Bu millet; Kuzey Afrika da, Arabistan da, Balkanlar da basmadığı toprak, akıtmadığı kan, vermediği can kalmamıştır…

Dünyanın bu coğrafyaların da, kanımız, şehitlerimiz, mezarlarımız vardır.

Bugün bu coğrafyalar, tabiri caizse “emperyalistlerin” cirit attığı toprak parçaları olmuştur!... 

Her milletin geçmiş tarihin de mağlubiyetler de, galibiyetler de vardır.Bizim tarihimiz de bu kaideden ayrılmaz elbette.Fakat bizi diğer milletlerden ayıran çok önemli gördüğüm bir tarafımız var, o da şudur;düşmanlarımızın da kabul ettikleri gibi,bizim mağlubiyetlerimiz de,galibiyetlerimiz kadar kahramanca olmuştur!... 

Şimdi bu uzun girişten sonra yazımın konusunu sanırım hepimiz anlamışızdır!

Evet, bu yazım da Suriye olayları ve doğal olarak da TBMM’nin kabul ettiği teskere ile ilgili düşüncelerimi ve bu teskere etrafında kopartılan yaygaraları sizlerle paylaşacağım… 

Öncelikle şunu ifade etmeliyim. Bu meseleyi günlük siyasetin dilinden arındırmak ve milli bir mesele olarak bakmak en doğrusu diye düşünmekteyim. 

Ortak değerler etrafında bir türlü buluşamayan bu ülkenin siyasetçi ve sivil toplum örgütleri maalesef bu konuda da çok fazla ayrı düşmüşlerdir!

Bunu anlamlandırmak da çok zor olmasa gerek!

Amerikalıların Irak da Mehmetçiğimizin başına çuval geçirmesi, İsrail’in mavi Marmara baskını ve Suriye’nin uçağımızı düşürmesi karşısında hükümeti eleştiren ve neden müdahale etmiyorsunuz diyenler bugün Suriye’nin yaptıklarına gösterilen mukavemet karşısında dün söylediklerini unutmuşa benziyorlar!

İsrail’in Mavi Marmara gemisin de dokuz vatandaşımızı şehit etmesinden sonra hükümetin tutumunu eleştirenlerden birisi de bendim.

Bu durumu izah ederken demiştim ki;”İnsan yetersiz oldu mu, çok laf üretir ve her zaman da bahanelere sığınır! Bu millet, şöyle yapacağız, böyle edeceğiz diyerek oyalamak hiçbir hükümetin haddine değildir… 

Dün benim gibi düşünenlerin büyük bir çoğunluğu, sırf hükümete muhalefet olsun diye Suriye’nin sınırlarımızı sürekli taciz etmesi, vatandaşlarımızı öldürmesi karşısında “savaşa hayır” sloganlarıyla ucuz kahramanlık peşindedirler!

Sınırlarımızda olup bitenler karşısında sessiz kalmayalım diyen bizim gibiler de savaş lobisinin tuzağına düşmüş zavallılar olarak görülmekteyiz bu kesimler tarafından! 

Benim, savaşa hayır diyenlerin bu noktaya nasıl geldik eleştirilerine sözüm yok bunu öncelikle ifade etmem lazım.

Evet, bu noktaya gelirken hükümetin dış politikada ki yanlışlarını elbette görüp değerlendirmemiz lazım. Ama bugün geldiğimiz nokta tamamen farklı bir atmosfer bunu da görmemiz gerektiğini düşünüyorum…

Özellikle sosyal medyayı çok iyi kullanan “savaşa hayır” lobisi(!) bizim gibi düşünenleri savaş çığırtkanlığıyla suçluyor olması da kabul edilecek bir durum değil. Bugün Suriye’nin yaptığına tepki vermeyelim diyenler dün olanlar karşısında ki tepkilerini de izah etmek zorundadırlar. Bu kesimlerin temel argümanı şu. Diyorlar ki; Suriye en uzun sınırlarımızın olduğu komşumuz ve dindaşımız. Bu savaş olmamalı!

Eyvallah, ben de bu düşüncelerinize katılıyorum ama size de basit bir soru soruyorum. Şimdi oturduğunuz yer her neresi olursa olsun, sizin de komşularınızın olduğu muhakkaktır ve bu komşun üstelik dindaşındır büyük bir ihtimalle! Şimdi bu komşun sana zarar vermeye başladığı an nasıl bir tepki veriyorsun ben doğrusu merak ediyorum! Çok basit argümanlar bunlar değil mi? Ben de basit anlaşılır olsun diye yazdım zaten! Söz konusu kendi malımız canımız oldu mu aslan kesilenler, konu devlet ve millet olunca duymamazlıktan pekâlâ gelebiliyorlar! 

Giriş cümlemde dilimin döndüğünce izah etmeye çalıştığım hakikatlere inanıyorsak şunu bilmemiz gerekir diye düşünüyorum…

Türk milletini ve devletini kimse şamar oğlanı zannetme talihsizliğine düşmemelidir!

Bu ister savaş karşıtı nara atanlar olsun, isterse bu düşünceye inanıp da gereğini yerine yetirme konusunda acizlik gösterenler olsun, her kim olursa olsun, bilmelidir ki devleti zaafa düşürmek “devletin beka” sorunuyla direk alakalı bir durumdur!

Sayın Başbakanın tezkere konusunda ki düşüncelerine katılıyorum. MHP’nin teskere konusunda diğer muhalefet partilerinin aksine hükümete verdiği destek takdire şayandır benim gözümde. Başbakan,”Hazır ol cenge, eğer sulh-u salah istiyorsan” diyerek, hükümetin asıl meselesinin savaş olmadığını bilakis teskere ile savaşı önlemek için atılan bir adım olduğuna söylemine bende inanıyorum.   

Son olarak şunu diyebilirim; bu tezkerenin caydırıcı tarafı bir yana gerektiğinde de kullanılması, ifade etmeye çalıştığım gibi Türk Devletinin beka sorunuyla da ilgilidir!

Türk devleti sınırlarına yapılan tecavüzlere karşı tetikte olmalı ve kim ne derse desin bu kararlılığından asla taviz vermemelidir… 

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz…