Türk Milleti ve onun devleti güçlü ise, İslam dünyası da o oranda güçlü ve dünya devletleri için de söz sahibi olabilir ancak… 

Aksı durumda ise, bütün Türk Dünyası ile birlikte İslam Dünyası da sömürgeleşmeye muhatap olmaktadır… Bu durumun farkına varan sömürgeci ülkelerin ilk hedefi tarih boyunca daima Türk Devleti ve Türk Milleti olmuştur… 

Bugün eğer, BM’de ki Ülkelerin büyük çoğunluğu Filistin Bağımsız Devletinin önünü açan kararın altına imzasını atmışsa bunun en önemli gerekçesi karşılarında kararlı bir Türk Devletinin varlığından dolayıdır! 

Tarihi iyi okuyan ve ondan ibret almak isteyenler bu durumu açıkça göreceklerdir.

Amerikan devleti ve onun peyki olmayı seven yâda öyle olmayı politikalarının gereği olarak gören Avrupa Devletleri, biliniz ki, Türk Devletinin kararlı tutumu karşısında yeni argümanlar geliştirmekten imtina etmeyeceklerdir! 

Sürekli ifade ettiğim gibi; Türk Devletini yıkmak ve bölücüler eliyle parçalamak isteyenlerin hedefinde yalnız Türk Devleti değil, İslam Dünyası da vardır… 

Bugün, medyamız, aydınımız, gazetecimiz, sivil toplum örgütlerimiz “ithal ideolojilerin” bu ülkede pazarlayıcıları konumuna gelmişse, bunu çok iyi irdeleyip ona göre gardımızı almamız gerekmektedir.

Birileri tarafından Milletimize özgürlük fikri adı altında sinsi tuzaklar kurulurken bunun taşeronluğunu maalesef içimiz de yaşayan eli kalem tutanlarımız olmaktadır…

 Bizlerin, yanı Türk Milletinin ve Devletinin bekasına inananlarımızın bu oyunlara ve tertiplere karşı durmamız hepimiz için namus ve vicdanı borçtur! 

Düşünebilirsiniz tabii; bu ifadeleri yazmaya neden mecbur kaldım diye!

Ben şahsen, Karadeniz coğrafyasında doğmuş, kişiliğini, milli duruşunu, ideallerini,”milli ülkülerle” yoğurmuş bir kişi olarak, bu ülke coğrafyası etrafında oluşturulan “bölücü niyetlere” ve hain tertiplere karşı kayıtsız kalmanın aslımızı inkârla eş değer olduğuna inanıyorum… 

Son zamanlarda öyle şeylere şahit oluyoruz ki, insanının ister istemez bu olup bitenler karşısın da nutku tutuluyor. Günlük siyaset dili maalesef meselelerimizin üzerini örten bir duruma gelmiştir bugün…

Desteklediği partinin, cemaatin, fraksiyonun görüşü dışına çıkıp söz söylemeyen insanlara bir şey anlatabilmek de artık mümkün görülmüyor! Öyle ki, bazen kendi kendime telkinler bile ediyorum; yazma, konuşma, tartışma! 

Geçen gün bir dost meclisin de sohbet ederken, birçok insanın kendi akıllarıyla hiçbir şey düşünmediklerini bir kez daha gördüm ve kahroldum! 

Sohbet öyle bir noktaya geldi ki, arkadaşlardan bir tanesi dedi ki, ben kurtuluş savaşının dahi yapıldığına artık inanmamaya başladım! 

Bir diğeri daha da ileri giderek; ben dedi, İstanbul’un itilaf devletleri tarafından işgal edildikten sonra savaşsız bir şekilde geri çekilmelerine anlam veremiyorum, yoksa bu işgal danışıklı dövüş müydü, bu konuda kuşkularım var!

Diğer bir arkadaş ise; Türkiye Cumhuriyetini kuranların, Kürtleri kandırdığını, aslında Kürtlere kendi yaşadıkları bölgelerde bağımsız bir Devlet kurmaları konusunda söz verildiğini ifade etti! 

Bu sözlerden sonra bana düşen şeyin etraflıca ne olup bittiğini bu arkadaşlara bildiğim kadar anlatmaktı…

Ve öyle de yaptım… Ama sizi temin ederim, benim anlattıklarım karşısında susmalarına karşın, anlattıklarıma inanmadıklarını da gördüm!

Bu olup bitenlerin sorumlusu kim ya da kimler diye düşünmek üzerine kafa yormak zorundayız artık…

Düşünübiliyormusunuz?

Bu ülkenin evlatları, Türk Kurtuluş savaşına bile inanmamak noktasına gelmişler! Ta aileden başlayarak, cemiyetin her kademesinin yeniden durup düşünmesi gerekir artık… O sohbette ifade ettiğim düşüncelerimle yazımı nihayetlendirmek istiyorum… 

Maalesef bugün; bazı hain politikacıların, ne dediğini bilmeyen yazarçizer takımının, İslam’dan bihaber “İslamcıların””,Milliyetçilikten ziyade ırkçılığa meyleden düşüncenin(ve bunların bugün için basiretsiz ve içi kof ideologlarının),ülkemizi ahır yoluna çeviren yabancı uzmanların(!) ve Tarih şuurundan yoksun, yazboz tahtasına dönen Milli eğitimimizin, hep birlikte el ele vererek ülkemizi felakete sürüklediklerine üzülerek şahit olmaktayız! 

Ve ben haklı olduğuma inandığım halde tartışmanın canımı daha fazla sıkmasına müsaade etmeden bu tip tartışmalardan uzak kalmaya da çabaladığımı ifade etmek istiyorum!… Haklı olduğumu bile bile münakaşadan uzaklaşmanın doğru bir yol olduğunu bilmiyorum ama bildiğim bir şey de var ki, oda; fazla münakaşanın hakikati kaybettiği gerçeğidir!                     

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz…