…Hazin olansa darbe darbe diye feveran edenlerin, kendi ruh dünyalarına indirdikleri darbelerdir. Son yazımızı bu cümleyle nihayetlendirmiştik. Ülkemiz maalesef bugün bir kutuplaşmanın yaşam alanı olmuştur. İnsanımız fark etmeden zulüm ve işkencenin, fiziksel ve ruhsal travmalarını yaşamaktadır. Muhattablarından demokratik tavır beklediği halde,  kendileri hiçbir kimseye karşı demokratça davranmayan sözde (muhafazakar-liberal-eski marksıst) aydınlar grubu ile karşı karşıyayız…

Özellikle muhafazakarım diyen çevrelerin, kötülüğün, yalan ve iftiranın tam göbeğinde yer almalarını aklım ve vicdanım kabul etmemektedir. Bu çevrenin azami dikkat ve hassasiyet göstermesi gerekirdi olup bitenler karşısında… Neden böyle bir yargıya vardın diye sorduğunuzu duyar gibiyim! Ama ben örneklemelerden kaçınarak (her şey açık seçik olduğundan) sadece şu tespitimi yapabilirim. Peygamberimizin; kendisine ve ashabına karşı hoşgörüsüz, iftira dolu linç girişimlerine karşı gösterdiği şefkat ve merhametten nasiplenmemiş bugünün sözde müslümanım diyen şuursuz çevrelerine hatırlatmak istiyorum ki; muhtevası iddiadan öteye geçemeyen bir konu hakkında gelişigüzel, çalakalem yorum yapıp dedikodu üretmek, insanın iyiliğini dileyen Allah’ı ve O’nun resulünü anlamamakla eşdeğerdir...

Yaşadıklarımız insanımızın ruh muvazenesini bozmuş ve yalpalamalar başlamıştır. Öyle ki; tarihimizin hiçbir döneminde zannetmiyorum ki bu kadar feci bir şekilde ruh dünyamızın ahengi bozulmamış olsun… Kendimizi unutmuşuz, değerlerimizi sözden öteye geçirememiş bunun doğal sonucu olarak ruh dünyamız da bizden intikam almaya başlamıştır.  

Bu tespitimizi müşahhaslaştırmak istiyorum. Belki ne demek istediğim daha açık bir şekilde anlaşılabilir…

Açıkça gördüğü bir zina sahnesi üzerine cübbesini atıp “Ya Rabbi gizlenecek yerleri de  yok!” diyen velinin ahlaki  ve yine “Bana kötülüklerimi söyle” diye kendisine başvuran birisine verdiği cevapta olduğu gibi “Ben sende iyilik ve faziletten başka bir şey göremiyorum, kötülüklerini söylemesi için onları görebilen birisine başvur” diyebilen ahlak ve fazilet örnekleri ortada dururken bu hal neyin nesi  diye sorma hakkımız var diye düşünmekteyim.

Ben bir ruhi incelikten bahsediyorum. Meramımı anlatabildim mi hakkıyla onu bilemem, okuyucuların takdiridir elbette. Belki daha iyi ifade için üstada müracaat edebilirim de! 

“Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası

Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?”

Son söz olsun… Bu konuları birebir dostlarımla paylaşıyor ve onlarla içtimai meselelerimizi irdeleyebiliyoruz. Hamd olsun ki bu sohbetlerden birinde büyük bir tevafuk oldu. Bir dostum ta Japonya’dan birisi  de İstanbul’dan aynı anda “Asr suresi” üzerinde düşünme ve davanın aslında ne olması gerektiği noktasında hemfikir olmanın mutluluğunu yaşadım… 

Ve aslında ben bu davalardan çok (Ergenekon, parti kapatma)  haklı olması gerekenlerin, birilerinin eteğine yapışarak, kendi değerlerinden uzaklaşmaları noktasındaki şuursuzca takındıkları tavırlardır ve onun için demekteyim ki;ruh dünyamıza artık halel getirmeyelim ne olur!….

Allaha emanet olun,görüşmek üzere….