Hükümetin demokratik açılım yapıyorum dediğinden bu yana geçen süre içerisinde olup bitenler, kimimizi hayrete, kimimizi infiale, kimimizi de ümitsizlikle karışık bir çıkmaza soktuğu muhakkaktır…

En başından beri açılımın neye hizmet ettiği konusunda ki şüphe ve itirazlarımı sizlerle paylaştım…

Açılım adı altında demokratikleştiğimizi söyleyenlerin önce kendi vicdanlarını bağımsızlığa kavuşturması gerekmektedir! Bu açılım süreci içerisinde bir kez daha bu kendine Müslümanları tespit etme imkanım da oldu!…

Bu ülkede hemen hemen her alanda yapılan icraatlar birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Söylenen sözler ve onun arkasından gelen icraatların bugün ki Türkiye’de resmi şöyledir…

Ülkemizde bugün itibariyle her Allahın günü bir bölgemizde intikam yemini edilerek ayaklanma provalarına ve ülkenin diğer bölgelerin de yaşayan vatandaşlarımızın tedirgin olmasına yol açılmaktadır…

Bu güzel ülke kutuplaşmanın merkezi haline gelmişse bunun müsebbibi sokaktaki vatandaş değildir her halde? Açılım safsatasından bu yana geçen sürede ülkemizde ki kutuplaşmanın kronik hale geldiğini ben değil bilimsel araştırmalar yapan sosyal bilimciler ve araştırmacılar söylüyor.

Sürekli vurguladığım ve inandığım düşüncemi bir kez daha ifade edeyim. Elbette ben ve benim gibi düşünenler; insanımızın tüm hürriyetlerden istifade edebilmelerini,cehaletten, sefaletten,birilerine kul köle olmaktan kurtularak hür vicdanlı insanlar olmalarının önünde ki engellerin kaldırılmasını ve daha mutlu, ekonomik yönden sorunsuz bir ülke olmamız gerektiğini düşünmekteyiz…

Ülkemiz maddi ve manevi olarak iki kutba ayrılmıştır demiştik… Marksistler, liberaller, İslamcılar, büyük sermaye sahipleri ve siyasal Kürtçüler, adeta kol kola girmiş ülkeye açılım adı altında sözde demokrasi getirmenin mücadelesi içine girmişlerdir!

Yukardan dizayn edilen bu görüşlere karşın halkımız kendisini hangi siyası partiye yakın hissediyorsa, düşünmeden, sorgulamadan o partinin icraat ve söylemlerine katıksız rıza göstererek kabul etmektedir… Bence işin en vahim tarafı da budur. Önyargısız bir şekilde sohbet ettiğim insanlardan edindiğim intiba maalesef bu yönde…

Bir düşünce niçin kabul edilir, nedir ne  değildir daha bunun farkında olmayan insanlarla ”demokratik açılım” yapmanın bizi getireceği nokta bugün ki Türkiye’nin verdiği içler acısı tabloda saklıdır!...Birileri ham hayal peşine koşarken bu ülkenin sade vatandaşını da sonu olmayan bir maceraya sürüklemesine benim vicdanım doğrusu rıza göstermemektedir…

Bugün ki sıkıntılarımızı bir sayfaya sığdırmak mümkün değil. Ama bu bu ülkenin tv ve gazetelerine göz ucuyla da olsa bakabilen insanımız sanırım ne demek istediğimi anlayabilmiştir!

Demokratik açılımın ülkemizi getirdiği noktanın adı kaostur!

Bir yazımda “Fetret Devri” benzetmesi yapmış ve demiştim ki; Bu fetret devrinin kolay kolay bitmesini de düşünmüyorum doğrusunu isterseniz,   zira etrafındaki olup bitenlerden ders çıkaracak, teşhis ve tedaviyi uygulayacak olanların bana bugüne kadar hiçbir ümit ışığı verdiklerini söyleyemem doğrusu… Umarım yanılırım ve temenni ederim ki, yangın tüm ülkeye yayılmadan akıl ve feraset üstün gelerek en kısa zamanda “fetret devrinden” çıkabiliriz.(2008-11-07 Çay Haber)

Maalesef yanılmak isterdim. Ama gördüğünüz gibi ülkemiz yangın yerine döndü. Sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemiz değil terörün hiç uğramadığı ,uğramaya cesaret dahi edemediği Karadeniz’e bile sızmaya çalışmakta bugünler de terör örgütü!

Sahip olduğumuz onca değerimiz, uydurulan ya da dayatılan “açılım safsatasına “ kurban edildi bu memlekette. Şimdi de kutuplaşmayı daha da derinleştirecek bir referandum sürecine girdik. Umarım sağ duyu hakim olur ve sağlıklı bir propaganda sürecinden sonra en hayırlısı neyse o sonuç alınır…

Bende yazıyı fazla uzatmadan bir kez daha ifade ediyorum ki “Fetret Devri” devam ediyor. Önümüzde ki referandum oylaması bu devirden çıkmaya ne ölçüde katkı yapar hep beraber yaşayıp göreceğiz…

Görüşmek üzere,Allaha emanet olunuz….