Bütün dünya gibi bizde millet olarak zor günlerden geçiyoruz!

Bu duruma rağmen; siyasetin zarafetten uzak, sert, kırıcı ve yıkıcı dilinin sonuçlarını sizlerde benim gibi görüyor ve üzülüyorsunuzdur mutlaka!

Siyasi rekabetin hizmet üreteceği yerde giderek çirkinleşerek şu zor günlerde bile kutuplaşmaya yol açması olup bitenlere “ahlakı ve insanı pencereden” bakanlarımızın moralını alt üst etmiştir!

Kendi dünya görüşünden tavız vermeden, ama sizin gibi düşünmeyenlerin haklarına riayet ederek hizmet etmenin yollarını arayıp bulmak merkezi hükümetin olduğu kadar yerel yöneticilerinde aslı görevlerindendir.

Bu bağlamda insanımızı tüm renkleriyle tanımak, anlamak ve her türlü ayrımcılıktan uzak bir anlayışla sorunlarını çözmek idare edenlerin yapması gereken şeydir.

Üzülerek ifade etmeliyim ki, siyasilerin “sen-ben kavgası”   hizmet bekleyen geniş halk kitlelerinin “arada kalmasına” ve hizmet alamaması sonucunu doğurmaktadır!

Kabul edelim ki siyasetin dünyası ikiyüzlü bir dünya!

Hayata dair tecrübelerim bana bu durumun böyle olduğunu fazlasıyla gösterdi bugüne kadar!

Bende bu makalemde istedim ki siyasetten çok, vatandaş olarak bizim duruşumuz nasıl olmalı bu günlerde ona bir bakalım istedim.

Birçoğumuz evde kendimizi korumaya aldık, bir kısmımız mecburen ekmeğimizi kazanmak için her gün işe gitmek zorundayız.

Bir türlü geçmek bilmeyen bu kötü günlerin ardından hepimizin beklediği güzel günlerin umuduyla nefes alıp veriyoruz.

Geç olsa da 2020 yılının geriye kalan kısmı yüzümüze gülecek mi?

Yoksa tüm dünyayı mecburi bir şekilde karantina altına alan ve sağlığımızı elimizden her an alabilecek kapasitede ki bu virüs belası, geleceğe dair umut barındıran yüreklerimize karşı galebe çalmaya devam mı edecek?

Bize, yine daima ertelediğimiz hedeflere varabilmek için zamanımızı feda etmeye devam mı edeceğiz!

Siyasetin olduğu gibi sosyal medyanın da “dili ve kalbi kirli” sanal kahramanlarının cirit attığı bir dünyada “temiz” kalabilecek miyiz?

Ve dikkat edin!

Bu dünyada her şeyin ama her şeyin bir bedelinin olduğunu öğrenmek hayatımızın büyük bir zamanını alıyor.

Hayata gelmenin, nefes almanın, sevmenin inanmanın, iyiliğin, kısaca her şeyin bir bedeli var!

Bu bedelleri ödeye ödeye de olsa hayata dair çaba göstermek insanın fıtratının gereğidir.

Olumlu ve olumsuz yönleriyle hayat devam ederken yapabileceğimiz o kadar şey varken, bir kenara çekilip sadece kendi nefsimizin ihtiyaçlarını tatmin etmek derdi bizi insan olma erdemlerimizden uzaklaştırmamalıdır.

Bu ortamda kendi çevresinin dışında bir yerlerde unutulan birileri varsa, tanımıyor bile olsa bir şekilde “şefkatle” el uzatabilmelidir insan!

Günümüz insanı “vicdan, merhamet ve yardım” kavramlarının içini yaşayarak doldurmayıp sosyal medya marifetiyle paylaştığı “din, vatan, millet, insan, sevgi, merhamet, vicdan...” ifadeleri çerçevesinde tatmin edeceğini sanıyorsa büyük bir yanılgının içindedir!

Aslında şu “karantina günlerinin” her birimizin kendisiyle yüzleşip hesaplaşmaya girdiği an olmasını ne kadar isterdim!

Kendi aynasında bütün geçmişini düşünmesini ve aynaya okkalı bir tokat atarak paramparça etmesini!

Kim bilir belki bu atılan tokat; bize “çok uzak” dediğimiz insana yakışan o güzel duyguları bize geri kazandırır yeniden!

İnsanın sağına ve soluna bakmadan ”öz ağzından kafatasını kusması!” kolay bir şey değildir elbette!

Olağanüstü dönemden geçtiğimiz bu günlerde millet adına milletin siyasi istismara uğraması kabul edilir bir şey değil!

Bu durumu hep birlikte görüyor ve yaşıyoruz!

Fakat biz vatandaş olarak her türlü “siyasi istismara” çanak tuttuğumuz için iki yakamız bir türlü bir araya gelmiyor!

Üstat Nurettin Topçu’nun ifadesiyle meramımı ifade edecek olursak;

 “…Hepsinden ziyade bizi kurtardığını söyleyen eller bize zulmediyorlar; Devletliler, servetliler, kuvvetliler!”

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun.