Doğu Karadeniz kültürünün kaynakları bilimsel çalışmalara yeterince konu edilmemiştir. Bu sebeple, konu hakkında bir kafa karışıklığı olduğu görülmektedir. Gerek yöre halkında, gerekse yöre dışındaki insanlarda, bu kafa karışıklığının izlerine rastlamak mümkündür. Bu konudaki en son örneklerden biri, “Yüreğine Sor” filmi olmuştur. Burada konuyu genel hatları ile ele almaya çalışacağız.     

Bölgemizde en baskın kültürün Türk-İslam kültürü olduğu, yörede yaşayan insanların günlük hayatından kolayca anlaşılabilir. Doğu Karadeniz’de İslam’dan başka din olmadığı gibi, İslam’a bağlılık da bir hayli yüksek düzeydedir.    

Diğer taraftan Türkçe, yörede herkes tarafından kullanılan bir dil durumundadır. Doğu Karadeniz’in doğusunda yer alan dört ilçede Lazca konuşulmaktadır. Ancak günlük hayatta Türkçe kullanım oranı bu yörede Lazca’dan daha yüksektir.       

Türk-İslam kültürü bölgede hakim olmakla birlikte, bölge tarihinde farklı din ve etnik unsurların da yer aldığı bilinmektedir. Bu sebeple, bölge tarihine atıf yaparak, burada hangi inanç ve kültürlerin var olduğu ve akıbetlerinin ne olduğuna değinmek uygun olacaktır.  

Karadeniz’den, yazılı tarihte ilk defa M.Ö. 700 yılında bahsedilmiştir. Bu tarihte eski Yunanlılar, Batı Karadeniz’de (Kocaeli – o zamanki adı Olbia) ilk kolonilerini kurmuşlardır. Burada balık tutup tuzlamakta ve ticaretini yapmaktadırlar. Ancak, Karadeniz onları pek sevmemiştir. Bu yüzden, Karadeniz’e “yabancılara düşman” anlamına gelen “Axeınos” ismini vermişlerdi 

Bundan sonra Ksenofon’un Anabasis adlı eserinde anlattığı “onbinlerin dönüşü”, o zamanki Doğu Karadeniz halkı ve kültürü ile ilgili en önemli kaynaktır. M.Ö. 400 yıllarında, Pers İmparatorluğu’nun başına geçmek için kardeşi ile savaşan Keyhüsrev’i desteklemek amacıyla 13.000 kişilik paralı bir Yunan ordusu getirtilir. Savaşın kaybedilmesi ve büyük komutanlarının ölmesiyle başsız kalan bu ordu, Ksenofon’la birlikte Erzurum üzerinden Trabzon’a inmiştir. Buradan Sinop’a ve oradan da Trakya’ya ulaştıklarında geri dönenler sadece 6.000 kadardır.

Ünlü tarih yazarı Ksenofon’un tespitlerine göre; Doğu Karadeniz’de M.Ö.400 yıllarında; Haldiler, Halibler, Makronlar, Mosinekler, Tibarenler, Kolhlar ve Driller gibi kabileler yaşamaktadır. Yunanlı Ksenofon, her birinin farklı dili olan bu kabilelerle ancak tercüman aracılığıyla konuşabilmiştir.      

Karadeniz’de ilk Pontus Devleti, M.Ö. 302-M.Ö. 64 yılları arasında, Amasya merkezli olarak varlığını sürdürmüştür. En büyük kralı Persli Mithridates olan bu devletin, Anadolu’nun yerli bir devleti olduğu kabul edilmektedir. Bu devletin Yunanlılıkla veya Rumlukla bir ilgisi yoktur. (Bu arada yeri gelmişken, Rum ve Yunan kelimelerinin eşanlamlı olmadığını, Rum’un Romalı anlamında Roma İmparatorluğu ülkesi ve bu ülkede yaşayan insanlar için kullanıldığını ifade etmek gerekir.)       

M.S.1204 yılında kurulan Trabzon merkezli Pontus Devleti’nin önceki ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu tarihte yapılan IV. Haçlı Seferi esnasında, Haçlı ordusunu oluşturan Katolik Latinler İstanbul’u işgal ve talan etmişlerdir. Buradan kaçan Aleksandır Komnenos, Gürcistan Kraliçesi’nin de yardımıyla Trabzon’a gelerek ikinci Pontus Devleti’ni kurmuştur. Bilindiği gibi bu devlet, 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılarak ortadan kaldırılmıştır.        

Resmi tarih kitaplarında, Doğu Karadeniz’in Rum Pontus devleti yıkılarak fethedildiği bilgisi verilmekle yetinildiğinden, bu bölgede Türklerden önce Rumların yaşamakta olduğu gibi bir yanlış anlamaya meydan verilmiş olmaktadır. Hâlbuki Yunanlıların tarihsel olarak yaşadıkları yer, bugünkü Yunanistan’ın bulunduğu İyonya bölgesidir.

Doğu Karadeniz’de Rum varlığı, İstanbul’dan kaçıp gelen bir-kaç bin kişinin Trabzon merkezli olarak bölgeye yerleşmeleri ile sözkonusu olmuştur. Burada bir devlet kuran ve onu yöneten Rumların, şehir merkezlerine yerleştikleri ve şehir merkezlerinde yaşadıkları kolayca tahmin edilebilir. Çünkü İstanbul’dan gelenler, daha çok Bizans Devleti yöneticileriydi ve bunların çiftçilikle uğraşılmasını gerektiren kırsal alana yerleşmedikleri kolayca tahmin edilebilir.

Peki bu dönemde Doğu Karadeniz’in kırsalında kimler yaşamaktaydı. Elbette, Ksenofon’un M.Ö. 400’de tespit ettiği kavimler olan; Haldiler, Halibler, Makronlar, Mosinekler, Tibarenler, Kolhlar ve Driller. İstanbul’dan göç edip gelenler, Doğu Roma İmparatorluğu’nu yönetmiş yüksek kültür ve eğitim sahibi insanlardı. Bunlara göre çok geri olan yöre halkını kolayca etki altına aldılar ve Hıristiyanlaştırdılar.

1461’de Doğu Karadeniz’i fetheden Osmanlı, önce Trabzon merkezli Pontus Devleti elitini bölge dışına gönderdi. Sonra bu bölgeye plânlı bir iskân siyaseti uygulayarak, bölgeyi Türkleştirdi ve İslamlaştırdı. Daha önceden Kafkasya üzerinden gelen Oğuz, Peçenek ve Kıpçak Türkleri, Gürcistan’a ve Kuzey Karadeniz’den dolaşarak Bulgaristan’a ve Trakya’ya ulaşmıştı. Nitekim Aleksandır Komnenos İstanbul’dan kaçtığında, Gürcistan Kraliçesi Tamara’nın Kıpçaklardan oluşan ordusunun yardımıyla Trabzon’u yurt tutabilmişti.

Sultan Melikşah (1072-1092) döneminde Selçuklular, Gürcistan Kralı’nı yenerek; Acara-Rize-Trabzon bölgelerini fethetmiş ve Karadeniz kıyılarını da ele geçirmişti. Ancak, bu bölge 1080 ile 1098 yılları arasında çok kısa bir süre Selçukluların elinde kalabilmiştir. Doğu Karadeniz kırsalına ilk Türk yerleşiminin bu tarihte yapılmış olduğu kaydedilmektedir.

Ordu’da Bayrameli Beyliğini kuran Türkler, 1390 yılında Giresun'u alarak Bayrameli'ye (Ordu'ya) bağlamıştı. Fetihten önce ve sonra; Kıpçak, Çepni, Karakoyunlu ve Akkoyunlu gibi pek çok Türk boyu Doğu Karadeniz’e gelip yerleşmiştir.

Doğu Karadeniz, tarım ve hayvancılık açısından zor bir coğrafyaya sahip olduğundan, fazla bir nüfus barındırmıyordu. Bu sebeple, Doğu Karadeniz’e yoğun iskân politikasıyla yerleşen Türkler, nüfus olarak çoğunluğu kolayca ele geçirmişlerdir.

Şimdi gelelim kritik soruya; bugün yörede yaşayanlar kimlerin torunlarıdır? Milletin oluşumunda etnisitenin önemli olmadığını bir başka yazıya bırakarak, bu soruya dürüstçe cevap arayalım. Ama önce Doğu Karadeniz’le ilgili etnisite ve kültür iddialarını ifade etmek gerekir. Buna göre Doğu Karadeniz’de; Türk, Ermeni, Yunan, ve Rum kavim ve kültürlerinin izlerini bulmak mümkün olabilir. Şimdi bunları sırasıyla ele alalım:

1-Ermeni unsuru: Bilindiği gibi Ermeniler, I.Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı isyan ettiler ve cephedeki orduların ikmal yollarını tehlikeye düşürerek düşmanla işbirliği yaptılar. Bunun üzerine, 1915 yılında, yüksek kesimlerde yaşayan Ermeniler Şam tarafına zorunlu göçe tabi tutuldular ve bölgedeki Ermeni nüfus bölge dışına kaydırıldı. 1916’da Rusların Doğu Karadeniz’i işgal etmesiyle çeteci bir kısım Ermeniler geri geldi, ama 1917 Ekim Devrimi ile birlikte Rus Ordusu geri çekilince onlar da ya geri döndü veya Doğu Anadolu’daki, Ermeni çetelerine katıldılar.

