Bu yazıda ülkemizin en büyük kumarhanesini yazacağım. Ama daha şimdiden bana gelen eleştirileri duyar gibiyim: Kardeşim seni zorla oraya götüren yok ya ne karışıyorsun milletin eğlencesine?

Evet eğlence… Milletin bir eğlencesi kaldı kuru ekmek misali onu da mı elinden alalım? Hem bu kumarhaneye girenler bilmiyorlar mı ki burası nahoş bir ortamdır. Ama ne yapsınlar, gel gör ki memleket şartları… 

Önce bir tanım yapalım. İşi gücü olmayan milleti kontrol altına tutmak için onu zır deli edip deli gibi eğlendirmelidir. Şimdi bu tanımla ilgili bir hikâye anlatalım: 

“ Timurlenk, Sivas şehrini ele geçirdiğinde adamlarına sormuş:

-          Fethettiğimiz ülkenin insanları ne yapıyor?

-          Ağlıyorlar efendimiz, demişler.

-       Ağlayanlardan korkulur, demiş Timur. Haracı,  vergileri biraz daha ağırlaştırın, demiş Ulu Hakan.

Sonra Timur yine sorar;

-          Şimdi halk ne yapıyor?

-          Ulu Hakanımız halk düşünüyor, demiş adamları.

-          Düşünenden korkular, der Timur ve halka biraz daha yüklenin demiş.

Sonra halka bir zulüm bir işkence…

-          Şimdi ne yapıyor halk? diye sorunca Hakan,

-          Tuhaftır efendimiz, derler. Halk şimdi bayram yapıyor.

Timur, derin bir nefes alır ve Artık bu şehirden ve halktan korkulmaz. Onlar ipin ucunu kaçırdılar, der”. 

Bizde de durum farklı değildir. Halk bir şekilde eğlence kültürüne, kısa yoldan zengin olmaya, gecelik vurgunlara, yasadışı işlere vs. itilir. İşin garibi, iktisat teorisinin bir numaralı kuralı olan “emek” unutulur ve yerine “vurgun, şans, talih” gibi kavramlar konur. 

Devletimiz de bu durumu kendi eliyle destekler. At yarışları bu desteğin en pirim yaptığı yerdir. Adeta hipodromlar milli sermayenin ve akşama eve götürülecek ekmeğin üretildiği yerler haline gelmiştir. 

At yarışları ülkemizin en büyük kumarhanesi olmuştur. Ne yazık ki toplumumuzda her yaş gurubundan kişiler bu illetin müptelasıdır. 

Kimsenin zevkine karışmak için yazmıyorum. Bir yanlışın zevk ve kazanç kapısı olmasını aklım almadığı için yazıyorum. Üstelik bu yanlışı devletin –sosyal devletin- bizzat kendi eliyle desteklemesine aklım şaşıyor. 

İşsizine iş, hastasına soysal güvence, açıkta olanına sıcak ortam sunması gereken sosyal devlet, milletin elinde kalan son parasını da “eğlence ve vurgun kültürüyle” nasıl talan ederiz onun hesabını yapmaktadır. 

Eğlence kültürü içinde halkın uyutulduğunu söylerken sadece ülkemizin en büyük kumarhanesini yazdım. Bu eğlence ve vurgun kültürüne birçok başlık daha ekleyebiliriz. Yarışmalar, piyangolar, lotolar, sayısallar…aklınıza ne geliyorsa. 

Peki, bu kadar beleşe alıştırılan bir millet nasıl ayağa kalkıp çalışmanın erdemine, iktisadın “emeğine” yeniden sahip çıkacak ve “tüketim değil de üretim toplumu” olacak? 

Ne yazık ki ülkemizin en büyük kumarhanesinde gençlerimiz ile çoluk çocuk sahibi ev geçindiren insanlarımız ailelerinin nafakalarını çöpe atmaktalar. Hortumcular ille de bankalarla çalışmıyor. Milleti böyle sinsi yollarlarla da hortumlayabiliyorlar. 

Belki kazananlar var, hem de çok. Kumarhane bereketli, ganyanlar tutunca, gelsin paralar. Ama ya kaybettiklerimiz. Birilerinin bizi günlük heveslerin peşinden at gibi koşturmasına izin vermeyelim. At gibi koşacaksak, medeniyet ve ilim yolunda koşalım. 

Peygamber efendimiz (sav)’ın namaz kılmaktan dizlerinin uyuştuğunu bilirken, uyumaktan gözleri uyuşan bir ümmet olmayalım.