Çayın ve ÇAYKUR’un yapısal sorunlarına, çay üretiminin yetiştirme ve yaşlanma problemleri ile sektörün içerisinde bulunduğu sıkıntılara çare ve çözüm aramanın yolu öncelikle ülkemizin içerisinde bulunduğu diğer çıkmazların aşılması, Türk Tarımının bilinçli olarak yok edilmesine dur denmesi ile beraber teslimiyetçi ve işbirlikçi AKP Hükümeti yerine bir daha ki seçimlerde Türk halkının Siyasi Türk Milliyetçiliğini iktidara taşıyarak milli bir hükümet kurulmasını sağlamasından geçmektedir. Yoksa yapılacak çözüm önerileri mevcut politika içerisinde hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Zira AKP Hükümetince 01.Temmuz.2006 günü kabul edilen 9. Kalkınma Planı’nın (2007-2013) 336. Maddesinde “Plan dönemi sonuna gelindiğinde özelleştirme işlemleri sonucunda kamunun hava ve deniz ulaşımı ile lokomotif ve vagon üretimi; şeker, tütün ve çay ürünlerinin işlenmesi; petrokimya sanayi; malzeme alımı; elektrik dağıtım ve toptan ticareti faaliyet alanlarından tamamen çekilmesi; bunun yanı sıra, elektrik üretimi, doğalgaz piyasası, kömür ve diğer maden işletmeciliğindeki payının azalması hedeflenmektedir” denmektedir.

Oysa 1984 yılında Devlet Tekelinin kaldırılarak çay üretiminin özel sektöre açıldığı ortamda kurulan 300’ü aşkın üretim tesisinin kısa sürede büyük bir kısmının kapanmış olduğu ve bu açılımın üreticinin sıkıntılarını gidermediği belli iken çayda iflas eden “özelleştirme modelini” plana dâhil etmek en azından iyi niyetli bir politika değildir. Gelen aşırı tepkiler üzerine ilk etapta doğrudan özelleştirmeden vazgeçtiği gözlenen hükümet gözünü başta Rize ve Çevre İllerde bulunan bir milyonu aşkın Türk İnsanının ekmek parasına dikmiş, en az 500 Milyon ABD-$ düzeyinde ki çaydan elde edilecek karı çok uluslu şirketlere ve birilerine aktarmak amacı ile ÇAYKUR’u ortadan kaldırmanın çarelerini aramaktadır. Bu amaçla görevlendirilen çay ithalatçısı bir Vekil sanki Türkiye’de uzman bilirkişi kalmamış gibi yabancılara Çay Kanunu yaptırmakta, önce pazarlamasını sonra da ÇAYKUR’un kendini ortadan kaldıracak ucube taslaklar hazırlamaktadır.

Bu planın ilk aşamasını teşkil eden Ulusal Çay Konseyinin Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca 08/05/2008 Tarih ve 26870 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan kuruluşu İle çalışma usul ve esasları hakkında yönetmelikte;

BİRİNCİ BÖLÜM: Amaç ve Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Amaç ve kapsam

Madde 1 - (1) Bu Yönetmeliğin amacı; 5488 sayılı Tarım Kanununda belirtilen ulusal tarım politikaları çerçevesinde çalışmalar yapmak üzere yaş çay üreticileri ile yaş çay bitkisinden elde edilen asıl ve yan ürünlerin ticaretini yapan tüccarlar, sanayiciler ve/veya bunların oluşturdukları birlikler, dernekler, kooperatifler ve birlikleri ile çay bitkisiyle ilgili araştırma ve eğitim kurumları, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek tüzel kişiliği haiz bir Ulusal Çay Konseyi kurmalarını sağlamak ve bu Konseyin çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir.

Denmesine rağmen üye olmak isteyen çay cüzdanı sahibi üreticilerden “Çay Fidesi Ürettiğine Dair Belge” istenmektedir. Oysa 1993 yılından beri sadece ÇAYKUR çay fidesi üretebilmekte yani Ulusal Yay Konseyi’nin kendi Yönetmeliği hiçe sayılmakta, doğal üyelik haklarını kullanmak isteyen üreticilerden yasa dışı belge istenmektedir.

