Viyana'da bazı proje görüşmeleri kapsamında tesadüfen bir araya geldiğim üst düzey bir AB Diplomat’ı ve eski Ankara Büyükelçisi ile (BE) ile aramda geçen konuşmaları halkımıza Avrupa Birliğinin gerçek yüzünü ve nasıl masallarla uyutulduğumuzu göstermek açısından aktarmak istiyorum;

BE : Geçenlerde Kıbrıs'da idim. Çok güzel bir ada

CK : Kıbrıs Rum Yönetimi tarafındamı idiniz yoksa KKTC'de mi?

BE : Biz bilyorsunuz orada bir tek devleti tanıyoruz, Kıbrıs Cumhuriyetinde idim. Kuzey bölgesini onlar işgal bölgesi olarak adlandırıyorlar biz de buna katılıyoruz. Ama ben gene de kuzeye geçtim, çok farklı, fakir ve geri kalmış buldum, halbuki Avrupa Birliği onlara ne imkanlar tanıyor. Oradakilerin menfaati hemen güneyle birleşip bu nimetlerden yararlanmak. Keşke gecikmeden olsa.

CK : Peki sorunu biraz size bizim açımızdan anlatmak için KKTC'indeki toplu mezarları, Rumların katliam yaptıkları yerleri, Lefkoşa'daki Barbarlık Müzesini ziyaret ettiniz mi Sayın Büyükelçi?

BE : Bakın biz bu tip kötü olayların tarihe bırakılmasından ve Avrupa Birliği Vizyonunda daha iyi bir geleceğe bakılmasından yanayız.

CK : Ama Sayın Büyükelçi o zaman neden ikide bir sözde Ermeni Katliamını gündeme getirip Meclislerinizden geçiriyorsunuz? Olmayacak bir rüyada bize ön şart olarak sürmeye çalışıyorsunuz? Hatta kendi değerleriniz ile de çelişecek şekilde fikir ve ifade özgürlüğünü bir tarafa bırakıp inkar yasaları çıkartıyorsunuz?

BE : Bakın bunlar farklı, Ermeni olaylarında soykırım söz konusu.

CK : Söyleminiz tamamen gerçek dışı ve maksatlı, sözde Ermeni Soykırımının bu özelliğini bir tarafa bırakacak olursak, Sayın Büyükelçi sizce soykırıma sayılar mı karar veriyor? Yani Kıbrıs'da uğradıkları diğer mezalimlerin de söz konusu olmasına rağmen bir seferinde 500–1000 Türk kadın, çoluk çocuk katledilince, ayrıca şundan onbeş sene önce yaklaşık 100.000 Müslüman Boşnak hem de Avrupa'da Avrupa Birliğine üye ülkelerin askerlerinin koruması altında, hatta onların gözü önünde katledilince bu olayların tarihe bırakılması gerekiyor öylemi? Ayrıca Karadağ’a (Montenegro) Sırbistandan ayrılması için tanıdığınız self determinasyon hakkını hep bahsettiğiniz Avrupa Değerleri bir tarafa insanlığa yakışmayan ambargolar altında ezdiğiniz onca mezalime uğramış Kıbrıs Türkleri için neden tanımıyorsunuz?

BE : Bakın siz bu konulara kendi dar milliyetçi pencerenizden bakıyorsunuz, Kemalizm size milliyetçi (nasyonalizm) açıdan değerlendirme getiriyor, hem Atatürk artık tarih oldu, bundan ülke olarak, toplum olarak kurtulmalısınız, bunu bir tarafa bırakın, Avrupa Birliği Değerleri ile kendinizi özdeşleştirin. Karadağ farklı özgür bir ülke, toplum, Kıbrıs’da işgal ile self determinasyon hakkı kazanılmaz, bu mümkün değildir.

CK : Sayın Büyüklelçi söylediklerinize katılmam mümkün değil, Kıbrıs’a Türkiye antlaşmalardan ve hukukdan doğan hakkı ile sizin hep o bahsettiğiniz soykırıma uğramak üzere olan Kıbrıs Türklerini kurtarmak için müdahale etti, yoksa bu durumu böylece devam ettirilebilirmiydi? Ayrıca o zaman Birleşmiş Milletler neden Kosova’ya müdahale etti ve şimdi oranın da bağımsızlığı konuşuluyor? Fark olan Kıbrıs’takilerin Türk olması mı? Hem Avusturya olarak sizin biz Türkler bir tarafa dünyada hiç bir toplumu aşırı milliyetçi (nasyonalist) diye eleştirme hakkınız olmadığını düşünüyorum, hem lütfen biliniz ki bütün dünyanın büyük bir Lider olarak kabul ettiği ve saygı duyduğu, tüm sömürge altında inleyen Müslüman Toplumlara mal olmuş, hatta size bir örnek vereyim yenerek esir aldığı Yunan Orduları Başkomutanı General Trikupis'in her Cumhuriyet Bayramımızda Atina'daki Büyükelçiliğimize giderek resmi önünde saygı duruşunda bulunduğu Atatürk eşsiz bir liderdir ve Türk Milletinin her ferdinin kalbindedir, kendisinin bir sözü yeterli olur sanırım, 'yurtta sulh, cihanda sulh'. Böyle birinden ve yolundan Türk Milletinin vazgeçmesi düşünülemez, herhalde bazı emelleri olan düşünce yapıları onu ve fikirlerini olası projeleri önünde engel olarak görmektedirler.

