“Sizden olan (müslüman) imkansız ve kimsesizleri evlendiriniz…” (Nur: 23). Bu emri yerine getirmek Müslümanlar için farzdır.

 

“Sizden olan (müslüman) imkansız ve kimsesizleri evlendiriniz…” (Nur: 23).   Bu emri yerine getirmek Müslümanlar için farzdır.

 
Evet, bugün ki yazımızda evliliği ele almak istiyorum. Evliliğin insanlar için ne derece öneme haiz olduğu ve Allah’ın bu emrini yerine getirmenin dini boyuttan kültürel boyuta nasıl döndüğüne bir pencere açmak istiyorum. Yazıma geçmeden önce de daha önce günlük yazılarımızla huzura çıkacağımdan bahsetmiştik, fakat değişik illerdeki konferanslar ve yüksek lisans tezim için illerde yaptığım sosyal araştırmalar için yazdığım yazıları haber merkezine ulaştıramam nedeniyle bir süre yazılarımız gecikmiştir. İnşallah bu eksikliğimizi bertaraf edeceğiz.

 
Peygamber efendimiz, “Fakirlik korkusundan evlenmeyi terk eden bizden değildir...” (Ed-Deylemi), şeklinde buyurmaktadır. Ama bugün bizler şahit oluyoruz ki evlenmenin önündeki en büyük engel geçim sıkıntısını öne süren bahaneler oluşturmaktadır. Hem Nur Suresi 23. ayetinde bildirildiği gibi hem de Peygamber Efendimiz (SAV)’in yukarıdaki hadisinde de belirttiği evliliğin insanlar için yerine getirilmesi gereken bir durum olmasını bizler toplumumuz içinde maalesef ki yeterince algılayamadık. Bunun neticesinde de evlilik kurumu artık kurumsal manasından çok zenginlik ile ölçülen yeni bir manaya büründü.

 
Toplumumuza baktığımızda analar ve babalar hem kızları için hem de erkek çocukları için onların mürüvvetlerini gerçekleştirmek için yoğun bir ekonomik gücün altına girmektedirler. Bunun yanında da kültüre ve sosyal düzene bağlı olarak da iki taraftan da belirli maddi şartları yerine getirmeleri istenmekte aksi halde ev, araba, mal, mülk gibi dünyalık birçok konudan dolayı birbirini seven iki gencin ayrı kalmasına zemin hazırlanıyor. Bunun sonucunda da ileriki yaşlarda yapılan geç evlilikler, bu süre zarfına kadar genç insanların nefislerine yenik düşmeleri ile ortaya çıkan bozuk toplum tipi…

 
Evlilik yaşı erkekte ve kadında ne kadar gecikirse evliliğin insanları bir arada tutan mayasal özelliği o kadar azalmaktadır. Erkeğin ve kadının birbirine olan güveni de saygıyla birlikte azalmaktadır. Tabi, burada bütün bu tarz evlilikleri aynı türden saymıyorum. Ama hem araştırmalar neticesine dayanarak hem de özellikle Peygamber efendimizin bu konuda ki hadislerine binaen bunları söylüyorum.

 
Toplum içinde geç yaşta evliliğe sevk edilen kişilerin ilerideki aile hayatları da bu geç gelen evlilikle ve özellikle evliliğin maddi bir takım kazanımlardan sonra yapılacak bir gerçek olduğu anlayışı ile birleşince evliliğin ileriki yıllara yansıması gereken mutluluk seviyesi de yine maddi kazanımlar ile evliliğin beslenmesine bağlanmaktadır. Yani, hiç eksiği olmayan bir ev kurarak yapılan evliliklerde o evliliğin devamında ki mutluluk ölçeği daha büyük maddi şeylerin elde edilmesinden geçmektedir. Zaten bu anlayış toplumsal bir baskı aracı haline de gelmiştir.

 
Düğünlerin yapıldığı salonların markasal büyüklüğü, misafirlere düğünlerde yapılan ikramların azameti ile birleşince evlenecek kişilere en mutlu günlerinde bol maliyetli bir gelecek bırakmaktadır. Hele birde evlilik ve düğün sosyal bir gösteriş haline dönüşünce bu gösterişi etrafındakilere sağlayacak durumu olmayan gençler için evlilik bir psikolojik çöküntü haline gelmektedir.

 
Konuyu dağıtmadan son söz olarak şöyle diyelim: Ey anne ve babalar, sizin gençliğinizde evlenirken eksikliğini çektiğiniz şeyleri bugünün gençlerine ödev haline getirmeniz, çocuklarınızın mutluluğuna değil aksine yetişen yeni neslin nefsine yenik düşen kişiler olmasına sebebiyet vermektedir. Bir bilseydi ki analar ve babalar, en kapalı toplum içinde dahi, çocuklarının evliliğine maddi şartları koyduklarında çocuklarına ne kadar büyük haksızlık ettiklerini ve bunun sonucunda da nice gencimizin namusunu ve servetini üç-beş kuruşluk dünya malının yokluğu nedeniyle nerelerde yitirdiğini…