Bebeklikten itibaren hepimiz farklı yollardan geçip yetişkin oluyoruz. Biraz engebeli, dikenli yollardan geçenler, yol ayrımı yaşayanlar, yolda kalanlar, keyifle yürüyenler olabiliyor. Geçtiğimiz yollar, duyduklarımız, gördüklerimiz, okuduklarımız bizler için çocuk yetiştirmeyle ilgili bir arka plan hazırlıyor. Bu arka planla aile olma düşüncesi bile, “Nasıl çocuk yetiştireceğim?” konusunda kaygıya, araştırmaya itebiliyor.

Çocuk yetiştirmeyle ilgili araştıranlar, bazen aile büyüklerinin doğrularıyla hareket ediyor, çoğunluk da araştırıp kendi doğrularını bulmaya çalışıyor. Bazen ilk bulduğu kaynak onun aradığı oluyor, kendine rehber seçiyor. Bazen de aradıkça o kadar farklılıklarla karşılaşıyor ki, “Ben hangisini yapacağım?” deyip karamsarlığa düşüyor. Doğumdan sonra doktorunun düşünceleri, kendi yaşadıkları, arkadaşlarının paylaşımları, sosyal medya derken kaos ortamı oluşabiliyor. Kimi ebeveyn fark ediyor ki; tek bir doğru yok, kendine bir yol çizip ilerliyor. Kimi ise mükemmel olmak için çabalıyor, çabalıyor… Sonrasında ise ne kadar çok yıprandığını fark ediyor.

Çocuk gelişimi konusunda geçmişe döndüğümüzde pek çok farklı uygulamaları görüyoruz. Çocuklar ne zaman çocuk oldu? Çok da kolay olmadı çocuk olmak. Çocuk için yaş sınırları değişti farklı dönemlerde. Şimdi ergen dediğimiz gençler bir dönem yoktu bile. Ergen olan yetişkin oluyordu. Hala aynı görüşü savunanlar var, yetişkin olmak için ergenliğin geçmesi gerektiğini savunanlar da. Çocuk işçiliği, geçmişin acı yarası olarak değil, bugünün de kara sayfalarından. Eğitimden, aile şefkatinden uzak nice çocuk var hala...

Çocuk yetiştirme konusunda ilk uzmanlardan olan John Watson (1878-1958) “Amerika’daki çocuk yetişme geleneğinin ilgili çocukların büyüyünce duygusal açıdan zayıf olmalarına sebep oluyordu” diyordu. Anne babalara önerisi ise; “Çocuklarınıza asla sarılmayın, onları asla öpmeyin ve kucağınıza oturmalarına izin vermeyin. İlla da öpecekseniz, size iyi geceler dilediklerinde alınlarından bir kez öpün. Sabah olduğunda ellerini sıkın. Çok zor bir görevi büyük bir başarıyla yerine getirdiklerinde başlarını hafifçe okşayın”. Çocukların otoriteyle ve temastan uzak yetiştirilmesinin gerekliliğini savunuyordu. Çağın hakim anlayışı bu şekildeydi. Bizde de eskiler çocukları büyüklerin yanında sevemezdi. Saygısızlık olarak algılanırdı. Aile büyüklerinin yanında çocuklarla oynamak zayıflık belirtisi olarak görülürdü. Anneler hamileyken karnını saklar, sevincini gösteremezdi. Çocuk doğduğunda da baba sevgi, ilgi gösteremezdi. Çünkü çocuğun gelişiminde yanlış olduğu düşüncesi dışında, bir şekilde ebeveyn cinselliğine gönderme yapıldığını düşünenler bile olabiliyordu.

Çocuk gelişim sürecini inceleyen uzmanlar gelişim kuramları ortaya koymaya başladı sonraları. Gelişimde kalıtımın, çevrenin, yetiştirme şeklinin, geçmişin izleri sürüldü, deneyler yapıldı. Farklı bakış açıları ortaya çıktı.

Otoriteyle yetiştirilen ailenin çocukları mutsuz olunca çocuk odaklı aileler ortaya çıktı ve çocukların merkezde olduğu eğitim şekli geçerli oldu ailelerde. O çocuklar büyüyünce gelişimleri incelendi, tartışıldı. Bir daha alt üst oldu her şey. Her geçen gün de yenileri ekleniyor.

Her alanda olduğu gibi fikir birliği sadece çocukların yetişkin olduğunda ruh sağlığı açısından sağlıklı bireyler olması. Bu kadar çok değişken olunca ebeveynler ne yapacak peki? Onu da bir dahaki yazımda açıklamaya çalışacağım…