Uzun zamandır gözlemlediğim bir gerçek var; insanımız, umutsuz, karamsar ve geleceğine dair söz söyleme yeteneğini kaybetmiş durumda! Sizi teferruatlı bir örneklendirmenin içinde boğma niyetinde değilim. Ama yine de niçin böyle olduğumuza dair bir şeyler ifade etmek istiyorum…

Ve benim ifade etmeye çalıştığım bakış açısına katılmıyorum diyorsanız, lütfen, her gün okuduğunuz gazetelere, izlediğiniz tv kanallarına ve yaşadığınız çevreye sorgulayan bir akılla bakın, işte o zaman göreceksiniz neler ve neler çevremiz de hayat buluyor biz fark etmeden!

Aslında ne kendimizle ilgili, ne de ülke meselelerinin çözümü konusun da bir planımızın olmadığını çoktandır düşünmekteyim ve zaman zaman da dillendirmekteyim…

Öncelikle söylemeliyim ki, bu düşüncelerim sadece bu iktidar süresince oluşmuş kanaatlerim de değildir.

Ülke yönetimin de söz sahibi olan iktidarlar, maalesef yönetme noktasına geldiklerin de, önce devleti tanıyıp sonra uygulama pratiği geliştirdikleri için sorunlarımızı çözme noktasından her defasında bocalıyorlar!

Sağcımız-solcumuz-ilericimiz-gericimiz nihayet hepimizin ortak kanaati bu ülkenin yıllardır iyi yönetilmediğidir!

Ekonomiden tutun da en uç noktada ki meselelerimizin çözülememesinin tek ve en önemli gerçeği iktidara gelenlerin plansız ve programsız olmasından kaynaklanmaktadır…

Bu ülkede yaşayıp da hangimiz her Allah’ın günü;

Terörden…

Ekonomik sorunlardan…

Kamu da hizmet veren kurumlardan…

Eğitim meselelerimizden…

Adalet mekanizmasından…

Ulaşımdan…

Maaşımızdan…

Ekip biçtiğimiz ve karşılığını almadığımız ürünlerimizin durumundan şikâyet etmiyoruz ki!

Evet dediğinizi duyar gibiyim!

Durum böyle olmasına böyle de; iş, senin partin benim partim meselesine gelince hemen savunma mekanizması geliştirmeye başlıyoruz!

Maalesef, insanı açmazları olanların idareci koltuğunda olmaları sonucu; idare edilenlerin de gelecek endişesi ile sessiz kalmalarının altında, “insanca yaşamanın” çetin ama bir o kadar da onurlu sorumluluğundan kaçması yatmaktadır!

Şunu unutmamalıyız; makam ve mevkileri kendilerine biat edenlere dağıtan siyasetçiler bilmelidir ki; verilen makamlar birer yetki belgesinden öteye bir anlam ifade etmemektedir…

Ve aslında; insana “bir lokma, bir hırka” vererek onun ruhunu teslim almak bugün ki perişanlığımızın resmidir de!

En basit bir işte dahi plansız ve programsız iş üretilmediği bir gerçekken; Türkiye gibi hem stratejik olarak hem de nüfus yoğunluğu bakımından azımsanmayacak büyüklükte ki bir ülkeyi idare etme yetkisini eline alanların meseleleri çözme noktasında kapsamlı bir hazırlıkları olmaları gerekmez mi?

Sürekli atıf yaptığımız tarihimizde ki devlet adamlarının nasıl yetiştirildiklerini sürekli dillendirir dururuz…

Buna rağmen yarının yönetici sınıfı olması gereken gençlerimize bir türlü kalıcı yatırım yapmayız.

Eğitim sisteminin yaz-boz tahtası haline getirildiği bir ülkede, sorunları çözecek, kendi ayakları üzerinde durmayı becerebilecek bir insan topluluğu meydana getirmemiz de düşünülemez zaten!

Biz neden böyleyiz?

Bu cümleyi gizli-açık her yazım da soruyorum. Bir defa daha sizi düşünmeye davet ediyorum. Yukarda karinelerini verdiğim, adını sanını bildiğimiz meselelerimizi kendi kendimize soralım. Hangi kaygılarımız olup-bitenleri görmememizi yâda görüp de ifade edemediklerimizin önüne geçiyor?

Acaba diyorum bu halde olmamızın temel sebebi tarih boyunca bir türlü  “kurtarıcılarımızdan, kurtulamamış”  olmamız olabilir mi?

Sonuç olarak şunu diyebilirim ki; ister siyasette, isterse başka bir alanda hayatımızı idame ettirelim, mutlaka meselelerimizi nasıl çözeceğimiz noktasında altyapımızın olması gerekmektedir.

Aksı takdirde sorunlar karşısında bugün bocaladığımız gibi yarında maalesef bocalamamız kaçınılmaz olacaktır!

 

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz…