Yaşadığımız çağ, bilgi ve iletişim çağı olarak adlandırılmaktadır. Herkesin haber alma ve iletişim kurma kanalları, bundan 50 yıl öncesine göre inanılmaz derecede artmıştır. Bilgiye erişme imkânı da, artık herkes için eskiye göre çok daha fazladır.

Yönetim bilimi, yaşanan gelişmiş bilgi ve iletişim ortamına göre kendini yenilemekte, yeni yönetim biçimleri ortaya çıkmaktadır. Bugünün en yeni yönetim anlayışı, karşılıklı yönetim anlamına gelen yönetişimdir. Yönetişim, kamu veya özel sektör işletmelerinde kurumsal yönetişim olarak uygulanmakta ve işletmeden menfaati olan paydaşların da yönetimde söz ve etki sahibi olmasını ilke edinmektedir.

Hükümet tarafından her yıl çıkarılan finansman kararnamelerinde, KİT’lerin kurumsal yönetişime göre yönetileceği hükmü yer almasına rağmen, maalesef uygulamada bu gerçekleşememektedir. Burada, kurumsal yönetişimin bir işletme için nasıl bir yönetim öngördüğüne kısaca değinmek istiyoruz.

Kurumsal yönetişimin dört temel ilkesi vardır. Bunlar; hakkaniyet, şeffaflık, sorumluluk ve hesap verebilirliktir. Hakkaniyet, işletme içinde ve dışında herkese adaletli davranmayı gerektirir. Şeffaflık, iş ve işlemlerin açık süreçlerde yapılmasını ve kamuoyu ile gerçeğe uygun biçimde paylaşılmasını içerir. Sorumluluk, her kademedeki yöneticinin yaptığı işlerden sorumlu tutulmasını, hesap verebilirlik ise yöneticilerin hesap vermekten kaçınmamasını ve sıkıca denetlenmesini öngörür.

Bu kuramsal bilgileri vermemizin nedeni, Çaykur’un bu ilkelere uygun biçimde yönetilmesini arzu etmemizdendir. Çaykur bölge ekonomisini ayakta tutan çok önemli bir kuruluş olduğundan, bu kurumla ilgili kişisel ve duygusal yaklaşımlardan kaçınarak, en iyi ve en doğru neyse onu tespit edip ortaya koymalıyız. Bu ilkelerin nasıl uygulanması gerektiğini, yaşanan örneklerle birlikte ortaya koymak gerekmektedir.

Hakkaniyet ilkesinden başlamak gerekirse; bir işletmede çalışanların kendilerine adaletli davranılmadığını hissetmeleri halinde, büyük bir moral ve motivasyon kaybının söz konusu olacağı bilinmektedir. Çaykur’un özellikle taşra örgütünde, son yıllarda büyük bir motivasyon eksikliği olduğu bilgileri alınmaktadır.

Çaykur’da hakkaniyete aykırı olduğu düşünülen uygulamaların başında, işçi ve memur sendikacılığı ile ilgili yapılan uygulamalar gelmektedir. Yönetimin sendikalar arasında kesinlikle tarafsız olması, hem yasal hem de ahlaki bir gereklilik iken buna yeterince riayet edilmediği kamuoyunca bilinmektedir.

Şeffaflık ya da saydamlık denilen ilke, bir kuruluşun tercih ettiği stratejilerin kamuoyuyla paylaşılmasından başlar, ticari sır niteliğinde olmayan her bilginin kamuoyuna açıklanmasını ve gizli tutulmamasını gerektirir. Yaptığı tercihler kamuoyu tarafından bilinen bir yönetici, savunulamayacak yanlış tercihlerden uzak durmak zorunda kalacağından, kamuoyu denetimi sayesinde hatalardan ve olumsuzluklardan arınmış olacaktır.

İstanbul’da 30 civarında bayi varken, bunların sayısının 6’ya indirilmesinin nedeni kamuoyunca bilinmemektedir. Rize’de iki bayi olduğuna göre, nüfusuna oranladığımızda İstanbul’da en az 60 bayi olması gerekirken, sadece 6 bayi bulunması nasıl izah edilebilir? Bayi üst şirketleri neden kurulmuştur? Çaykur satışları üzerinden her yıl %1,5 oranında bir pay bayi üst şirketlerine neden aktarılmaktadır? Diğer taraftan, yılsonu geldiğinde yıllık satış rakamını yüksek göstermek için bayilere yüksek miktarda çay alma zorunluluğu getirilmektedir. Buna gerek var mıdır?

Çaykur’un son dönemde bayi, reklâm ve tanıtım odaklı faaliyetlere yoğunlaştığı bir gerçektir. Reklâm ve tanıtım alanında başarılı sonuçlar da alınmıştır. Ancak işletme bir bütün olduğuna göre, hammadde tedariki, üretim ortamı ve bina hijyeni dikkate alınmadan, tek boyutlu iyileştirmeler yeterli olabilir mi?

2002 yılında 19 bin kişi çalışan Çaykur’da, 2010 yılında çalışan sayısı neredeyse 11 bin kişiye kadar düşmüştür. Yıllardır toplu sözleşme yapılamadığından işçilik maliyetlerinin de düşük olduğu dikkate alınmalıdır. Maliyetlerin son derecede düştüğü bir dönemde, elde edilen kaynaklarla çay fabrikalarının modernize edilmeleri gerekmez miydi?

Bu tür konular şeffaf süreçlerde kamuoyunda tartışılsaydı, elbette daha iyi sonuçlar alınabilirdi.  Bununla birlikte, konuları kişiselleştirmeden, çay sektörünün menfaati neyse onu öne çıkararak tartışmak ve doğruları bulmak zorundayız. Gerekli kamuoyu denetiminin yapılabilmesi için, özgür ve bağımsız bir çay kamuoyunun bulunması gereklidir. İletişim çağının en önemli aktörleri medya ve haberleşme organlarıdır. Bu organların haberleri ve bilgileri doğru yansıtması, kamuoyunun doğru bilgilenmesi ve doğru denetim yapabilmesi açısından önemlidir.

Medya organının doğru bilgilendirme çabası önemli olduğu gibi, kurum yöneticilerinin de kamuoyuna samimi bilgiler vermeleri gerekir. Genel Müdürlük Makamı, bütün işletmeler için her türlü bilginin ve yetkinin toplandığı güçlü bir makamdır. Özel sektör işletmelerinde de, haber ve bilgi ağının ortasında bulunan genel müdürlerin, işletmenin yararına hareket edip etmediklerinin sıkı takibinin yapılması öngörülmektedir. Kurumsal yönetişim yaklaşımı, genel müdürlerin işletme yararına hareket edip etmediklerini sorgulamakta ve tedbir almaya çalışmaktadır.

Kurumsal yönetişim anlayışının bir başka şartı, yönetim kurulu ile işletme yönetiminin aynı kişilerden oluşmamasıdır. Bu yaklaşım, yönetim kurulunu bilgi seviyesi yüksek uzmanlardan teşekkül ettirmekte, örgütle hiçbir ilişkisi olmayan bağımsız üyelerin kurulda yer almasını sağlamakta ve yönetim kurulu içinde alt komiteler kurarak genel müdürü denetim altına almaktadır.

Mevcut durumda Çaykur yönetimi (genel müdür ve yardımcıları), yönetim kuruluna da hâkim olduğundan, birbirini denetleyen bir yapı yerine, tekçi bir yapı oluşmaktadır. İşletme dışından oluşturulan ve yönetimden sadece genel müdürün yönetim kurulunda yer aldığı bir sistem, (THY’de olduğu gibi), işletme yönetiminin yönetim kurulunca denetlendiği şeffaf bir yapı getirmektedir. Çaykur ve bütün KİT’ler için bu yapı değişiminin mutlaka gerçekleşmesi gereklidir. Ancak, bu değişimin gerçekleştirilebilmesi için, Çaykur’un tabi olduğu mevzuatta değişiklikler yapılması gerekebilir.

Hesap verebilirlik ilkesi gereği, yöneticilerin sorumlu davranıp davranmadığı, denetlenip denetlenmedikleri önemlidir. Bu amaçla işletmenin muhakkak bağımsız bir dış denetim firmasına denetlettirilmesi gereklidir. Dış denetimin yanında, yasal ve rutin denetimler de ebette yapılmalıdır.

Çaykur’la ilgili söylenebilecek daha pek çok şey vardır. Ama önemli olan konuyu mümkün olduğunca genel düzeyde ele alıp, doğru işlerin yapılabileceği bir ortam oluşturulmasına katkı sağlamaktır. Bu sorunlar kişilerden kaynaklansa bile, kişisel olarak ele almamak ve isim zikretmeden genel mahiyette tartışmak daha doğrudur. Sistemi düzeltmediğiniz zaman, gelen kişilerin de bireysel olarak olumlu şeyler yapması kolay olmayacaktır.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse Çaykur, kurumsal yönetişim yaklaşımına uygun biçimde; hakkaniyetli, şeffaf, sorumlu ve hesap verebilir bir yönetim tarzına kavuşturulmalı ve bu amaçla yeni bir sayfa açılmalıdır. Yöneticilerin, rutin denetimlerin yanında, işletme paydaşları tarafından ve kamuoyunca da denetlendiği, açık, şeffaf, hesap sorulabilir ve verilebilir süreçlerin yaşandığı bir ortam oluşturulmalıdır. Bu ortam oluşturulduktan sonra, Çaykur’u kimin yönettiği fazla önemli olmayacaktır.