İnanmış bir insanının azim ve kararlılıkla kitleleri ardından sürüklemesi tarihin seyri içerisin de, az görülen hadiselerdendir!

Osmanlı İmparatorluğu içinde barındırdığı “iman ve aksiyon” sayesinde büyük fetihler gerçekleştirmiştir… Hiç tereddütsüz diyebiliriz ki üç kıtada ve denizlerde elde edilen bu zaferler “aksiyon ruhu” sayesinde kazanılmıştır! 

Keza, Kurtuluş savaşımız, “Gazı Mustafa Kemal’in” bu azım ve kararlılığı sonucu hayırlı bir netice verirken tüm dünyaya, Mustafa Kemal’in nasıl bir “Aksiyon Adamı” olduğunu haykırıyordu adeta! 

Davayı bütün hakikatiyle benimseyip yaşadıktan sonra,“meydan yerinde” olmanın hayata yansıyan tarafı olan “aksiyon ruhu” bugün sıkıntılarımıza derman olacaktır diye düşünüyorum! Maalesef, bugün aksiyon adamı eksikliği ülkemizi bölünmenin eşiğine getirmiştir!

Aşağıda, “Necip Fazıl’ın” kaleminden okuyacağımız Napolyon Bonopart’ın, “Elbe Adasından” kaçtıktan sonra Paris’e doğru ilerlerken koca Fransa ordusunu nasıl teslim aldığı ile ilgili müthiş “aksiyon adamı” portresini misal olarak sizlerle paylaşmak istedim…

“-Napolyon’a karşı nasıl hareket edeceğiz?”

Diyor ki, bu general;

-Ben size bir kanun vereyim. Napolyon’a karşı askeri kaide diye bir şey yoktur! (strateji),sevkülceyş,(taktik) tebiye; bunlar bahis mevzusu değil…

Ne var ya?

“-Napolyon’un bulunmadığı bir yere hücum edeceksiniz! Onun bulunduğu yerde bir manga varsa mağlup olursunuz!”

Bakın nasıl inandırmış dostunu, düşmanını,adam kendisine…Ve bu tabiyeyle muvaffak oldular ona karşı…İşte ilk kaybedişi…Elbe adasına sürülüşü..Ve oradan en büyük(aksiyon’u)…Tek başına,kendisine sadık birkaç insanla Fransa’ya çıkışı ve tekrar tahta geçişi…Bu,dünyanın en enteresan vak’asıdır.Fransa’da krallık iade edilmiştir.Napolyon’un Elbe’den kaçtığı duyulur ve üzerine ordu sevk edilir.Bir adamın üzerine koca bir ordu…

Yanındakilerden biri hatıralarında;

“Bizi, diyor;bir yere götürüyordu…Meçhul…Bunun delice,ölümden kalır yeri yoktu;diyorduk.Fakat öyle inanıyorduk..”

Napolyon, Fransa’nın cenup sahiline çıkıyor. Ordu, Paris’ten cenuba doğru iniyor. O da doğru şimale doğru yol alıyor. Hepsi susamış… Atlarının üstünde, çeneler göğüste;

“-Nereye gidiyoruz, böyle bir delilik, cinnet olur?”

Bakın şimdi Aksiyon’cu ne yapar ve nereye muvaffak olur?

Bunların hepsi ibret ders olsun bize…

Yürüyorlar… Napolyon hiç konuşmuyor, zaten konuşan adam değil… Aksiyon’cunun en ziyade nefret ettiği şey boş sözdür. Napolyon, boş söz duyduğu zaman;

“-Bırakın, bırakın bu veba kelimelerini…” der…

Asya’da o kadar gözü korkmuş ki vebadan, boş söze” veba” diyor…

Yürüyorlar şimale doğru… Ordu geliyor cenuba doğru… Nihayet merkezi bir yerde ordunun öncüleri ile Napolyon karşılaşıyor. O dakikada ne olacak? En küçük tereddüt davayı mahvedebilir…

Atına biniyor, arkadaşlarına;

“-Siz şurada bekleyin!” diyor…

Bir dörtnal yapıyor, öncülere doğru ilerliyor. Ve ilk söylediği söz;

“-Yaklaşın, yaklaşın, yaklaşın!”

Asker, Napolyon’u görüyor, hayretle yaklaşıyor;

“-Nerede subayınız?” diyor. Bir subay peydahlanıyor;

“-Nerede senin asıl birliğinin kumandanı?”

Bu, o zaman albay, sonra general olan ve “Vaterlo” cenginde Napolyon’u takip eden bir asker…

Bir taşın üstüne çıkıyor, gözü kara, aksiyon dehası ve diyor ki;

“-Asker! Topuğundan saçına kadar, sen benim eserimsin! Seni bütün dünyanın fatihi yapan adam karşındadır. Ve ben senin imparatorunum! İçinizde imparatorunuza kurşun sıkabilecek insan varsa buyursun!”

Ve göğsünü açıp yırtıyor. Büyük tarihçi “Mişle” diyor ki;

“-Bir insanın gözü bu kadar kara olursa, cüret bu kadar ileriye giderse, iki hareket olur. Ya on binlerce kurşunla göğsü delinir, orada ölür yahut hurra imparator diye başa geçer. Nitekim ikincisi oldu ve Napolyon başa geçti”

Üzerine sürülen orduyu teslim alıyor Napolyon ve Paris’e onlarla giriyor.

O zaman ki matbuatın-bu çok güzel bir misaldir-ahlakı;

“-Alçak kaçtı!”

Serlevhalar;

“-Mecnun geliyor! Şanlı krallık ordusu üzerine gönderilmiştir!”

Birden bire bir hafifleme;

“-Bu garip adam ne yapıyor? Maksadı nedir?”

Daha sonra bir başlık;

“-Napolyon eşsiz bir askerdir!”

Tam Paris’e yaklaşırken;

“yaşasın imparator!”

Ve imparator giriyor içeriye…

Basın ahlakı! Bizde ki bundan da beter!

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz…