"Neylersin ölüm herkesin başında
Uyudun uyanmadın olacak."

Uyudu, uyanmadı Naci abi!

Kendisi için düşündüğü, adeta arzuladığı bir ölüm şekliydi bu.
71 senelik, memleketimiz için uzun sayılabilecek bir ömrün "her saniyesini koşarak doldurup" gitti Naci abi.
Yaşadı, çalıştı, başardı, yetiştirdi ve çok az insana nasip olan bu mutlu son'a vardı.
Naci Bilgin; “Huzuru Humayun” hocalarından ve “Fatih Medresesi Müderrisi Hamit Ferit Efendinin” oğluydu.

Bir his adamı oluşunun yanında kuvvetli bir mantık adamı oluşunda belki en önemli amil babasıydı.
Çok küçük yaştan itibaren oğlunun şahsiyetine gerekli saygıyı duymuş, hareketlerine serbestlik sağlamıştı.Öyle ki Medrese tahsilinden sonra baba arzu etmediği halde Naci Bey eczacılık okuluna kaydolmuş,bu olay baba ile oğul arasında en ufak bir münakaşa mevzuu dahi olmamıştı.
Naci Bey 1928-1929 ders yılı sonunda Eczacılık Okulunu bitirdi.

Bir müddet Edirnekapı'da M.Arif Oko(ki şimdi ilaç Fabrikası vardır) ile beraber açtıkları Eczaneyi işlettiler.

Daha sonra babasının bir talebini kıramayarak Çayeli’ne döndü.

Böylece daimi olarak bölgemizde yaşayan insanlardan biri oldu.
Uzun zaman kerestecilik,Eczane mesul müdürlüğü yaptı.

Nihayet 1957 senesinde Çayeli’ndeki Eczanesini faaliyete geçirdi.
Çayeli'nde bulunduğu müddetçe daima politikanın önde gelen simalarından biri oldu.

Önce C.H.P. içinde sonra kuruluşundan itibaren D.P. de, daha sonra A.P. de çeşitli kademelerde görev aldı.

Son görevi İL Genel Meclis üyeliği idi.
Çok az münevverimizde gördüğümüz kişiye ve fikre saygı yeteneği Naci Abi’de en üstün şekliyle mevcuttu. Çocukla çocuk olmazdı fakat çocuğu büyük kabul eder,onunla en ciddi meseleleri tartışmaktan çekinmezdi.

 

Çok geniş kültürünü birazda son günlerine kadar devamlı okumasına borçlu idi.

Tarihlik olmuş konulardan günlük olaylara kadar her hususu tartışmak incelemek imkânı yaratırdı kişiye.
Geniş din bilgisine sahipti. Zaman zaman da halka vazetmekten de geri kalmazdı. Ele aldığı konuyu mevzua hâkimiyeti ve kuvvetli ifadesi sayesinde cemaate anlatmakta zorluk çekmezdi. Dini konularda tartışmayı bilmeyen kişilerle değil, bildiği halde söylemeyen veya bilmesi gerektiği halde bilmeyen kişilerle yapardı. Birçokhemşerimiz dini meselelerini ona danışarak tatmin olurdu.
Hiç bir zaman çok parası olmadı Naci abinin.

Ama her zaman bir milyoner gibi yaşadı.

Tüccar karakteri yoktu.Daima davet edendi,daima yardım edendi.

Birçok cemiyet ve dernekler onun maddi ve manevi gayreti ile faaliyetlerini sürdürebilmişti.
Politik nedenlerle belki muhalifleri vardı ama onu sevmeyen,saygı duymayanın olduğunu zannetmiyorum.

 

Çukurluhoca’dan (Babik) olan ünlü tiyatro ve sinema oyuncusu rahmetli “Osman Aydın Tolan”,  Merhum Naci Bilgin’in ölümünün ardından yukardaki satırları kaleme almıştı. Noktasına virgülüne dokunmadan aldığım bu yazıdan sonra, bende Rahmetli Necmettin Okumuş Dedemin, merhum Naci Bey’le ilgili bire bir bana anlattığı yaşanmış gerçek bir olayı yazmak istiyorum.