BE : Burada benimle aynı görüşte olmanızı beklemiyordum zaten, ama bakın size bir örnek vereyim, siz hala Atatürk'ün düşüncelerini savunuyorsunuz, onun aşırı laik politikası ülkenize zarar veriyor, bu kadar aşırı laiklik demokrasinizi bile zedeliyor. Söz konusu olanın İslam İnancı olmasına rağmen bazı konularda biz bile sizi eleştirmek zorunda kalıyoruz.

CK : Sayın Büyükelçi biz Türkler İslam Dini ve onun Fazileti ile özdeşleşmiş İslam’ın Sancağı olmuş bir Milletiz, bu bakımdan İslamiyet'in yanlış yorumlanmasına, hele onun üzerinden bir takım gizli politik amaçlar yürütülmesine karşıyız. Sizin de bunu göz ardı ettiğinizi düşünüyorum, zaten Avrupa Birliğinde bizim İslam Ülkesi olarak istenmediğimiz söylenmiyor mu? Hem buna karşı olunacak hem de bazı aşırı ve din istismarı yapan çevreler iyi, demokratik addedilecek, bunu anlamam ne yazık ki mümkün değil…

Hıristiyan Avrupa bizim sözde İslamcılar ile ele ele verip Türkiye’de demokratik reformlar yapacak, din sömürüsünü alkışlayacak ve İslamiyeti Dünya’dan kaldırmaya yeminli Papaların heykelleri altında devlet büyüklerini imza atmaya davet edecek işte tablo bu...

Burada Kürt Açılımı, demokratikleşme, belge fırtınaları içerisinde sizlerin dikkatini gizli kalan AB ve onun işbirlikçilerince akıbeti Girit Adasına çevrilmek istenen Kıbrıs’a çekmek istiyorum. Onca şehit verilen dört yüz küsur yıllık Türk Yurdu Anadolu'nun stratejik vazgeçilmez parçası Kıbrıs başta sözde gazeteci on iki kötü adam ve diğer işbirlikçilerce sanki kambur gibi gösterilmekte ve elden çıkarılması zorunluluk olan bir senaryo hayat geçirilmeye çalışılmaktadır, Başbakan biz hep bir adım önde olacağız diyerek’ neyin önünde olduğuna ise açıklama getirememektedir.

Bu davaya ömrünü vakıf etmiş Milli Kahraman Sn. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş türlü eleştiri ve hatta hakaretler ile tasfiye edilmiş, bunun en büyük destekçisinin ise Ankara'nın atadığı Müftü olduğu defalarca basında yer almıştır. Sayın Rauf Denktaş’ın yerine geçen işbirlikçiler Türk Çocukları’nın beyinlerine zehir saçan tarih kitaplarını sadece 60.000.- Avroluk bir kaynak karşılığında eğitim sistemine almış bulunmaktadır. Bu kitaplarda Barış Harekatının adı bile anılmamakta, Kahraman Ordumuz işgalci olarak gösterilmekte, Türklük Bilinci ve Tarihi konusunda en ufak bir bilginin yer almamasından başka bir tane Cami Resminin bulunmadığı kitapta kilise ve papaz resimleri yer almaktadır. Kıbrıs'da Türk diye bir unsurun olmadığı ve Kıbrıslılık bulunduğu Rumların kardeş ve ortak devletin asri unsurları olduğu teması, adada huzuru Anadolu'nun bozduğu ince bir şekilde işlenmektedir. Bu kitaplar Kıbrıslı Türk Çocuklarına okutulmakta ve hükümet de eğitimde bu 'İnsanlık ve Ortak Avrupa Birliği' vizyonlu projeyi desteklemektedir. Acaba Lefkoşa'da küvetde anne ile çocuklarını, Muratlı ve Atlılar Köylerinde onca kadın, çoluk çocuk ve yaşlıyı Moğollar mı katletmiştir? Kıbrıs Türklüğü büyük tehlike altındadır ve içten yıkılmaktadır. Çok şükür işbirlikçi hükümet vatanperver Kıbrıs Türk Halkınca seçimlerde tasfiye edilmiş ancak o zaman Başbakan olarak demokrasiyi, halkın temsiliyetini savunup Sayın Rauf Denktaş’ın Cumhurbaşkanı olarak görüşmelerden çekilmesini isteyen, onu adeta ikinci plana atan zat şimdi sanki bütün bunlar olmamışçasına seçilmiş hükümeti devre dışı bırakarak Ankara’nın da tam desteği ile adeta tek başına Kıbrıs’ı Rum’un ve AB’nin kucağına atmak için çırpınmaktadır. Tek sıkıntısı bu teslimiyeti kendisinin kesinlikle tasfiye edileceği Nisan 2010 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce bir oldu bittiyle gerçekleştirmektir. Yılsonu referanduma gidelim, hemen çözelim, bir adım öndeyiz, çözüme çok yaklaştık, Rum Kardeşlerimiz yumuşadı, hakkımızı teslim ediyorlar söylemlerinin arkasında yatan gizli maksat budur. Sizlere Avrupa Birliği ve düşünceleri ile bizdeki uzantı ve politikalar hakkında biraz fikir verebildiğimi ümit ediyorum.