Diğer taraftan bu Ulusal Konseyin başına çay ithalatçısı olarak da bilinen siyasi kimliği olan bir Sayın Vekil getirilmiş bulunmaktadır. Siyaset üstü olması gereken, tüm üretici ve sektör temsilcilerini kucaklaması gereken böyle bir kuruluşun başına siyaset dışı, konu uzmanı bir bürokratın getirilmesi gerekirken politik kimliğe ve bir siyasi görüşün tarafına görev verilmesi ile amaçlanan açıktır. Acaba böyle bir uygulama AKP Hükümetinin talimatlarını aldığı AB veya ABD’de mümkünmüdür? Düşünülmesi, önerilmesi bile oralarda suç sayılır. Bu zihniyetle hükümet belki on iki kötü adamında önerisiyle, teröristlerin özel kıyafetleriyle kahramanlar gibi coşkuyla karşılandığı, içeri buyur edildiği, onlara özel mahkemenin sınır kapısına gönderildiği, Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, TBMM’ne eli kanlı ele başlarından talep mektupları getirdiği, yani PKK’nın AKP’yi teslim aldığı ortamda Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine de bu işleri koordine eden bir Sayın Vekilini ataması beklenebilen bir olasılıktır. Diğer taraftan AKP İktidarı ile birlikte sanki hükümette değilmişçesine devletin uygulamalarını muhalefet ile birlikte eleştiren ah, vah eden hâkim anlayışa uygun olarak Emtia Borsası ile kurulan tuzağı ve kurumunun içerisine düştüğü tehlikeyi fark ederek buna uygun karşı söylemlerini dile getiren bir Bürokratı başka bir Sayın Vekilimiz iş bilmezlikle ve Kurumu da hantallıkla, geri kalmışlıkla suçlamaktadır. Bu ibareler ÇAYKUR’un gözden çıkarıldığının en büyük delilidir.

Çay sektörünün ve üreticisinin içerisinde bulunduğu sıkıntıların çözümüne geçmeden önce çay üretiminin içerisinde bulunduğu önemli bir sorunun ele alınması gerekmektedir. Aslında Devletin Resmi raporlarından aşağıda ki alıntılardan da anlaşılacağı üzere bu sorunun çözümü için model üretilmiş, ancak emtia borsası kargaşası, özelleştirme çabaları arasında bu uygulama devre dışı bırakılmıştır. ÇAYKUR bile kendi 2009-2013 yılları strateji raporunda bu soruna ve çözüm önerisine sadece bir iki cümle ile yer vermiştir. Aşağıda hiçbir çalışmada bulunulmayan bu konuda Devletin Resmi Raporlarından yapılan alıntılar kayda geçmesi aşısından projeksiyonları güncellenerek sunulmuştur. İleride açıklanacağı şekilde oluşturulacak Üst Kurul ivedilikle bu konuya el atmalı, kanuni düzenlemeler yapılmalı, bütçe ve yatırım programında gerekli harcama kalemleri öngörülmeli, yaşlı çaylıkların yenilenmesi projesi için öncelikle bir eylem planı hazırlanmalıdır.

1-) Yaşlanma Sebebi İle Verimi Düşen Çaylıkların Çelik Klonlarla Yenilenmesi

a)     Ülkemizde çaylıklar özellikle Gürcistan’dan getirilen tohumlarla kurulmuşlardır. Bu nedenle tohumla oluşturulan çaylıklarda kalıtsal yapıda dejenerasyon, farklı tür dışı döllenmelere maruz kalma neticesinde verim düşmektedir. Diğer taraftan yukarıda da anlatıldığı üzere ülkemizde ilk çaylıkların 1938 yılında kurulmaya başlamıştır. Çay bitkisinin ekonomik ömrünün 60 yıl olduğunun kabul edildiği ortamda günümüzde sorunun vahameti daha da açıklığı ile ortaya çıkmaktadır.

b)     Rize ve Civar İllerde bulunan çaylıkların  tamamının tohumla ekim yapılarak kurulmuş  olmaları sebebi gerçekçi bir yaklaşımla %10 düzeyinde ki kısmının ekonomiksel ömrünü doldurduğu düşünülmektedir.

c)     Doğu Karadeniz bölgesinin vazgeçilmez geçim kaynağı olan çayın ıslahı ve rehabilitasyonu için tohumla kurulmuş, ekonomik ömrünü tamamlamış  veya tamamlamak üzere olan, verimden düşen çaylıkların uygun bir yenileme programı uyarınca sökülerek yenilenmeleri tek seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır.