O yıl yaz ayı çok sıcak geçiyormuş Çayeli’nde.

Ramazan Ayındaki bir Cuma günü Çayeli Eski Camiinde “Cuma Hutbesini”“Naci Bey” okumuştu. 

Hutbenin bir yerinde cemaati şöyle uyarmış Naci Bey;

“Ey Müminler!

Bu seneki Ramazanda havalar çok sıcak gidiyor.

Özellikle Çayelimizin köylerinde şu anda “çimen biçme zamanı”, hem hava sıcak, hem günler uzun, hem de oruç ayı.

Onun için bu uzun günlerde köylüler çimenlerini mecburlar biçmeye.

Ben şimdi bu “minberden fetva veriyorum”; bu şartlar altında oruç tutmak için kendinizi zorlamayın.

İşinizi yapın, kış için yaylada bulunan ineklerinizin otlarını biçin ve kurutun daha sonra tutamadığınız günler kadar orucunuzu kaza edersiniz!”

Cuma namazı dağıldıktan sonra merhum Naci Beyin verdiği “oruç fetvası” Çayeli’nde büyük yankı uyandırmıştı.

Naci Bilgin Eczacılık Fakültesinin yanında “Fatih Medresesinde, Sihan Bölümünü de” başarıyla bitiren bir insandı aynı zamanda.

“İslam Dinini” en güzel şekilde öğrenmiş ve hitabeti de kuvvetli olan bir insandı.

Naci Bey “oruç tutmayabilirsiniz”  fetvasını verince her kafadan bir ses çıkmaya başlamış Çayeli’nde!

Fetvayı uygun bulandan çok, bir türlü kabul edemeyenler daha fazla sayıdaymış.

Çayeli’nde bu fetva konusu hararetle konuşulmaya ve tartışılmaya devam etmiş uzun günler boyunca.

Rahmetli Necmettin Dedem diyor ki; Çayeli’nden bir gurup insan, Naci Beyin bu “oruç fetvasını” rahmetli Babam Ahmet Feyzi Hocaya sormak için geldiler.

Büyük Âlim Ahmet Feyzi Hoca; ziyaretine gelen misafirlerini “Uzundere Köyündeki” evinin Arturmasına (balkon) çıkararak, elini evinden 1 km uzaktan geçen dereye doğru uzatarak şunları anlattı; “kendisine hoca diyen, dini anlatan insanlar “İslam’ın; kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız” emrini unutmuş gibi vaaz ve fetvalar veriyorlar maalesef.

Oysa şu derenin bulunduğumuz yere kadar mesafesi olan dinin verdiği ruhsatı yok sayarak hemen evin dibine, yani “ahır kapıya” kadar çekerek kolaylık dini olan “İslam Dininin” ruhunu ve genişliğini anlamadıklarını göstermektedirler.

Onun için değerli Naci Bey’in verdiği fetva yerinde ve çok uygundur!”

Ben rahmetli Naci Beyi maalesef tanıyamadım.

Daha çok Necmettin Dedemin anlattığı anılardan ve sevgili evladı Yahya Bilgin Ağabeyimin anlatımlarından tanıyabildiğim kadar tanıdım.

Merhum Naci Beyin bazı konulardaki hassasiyetlerini ve düşüncelerini değerli oğlu Yahya Bilgin şöyle anlatmıştı.

Babam eğitime çok önem verirdi ve bu konuda kız erkek ayrımı asla yapmazdı.

Daha 1943 yılında, yeğeni, 1937 yılında vefat eden kardeşi Âdem Bilgin'in kızı Hatice Bilgin Ünal'ı henüz 10 yaşındayken “Beşikdüzü Köy Enstitüsüne” göndermiş ve eğitim almasını sağlamıştır.

Hatice Bilgin Ünal Rize Merkezden Melahat Dilsiz'le beraber 1949 yılında mezun olduklarında Rize'nin Köy Enstitülerinden mezun olan ilk bayan öğretmenleri olmuşlardı.