2-Yunanlılar: Doğu Karadeniz’de Yunanlı kavimlerin varlığı hiçbir şekilde sözkonusu edilememektedir. Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu menşeli olarak gelenler ise Rum =Romalı olarak değerlendirilmiştir.

3-Rumlar: Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu menşeli olarak 1204’te Aleksandır Komnenos’la birlikte Trabzon’a gelip Pontus Devletini kuran ve şehirlerde yaşayan az sayıdaki insanların torunları, 1461’de Fatih Sultan Mehmet tarafından bölge dışına sürülmüştür. Bunlardan geriye kalanlar var ise, bahse değecek sayıda olmadıkları gibi, 1924’te Yunanistan’la yapılan “Nüfus Mübadelesi” ile Yunanistan’a gittikleri kabul edilebilir.

4-Bölge Halkları: Haldiler, Halibler, Makronlar, Mosinekler, Tibarenler, Kolhlar ve Driller gibi bölge halkları, büyük çoğunlukla Hıristiyan olduklarından 1924’te Yunanistan’la yapılan “Nüfus Mübadelesi” anlaşması ile Yunanistan’a gönderildiler. Bu anlaşmada, “Batı Trakya ve İstanbul” dışarıda bırakılarak, Yunanistan’daki Türkler (Müslümanlar) Türkiye’ye, Türkiye’deki Rumlar (Ortodokslar) da Yunanistan’a gönderilmiştir. Bu anlaşma sonucunda, sadece Doğu Karadeniz bölgesi halkları değil, Karamanoğlu Türkmenleri de Ortodoks Hıristiyan olduklarından Yunanistan’a gönderilmişlerdir. Halen Yunanistan’a gönderilen Pontusluların, aynı dinden oldukları halde, Yunan halkı tarafından kendilerinden ayrı tutulmaları ve ayrı kültür grupları olarak yaşamaları bu yüzdendir.

1924’ten sonra, Doğu Karadeniz homojen bir hale gelmiş, Türk ve Müslüman kimliğinin tamamen hâkim olduğu bir toprak parçası konumunu elde etmiştir. Şayet bölge halkı arasında, 1461’den önce bu topraklarda yaşayan Hıristiyanların torunlarından olanlar varsa, bunlar çok az olmakla birlikte, Haldiler, Halibler, Makronlar, Mosinekler, Tibarenler, Kolhlar ve Driller gibi bölge halklarının torunlarıdırlar.

Doğru bir yaklaşımla kendilerini Türk kabul eden Lazlara gelince, bin yıl önce Kuzey Kafkasya’dan göç ederek Güney Kafkasya’ya gelip yerleşen (Bak, A.İhsan Aksamaz-Lazların Tarihsel Yolculuğu) bu insanların, bir Güney Kafkasya halkı ve Megrellerin yakın akrabası olduklarını kabul etmek mümkün değildir. Kuzey Kafkasya, Türklerin tarihi göç yolu üzerinde olup, çok eski tarihlerden beri bu güzergâhtan gelip Batıya giden ve birçoğunun dili değişen Hunlar (Macarlar), Bulgarlar, Gagavuzlar gibi, Lazların da Orta Asya’dan geldikleri anlaşılmaktadır.

Bugün Doğu Karadeniz’de insanların kafasına takılan konularından biri de çok sayıda Türkçe olmayan yer adıdır. Ayrıca, halk arasında kullanılan, ama resmi Türkiye Türkçesi’nde yer almayan pek çok kelimenin var olduğu ve bunların da kökeninin merak edildiği bilinmektedir. Bu konuları gelecek yazılara bırakarak, Doğu Karadeniz kültürünü, göç ederek buraya yerleşen halkın getirdiğini ve hâkim kültürün Türkçe etrafında oluşan Müslüman Türk kültürü olduğunu ifade etmek şimdilik yeterli olacaktır.