Yazmak insanı yoran bir sanattır. Tiyatro sahnesinin envayi çeşit dekorları arasında kenar-köşeye -titizlikle düşünülerek- konulmuş kelimeler; kimilerine göre ne işe yaradığı belli olmayan bir ayrıntı.
Kalemin (şimdilerde klavyenin) zihnimizin derinliklerine doğru yaptığı sortiler... Beynimizin içi Kandil Dağı değil ama her sortide zihnimizin yaz-ama-mak suretinde körelmesi sancılı bir iştigal.
Bir F–16 kaç kilo bomba taşır, bir sortide kaç hedefi vurabilir ya da havada durmadan kaç kilometre uçabilir gibi sorulara takılır düşüncelerimiz. Kalemin bizden “hadi, söyle de yazalım”, diye şiddetli yazı istemesiyle birlikte bütün o soruların cevapları beynimizde patlar.
İşte böyle sıkıntılı başlar yazmak kimi hallerde. Kimi hallerde dedim, zira kimi hallerde o soruların hazır cevapları vardır aklımızda ve hemen kağıda dökmek ve dökülen kelimeleri ziyan olmadan paylaşmak isteriz.
Yazmak; taraf olmaktır. Düşüncelerimiz ile düşündüklerimiz arasında bizi destekleyen, bizden başka ne kadar düşünür ya da düşünce varsa hepsi ile dünden razı bir ortaklığa girişmektir taraf olmak.
 Bulduğumuz her bir taraftar bizim için yazmanın sıkıntısına katlanılacak bir durum olur hemen. Ya taraf olmayanlar? Asıl onlar için yazıyoruz. Bakın diyoruz, kardeşim, ben yazdım, sen de anla artık ve benimle aynıları paylaş. “Yabancı olmak bana bir şey kazandırmaz sana”, diyecek kadar anlaşma metinlerinin iki tarafının -sözde- çıkarına uygun olduğunu savunmak.
Benim düşüncelerimi paylaş. Benim tarafımdan ol.
Yazmak; okumak. Çok okumak değil ama okuduklarından esinlenecek, hatta rüzgâr gibi esecek kadar serin olmak. Konusu kimi hallerde siyaset, ekonomi, belki de sosyoloji, bilmem daha psikoloji ama en nihayetinde yazmak ve yazının içine bir iki alıntı koymak, okumanın ifşa edildiğinin kanıtı olsa gerek.
 Köşe yazısı köşeli olur diyerek, -sen okumadın ki nerden bileceksin bunları önce şunu-bunu oku, demek.
Yazmak, ister taraf olmak olsun ister acı çekmek olsun; derdini, sevdasını, hasretini, özlemini veya herhangi bir ihtiyacını ortaya koymak olsun. Sonunda kalemi elinden bırakıp yazıya bakınca, yazı türü, içeriği, okunduğunda ortaya çıkarabileceği sonuçları ve her ne geliyorsa aklımıza hepsi birden "acaba oldu mu" dedirten bir eylem.
Okumayan toplumuz ama ne kadar yazıyoruz… yazanları ne kadar anlıyoruz.