Unutulmaması gereken en önemli nokta işin tarihsel boyutudur. Avrupalılar sayesinde kurulan Yunanistan topraklarını hep Osmanlı aleyhine masa başında genişletmiş, başta Türk Ordusu'nun Atina'ya girdiği 1897 Savaşı olmak üzere kazanılan zaferler hep diplomasi alanında kaybedilmiştir. Bunun en büyük istisnası ise Atatürk ve İsmet İnönü'nün imza attıkları Lozan Barış Antlaşması olmuştur.

İşte şimdi Türk Milletinden bütün bunların rövanşının alınması noktasına gelinmiş, çatılmış, Şehit Kanları ile kurtarılan Kıbrıs bile masa başında verilme aşamasına getirilmiştir. Yabancı Güçler açısından Türk Milleti'nin şu anda Kerkük ve Güneydoğu'ya ilaveten kırılması gerekli üç nirengi noktası, çökertilmesi gereken üç cephesi bulunmaktadır. Bunlar Azerbaycan, Kıbrıs ve Ege'dir. AB ve ABD için Azerbaycan Cephesinde işler iyi gitmektedir, Hocalı Katliamcısı, Türk Topraklarının İşgalcisi Ermenistan ile kucaklaşan AKP Hükümeti Azeri Kardeşlerimizi küstürmüş, araya nifak tohumları serpilmiş, ülkenin yüzü Türk Dünyasından sahte Arap Sultanlığı'na, BOP Eş Başkanlığına çevrilmiştir. Ege'de ise sürekli Atina'ya konuveren Başbakanımız sayesinde sorunların çözüldüğü ve Yunanistan'ın 12 Millik Karasuları Kararının kabul edildiği Yunan Kahtimerini Gazetesinde "12 Milde Antlaştılar" başlığı ile yayınlanmış bulunmaktadır. Bu şekilde AKP Hükümetinin "Komşularla Sıfır Sorun" siyaseti tam gaz devam etmekte, Ege Yunan Gölü haline getirilmiş bulunmaktadır. Ege Denizini Yunan Gölü yapıveren bu üstün başarı haberinin ise Yunan Gazetesinden öğrenilmesi, işbirlikçi, besleme basınımızın konuya hiç  yer vermemesi diğer ibretlik bir tablodur.

Ama ne yazık ki bütün bu oyunlar arasında  AB'nin ve Rum'un pişen aşına bir sinek düşmüş ve Kıbrıslı Kardeşlerimiz malum zihniyeti Hükümetten ve Köşkten göndermişlerdir. Darısı Anavatanın da başına demekle beraber katıldığım açılışta ki konuşmasında Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu'nun bir cümlesine burada yer verilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Sayın Eroğlu konuşmasının bir yerinde "Eğer Biz Kıbrıslı Türkler Bugün Burada Huzur, Mutluluk ve Emniyet İçinde Yaşayabiliyorsak Bunu Kahraman Türk Ordusuna Borçluyuz" diyerek uzun zamandır takip ettiğim Kıbrıs Siyasetinde unutulan bir noktayı nazara işaret etmiştir.

Unutulmamalıdır ki AB ve ABD içerimizde ki uzantıları üzerinden uyguladıkları politikalar sayesinde Türk Milleti'ni adeta Lozan'ı ortadan kaldırarak Sevr Antlaşmasına yürürlüğe koymaya yönelik bir  referandumda "Evet" dedirtecek noktaya getirmek üzeredirler. Annan Planı Halk Oylaması ve son referandum bunların en büyük provası olmuştur. Bu bakımdan Türk Milletine bekası açısından bir daha ki seçimlerde çok büyük görev düşmektedir. Kıbrıs seçimleri belki bunun son ve en önemli bir örneği olmuştur.

Bu bağlamda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kurucularına bir parantez açmadan bitirmek istemiyorum. Ben kendilerini büyük  Türk Kahramanları ve Davalarının Yılmaz Savunucuları olarak addetmekteyim. Ancak yine de kendilerine iki konuda sitem etmekten kendimi geri alamayacağım. İngiliz Sömürgeciliğinin en büyük işareti işgal edilen ülkelerde trafiğin tüm dünyanın tersine uygulamasında, kendilerine has ölçü sistemlerinde ve değişik elektrik prizlerinde kendini göstermektedir. Bu hususlar İngiliz etkisinin kalıcılığının ve devamlılığının birer nişanı olmuştur. Bugün Dünyanın neresine giderseniz  gidin, eğer geçmişlerinde varsa, oranın vaktinde bir İngiliz Sömürgesi olduğunu hemen trafik akışından veya elektrik prizlerinden anlarsınız. Bu durumun aksini gösteren belli başlı üç istisna vardır, ABD, Kanada ve Mısır. Araç trafiğinin olmadığı günlerde ABD, Büyük Britanya Krallığından bağımsızlığını elde eder etmez hemen İngiliz Sistemi dışında ama onlara benzeyen ölçü birimlerini geliştirerek kabul etmiştir. Bugün bile bu ölçü sistemini kullanan ABD kendi bağımsızlığına kendisi bir işaret koymuştur.

İşte Kıbrıs'ta işin başında ayrıntıda yapılan en büyük yanlışlık belki de bu olmuştur, Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin kurulması ile otuz-otuz beş yıl önce yapılacak değişiklik ile  trafik akışı değiştirilebilecek, elektrik prizleri kullandığımız geçerli normlara uydurulabilecekken bu yapılmamıştır. İngiliz Sistemi muhafaza edilerek böylelikle Türk'ün kalıcılığının damgası vurulmayan bir görüntü sergilenmiş, eğreti, masa başında belki taviz verilmeye hazır pozisyonun izleri bırakılmıştır. İşte askeri alanda kazanılanların masa başında elimizden alınıvermesinin, diplomasi ile temel haklarımızın uçuruluvermesin ayrıntıda ki bir nedeni de bu eksik kararlılıkta yatmaktadır. Kuruculara diğer sitemim ise Eğitim Sisteminde yer verilen "Daha İnsancıl ve Modern Gençler Yetiştirilmesi" politikası ile ilgilidir. Keşke çok önce Türklük Bilincine ve Türk tarihine daha yoğun yer verilen bir içerik uygulansaydı da Annan Planı Halk Oylaması sonucunda ve yaşanan Siyasi Gelişmelerde bu kadar üzülünmeseydi, onların yerine  AB boşa kürek çekseydi ve onca Türk Genci boş hülyalar peşinde koşmasaydı. Eğitim Politikaları bugün belki de Türk Milleti için en büyük sınavı teşkil etmekte ve Kıbrıs Örneği büyük bir ibretlik resim olarak ortada durmaktadır. Ancak bunun hal olmasının yolu sandıktan geçmekte, işbirlikçi siyasi iradenin işbaşından uzaklaştırılması gerekmektedir.

O. Cem Kazmaz