Hatice öğretmen çıkınca henüz daha 16 yaşındaydı.

Köyünde çalışmayı kabul etmesi şartıyla ataması yapılmış ve 18 yaşını doldurunca kadroya geçmişti.

Babam Kız çocuklarının mutlaka okutulmasını öğütler ve karşı çıkanlara sorardı;

“Kızlarınızı, kadınlarınızı kadın doktora götürmek istiyoruz.

İyi de kızlarımızı okutmazsak kadın doktor nerden bulacağız!”Formun ÜstüFormun Altı

Bir diğer özelliği yardımseverliğiydi merhum babamın.

1989 yılında yaşadığım ve beni çok etkileyen anım şöyledir.

O yılın Temmuz ayında Annem, eşim, iki oğlumla “Çağarankaya Yaylası Han Düzüne” gittik.

O tarihlerde, şimdi yıkılan bir han vardı orada.

Acıkmıştık, burada muhlamamızı yaptırdık, yoğurdumuzu aldık, dışarı çıktık; hava güneşli olduğundan dolayı dışarı da örtü sererek yemeklerimizi yedik.

Bizim kim olduğumuzu annemden öğrenen İkizdereli bir kadın bana gelip sordu;

-Uşağum yüzlerini bi sevebilir miyim?

-Tabi teyze!

Öptükten sonra;“bi da baban için sevebilur miyim” dedi.

Bir de öyle sevdi ve ben merak edip nedeninin sordum.

Cevabını ömrüm boyunca unutmayacağım.

İkizdere’de doğum esnasında aşırı kanama olmuş ve ebe kanamayı durduramamıştı.

Belki de bebek ters geliyordu, bilmiyordular.

O yıllarda Jinekolog sadece Çayeli’nde vardı.

Yenice Köyünden olan merhum “Selahattin Dehrioğlu” bu alandaki tek doktordu.

Hasta, ya Trabzon’a ya da daha yakında olan Çayeli’ne gidecekti tedavi için.

Daha yakın olduğundan mecbur kalıp Çayeli’ne gelmişlerdi.

Muayeneden sonra, kocası ilaçları almak için rahmetli babamın eczanesine gelmiş.

Fakat ilaçları alacak parası yokmuş, veresiye istemiş.

Kalfa Tahsin Ağa, masasında oturan babama sormuş, babamda verin deyince ilaçları vermişler.

Adam eczaneden tam çıkarken babam çağırıp sormuş; “ilaç paran yoksa geceyi geçirecek, yemek yiyecek ve geriye dönüş paranda yoktur senin!”

Babam, söylediklerini büyük bir mahcubiyet içinde boynunu bükmüş bir vaziyette dinleyen adama yeterince harçlık vermiş, parayı alan o kişi de eczaneden çıkıp gitmiş.

İşte o olay da hasta olup doğum yapan kadın, yaşanılan bu talihsiz olaydan tam yirmi yıl sonra yaylada rastladığı “o eczacının oğluna, yani bana” sarılıp yaşlı gözlerle minnetini belirtiyordu!

Yazımın başlığını sadece “Naci Bey” koymamın nedeni de şudur.

Rahmetli Naci Bilgin’le ilgili kim ne anlatırsa anlatsın, kesinlikle;“Naci Bey dedi ki, Naci Beyin düşüncesi şuydu “ ifadesini duyardım çocukluktan bu yana.

Bu ifadeyi en fazla da rahmetli Necmettin Dedem ve rahmetli Babamdan duydum.

“Naci Bey” hitabının; onu tanıyan insanların Merhum “Naci Bilgin’e” duyduğu derin saygı ve güvenin bir tezahürü olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Merhum Aydın Tolan’ın; “…politik nedenlerle belki muhalifleri vardı ama onu sevmeyen, saygı duymayanın olduğunu zannetmiyorum” tespitine bende onu şahsen tanımayan ama anlatılanlardan dolayı çok iyi tanıdığımı düşündüğüm için yürekten katılıyorum.

Mekânı Cennet olsun.

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…