d)     Diğer yandan, ülkemizde benzeri sorunlarda da örnekleri yaşandığı üzere bu konuda gerekli AR-GE çalışmalarında bulunulmamış, sektör lideri ÇAYKUR bu konuda olması gereken faaliyetleri altyapı yetersizliği nedeniyle yapamamış, kaynak ayrılmamıştır.

e)     Sorunun çözümü için dünyada diğer çay üreticisi ülkelerde de  uygulandığı gibi, bölgedeki çaylıkların ıslahında üstün verim ve kaliteye sahip, ekolojiye uyum sağlamış anaç çay ocaklarından vegetatif  yöntemle, yani ağırlıklı olarak çelikle elde edilen klon fidanların kullanılması gerekmektedir.

f)       Vegetatif yöntemin diğer bir adı eşeysiz üretmedir. Klonlama ile beraber kullanıldığında bu ifade sağlıklı bitkilerin genellikle beden parçalarından alınacak genç sürgünler, kollar, kökler ve yapraklarla çay için üretme merkezleri, yani anaç çay ocakları oluşturularak tohumsuz ortamda çay fidanı çoğalması yapılması yöntemi tarif edilmektedir.

g)     Ancak bölgede ki küçük işletme yapısı, çaylıkların ıslahına yönelik projelerin uygulanmasını zorlaştırıcı, ekonomik ölçekte çay tarımı uygulamalarını kısıtlayıcı bir tarımsal yapıyı işaret etmektedir. Ama bu uygulama çay üretiminin geleceği açısından vazgeçilemez bir olgudur.

h)     Çay alım politikalarında yüksek maliyet düşük taban fiyat neticesinde kalite konusunda standardın sağlanamaması, çaylıkların gerektiği şekilde bakımının yapılamaması ve çay bahçelerinin bir kısmının ekonomik ömürlerini tamamlama noktasına gelmesi, çay sektörünün etkin üretim yapılan bir sektör olmasını engellemektedir. Öte yandan, geçimini çay tarımına bağlayan küçük işletmeci niteliğindeki üreticilerin gelirlerinin artırılması, birim alandan elde edilen ürünün verim ve kalitesinin iyileştirilmesine bağlıdır. Bunun için devletin acil önlemler alması gereklidir.

i)        Burada üzerinde durulması gereken en önemli sorun çaylıkların kısa sürede yenilenmesinin fiziki olarak mümkün olmamasıdır. ÇAYKUR tarafından öngörülen projede 21 yılda toplam 43 milyon adet çelik fidan üretilebilecek olup, 43.000 dekar çaylık alan (tüm çaylıkların % 6’sı) yenilenebilecektir. Bu nedenle Tarım ve Köyişleri Bakanlığı soruna el atmalı, gerekli donanım ve üretim masraflarının ve malzeme gideri ile teknik hizmet giderinin üreticiyi mağdur etmeden karşılanmasının yolları aranmalıdır.Çay üretiminin yukarıda belirlenen amaçlara özdeş yapılabilmesi için mevcut çay üretici örgütlerinin yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi ancak her şeyden önce bütün bunları koordine edebilecek yeterli bilgi düzeyi yüksek personele ve imkana sahip bir Çay Üst Kurul’u oluşturulmalıdır.

j)      Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı Araştırma Enstitüsünde yeterli teknik eleman ve donanım bulunmamaktadır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Araştırma Enstitülerinde de çay ile ilgili araştırma yapılmamaktadır. Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü Araştırma Enstitüsü ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yeterli personel ve mali kaynakla desteklenmesi, koordinasyonu sağlayacak bir Üst Kurul’un teşkil edilmesi halinde, çaylıkların yenilenmesi projesinin gerçekleşebileceği düşünülmektedir.

k)      Öngörülen proje arazinin büyük kısmının engebeli olması, çay bitkisinin kök yapısı nedeni ile sökülmesindeki zorluk, arazide teras (set) yapılması ve fidan üretilmesindeki zorluklar nedeniyle Üst Kurul’un koordinasyonunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile ÇAYKUR’un ortak yürütebileceği bir proje olarak görülmektedir. Bölgede kırsal kalkınmaya yönelik projeler dâhilinde ele alınabildiği takdirde, önümüzdeki dönemde proje finansmanı için bütçe imkânlarının yanı sıra uluslararası kuruluşlar (Dünya Bankası, AB gibi) tarafından kaynak sağlanmasının mümkün olabileceği düşünülmektedir.

Devam Edecek…