Sevgili Dedem ve Saadet Büyükannem bu yıl İzmir ziyaretine biraz geç geldiler… 

Ben şahsen, Dedemin anlattığı ve anlatacağı her şeyi zihnime yazarken unuttuğum onca yaşanmış hatıraların kaydını tutmamaktan dolayı da kendime kızıyorum! 

Bu sefer öyle yapmayacak, sevgili Dedemin anlattığı çok güzel yaşanmış bir hikâyeyi sizlerle paylaşacağım… 

Düşünüyorum da, ölenlerimizin zamanı gerçekten durmuş, onların hayatı hiçbir değişikliğe gereksinme duymuyor! Bir istisna var ki, o da bizim onlardan bahsetmemiz, onların bizim hayatımıza ötelerden bir şeyler  vermeleri ve biz yaşayanlarla yeniden hayat bulmaları! 

Necmettin  Okumuş Dedemi sevenler olarak çok geniş bir sayıdayız İzmir de, hamd olsun… 

Daha önce onu anlattığım Profesör Dedem” yazımda da ifade ettiğim gibi; Dedem gayet ciddi, bu ciddiyetin altında, sanki kendisine gözyaşı uğramaz hissi veren çehresine rağmen, yüreğinde gizli bir kıvılcım noktasının varlığını onu deşenlerce müşahede edilen bir insan... 


İşte biz onu sevenler olarak Dedemin bizlere anlatacağı çok şeylerin hala varlığına inandığımızdan onunla her sohbetimiz de yeni bir şeyler öğrenip hafızamıza nakş etmenin telaşında oluruz… 

Bu uzun girişten sonra, sizlerin de çok hoşuna gideceğine inandığım, Dedemin anlattığı Uzundere Köyünde yaşanmış hikâyeyi şimdi ben de size aktarabilirim… 

Uzundere(Cağak) Köyünün ve Yenice(Parağol) Köyünün birlikte gittikleri Şarınçor yaylası her yıl Uzundere Köyünden giden iki kişi tarafından, otlakları diğer köyden gelen inekler tarafından otlanmaması için “korucu tutmaktadır… 

O yıl koruculuk görevi, Topalın Faik Dede ile Miktadın Mehmet(Ümit) Dayı ya verilmiş. Her ikisi de Şarınçor yaylasına birlikte gitmişler. Kendi otlaklarını koruma amacıyla, otlaklarının çevresine çit(ferağtı)çekmişler. 

Koruculuk bizim yayla kültürümüzde çok önemli bir yer tutardı eskiden. Korucuların çok önemli bir görev ifa ettiğini söyleyebilirim. Öyle ki, korucu köyden en az bir ay uzakta kalır ve bu işin belli bir ücreti de vardı. 

Faik Dede ve Mehmet Dayı koruculuk görevine başlıyorlar Şarınçor yaylasında. Görevleri, diğer köyden yaylaya gelen ineklerin kendi arazilerine girmemelerini sağlamak. 

Bir gün Mehmet Dayı(yaşça Faik Dededen çok küçük)kendi otlaklarında karşı köyün ineklerinin otladığını görüyor. Otlağın çevresine kurmuş oldukları çitlerin de bir yerden bilinçli olarak açıldığını ve sanki ineklerin özellikle korumaya alınmış kendi otlaklarında otlamalarının önünün açıldığını görmüş! 

Mehmet Dayı, önce inekleri çıkarmış otlaktan sonra da açılan çitleri yerine koymuş. Başlamış diğer korucu arkadaşı Faik Dedeyi aramaya. Sağa sola bakmış görememiş. Eve doğru yönelmiş, içeri girmiş, birde ne görsün, Faik Dedemiz camın kenarında ayaklarını uzatmış dışarıyı seyrediyor 

Mehmet Dayı, biraz sitemle karışık şunları söylemiş Faik Dedemize. Amca, ben senin uyuduğunu sanıyordum, oysa uyumuyorsun, görmedin mi ineklerin bizim otlağa geldiğini, üstelik birisi de kurmuş olduğumuz ferağtileri kaldırmış ki inekler daha rahat girsin içeriye ve otlasınlar. Ama sen buradasın ve hiçbir müdahalede de bulunmamışsın? 

Faik Dedenin cevabı çok manidardır… Demiş ki ;”sana ne dilsiz hayvanlardan, bırak gönüllerince yesinler, görmüyormusun kendi otlaklarında çimen kalmamış. Ben bilinçli olarak o çitleri açtım ki gelsin karınlarını doyursunlar! Sana ne oluyor ki hayvanları oradan kovdun!” 

Faik Dedenin sadece insan değil hayvan sevgisine de hayran olmamak elde değil. Dedem diyor ki, Rahmetli Faik Amca çok farklı birisiydi. Onu tanımaktan ve ayni köyde komşuluk etmek bizim için büyük bir mutluluktu. 

Bu güzel yaşanmış hikâyeleri gelecek kuşaklara ulaştırma görevini kendisine görev bilmiş sevgili Dedeme de çok teşekkür ediyorum. Söz uçuyor ama yazı kalıcı, onun için ben de sizlere bu hikâyeyi anlatmak istedim. Üstelik siyasetle yatıp kalktığımız şu günlerde size de iyi geleceğini düşündüğüm bu hikâyeyi anlatmakla iyi yaptığımı düşünüyorum! 

Tabii ben nasıplıyım! Bu ve buna benzer onlarca yaşanmış hikâyenin yılın belli dönemlerin de olsa geldiği İzmir’de, Dedemle baş başa kalarak dinleyebiliyorum. Onunla sohbet edip, geçmişten günümüze yaşadıklarından edindiği izlenim ve tecrübelerini bana anlatıyor ve  her seferin de tarihte ki olaylara anlamlı bir yolculuk yapmanın derin hazzını yaşıyorum… 

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz…