Yaşamda her şeyin bir hikâyesi olduğu gibi evlerinde bir hikâyesi vardır…

Bir dağda, bir ovada veya bir deniz kenarında, yalnız başladığı hayatına sürekli doğarak devam eder; her doğuşta artan nüfusuna isim koyar, mahalle, köy ve kasaba derken bu böyle sürer gider… Aslında yaşamdaki yerini ve önemini fazla bilmez veya bildirilmez…

Nasıl ki bir insan doğduğu yere göre, oranın  psikososyal kültürüyle yoğrularak,-suyun girdiği kabın şeklini aldığı gibi- gelişimini tamamlarsa; evlerde coğrafik koşulların getirdiği şartlardan dolayı, bulundukları yerin etkisiyle yapılandırılırlar…

İşte bundan dolayıdır ki doğa, bağrından verdiği malzemeyle kendi kimliğinden parçalar kattığı Çamlihemşin’in şimdiki hale gelmesine yardım etti; tıpkı yaşamda kendi ayakları üzerine durana kadar, kuvvetini toplaması için çocuğunu besleyen bir anne gibi…

Yüzyılı aşkın, kendine has yapısıyla, dağlık araziye dağılmış köylerdeki evler, genelde sırtını yamaca verir; arka cephe yamaca dayalıyken, ön cephe, tabiatın muhteşem güzelliğini seyreder, evin “alın” kısmına boydan boya döşenmiş penceresinden…

Tahtanın, taşın, yeşilin harmanlandığı bir bütün oluşturan bu evlerin mimarları ve teknik çizimlerinin kaynağı  belirlenmemiş olsa da, Çamlıhemşin bölgesinde özellikle de, Hala deresi ve Ayder yaylasında yayılmış olan evlerin, aynı tarzda yapılmış olması,( burada, genişleyen bir ailenin, ikinci evi inşa ederken birinci evi  taklit etme yöntemiyle çoğaldığı köy yaşlıları tarafından anlatılır) ilk evi yapan mimarın, ince hesaplar üzerine, çevreye  ve yaşam koşullarına uygun, ince işçiliği, malzeme seçimindeki düzgünlüğüyle  yapım tekniğiyle, oldukça bilinçli olduğu sonucuna varabiliyoruz…

Nice yaşamlara şahitlik yapmış bu yapılar; gündüz bağrında gezdirir, gece koynunda uyutur… Derenin sesini ninni yapar bulutları örtü. Ve birazcık zorlasak belki dile gelip bizimle konuşurlar…

Tıpkı, Peygamberimize olan sevgisinden dile gelip, O’ndan ayrılmamak için ağlayan “eşik” gibi… Kimbilir, belki kendi yapamadıklarını bize yaptırıyorlar, yok olmamak varlıklarını sürdürmek için, bilinçaltımıza fısıldadıklarından etkilenerek, farkında olmadan isteklerini yerine getirerek onların yaşaması için, gören gözleri, yazan elleri, yürüyen ayakları oluyoruz… Öyle değil midir hep; her acizin ihtiyacını dile getirecek bir güç vardır; hayvanların, bitkilerin, dağların, taşların ve tabi ki güçsüz insanların…

İşte, Çamlıhemşin evlerinde bu yolla yaşama tutunup, hayatta kalma çabası on yılları aşmış. Daha kaç on yılları yaşayacağı bilinmez ama bu güzel yapılar genelde üç kattan oluşmaktadır, her bölümü kendi içinde ayrı yaşamlara sahne olurken birbiriyle de koordinelidir…

Evler, üç kat olmakla beraber, esas yaşam alanı orta kattır; diğer bölümler destek bölümlerdir. Orta kat, beş kısımdan meydana gelmektedir ve hepsinin kullanım amacı belirlidir; sağ kapı, çardak olarak kullanılır ve eve giriş kapısının solunda genelde kapıya dik karşılıklı iki sedir yerleştirilmiş, arkada ocak veya bacada denen şöminenin koyulduğu ve içinde bardak ve süs eşyası olan vitrin dolabıyla “misafir odası” bulunur, bu oda yazın fazla revaçta olmasa da genlerde kışın daha fazla kullanılır; uzun kış gecelerinde toplanılarak zaman geçirilir. Odanın dışındayız kapının sağında oda kapısına  paralel küçük bir sedir vardır, belki öylesine uğrayan bir misafiri ağırlamak, bir bardak çay keyfi, veya  güzel bir havada kahvaltı yapmak için…Çardağı geçip kapıdan “ev” denen kısma giriyoruz, ev mutfak olarak kullanılan alandır, önce arka cephe duvarının içine yerleştirilmiş büyük ocağı incelediğimizde; düzgün kesilmiş taşların ay formatına uygun şeklinde ocak başına yerleştirilmiş olduğunu görüyoruz, ocağın dumanı içten, evin çatısına ulaşan bir bacayla dışarı gönderiliyor… Ocağa, kazan, gegma, kukma(büyük ve küçük güğüm) gibi kap kacak kullanılacağında ağırlığı taşısın diye “zembil” de denen, ocağın tepesine yerleştirilmiş bir kalasa bağlanarak aşağı sarkıtılan zincir, kullanılır. Ocağın karşısına paralel gelen “hayat” girişinin solunda “ochan” a çıkan merdiven var ve merdivenlerin altına küçük dolaplar yapılarak alet edevat konur. Evde ayrıca kap kacağın konduğu “terek” denen raflar ve kaşık, kepçe vb.nin konduğu “gedanloç” adı verilen kaşıklıkta bulunmaktadır… Genelde evin ocak olarak ayrılan kısmı taş veya toprak zemin, kalan kısımlar tahtadandır. Şimdi sol kapıya geçiyoruz, banyo, odunluk genelde sol kapıdadır ve bu taraf genelde mutfağa daha çok hizmet eder, çeşme vardır, bulaşıklar ve çamaşırlar burada yıkanır… Bu tarafta kurutulur.

Beşinci kısma baktığımızda adından da  anlaşılacağı gibi yaşanan yer anlamına gelen “hayat” adını alır; içeri girdiğinizde ilk göze çarpan karşı cephede boydan boya duvarı kaplayan pencere kısmıdır, başka yönden içeri ışığını alamayacağı için alın bölgesi boydan boya penceredir ve günün ışıklarını içeri çekmek için uğraşmaktadır, önünde hemen “aşma” denen, hemen pencerelerin dibiyle başlayan, sağlı sollu bir uçtan diğerine ulaşan oturak yeri sedirdir, sedir aynı zamanda depo görevi de görür. İçi boştur ve kendi tahtasından yapılan kapakla kullanılır. Kapının girişinde sağlı sollu “bulma” adı verilen küçük odalar yerleştirilmiştir, bu odalardan birisi “ambar” veya “maran” olarak adlandırılan kiler haline getirilmiştir ve yazlık kışlık hazırlanan yöresel yiyecekler burada korunur.

Alt katta, orta kat gibi iki taraflı girişe sahip olan ahır, sağdan girişte sağ tarafta, iki ayrı kapıdan girilen birbirine bitişik iki bölmeden oluşur, içinde dikine birbirine paralel yemlik olarak kullanılan “mesuklar” bulunur,ortada gene mesuklara paralel iki trafı bölen “herğh” de denen oluk vardır, zemin bazı ahırlarda tahta bazısında taştır.Ahır kısımlarının dışında kalan, dış cephesi açık, iki tarafında kapısı bulunan,insanların kullandığı tuvaleti  ve “kemrelik” denen gübrelerin atıldığı yerde dahil, günlük dilde hepsine birden “ahır kapı” adı verilir, bunlara ek olarak sol kapıda ineklerin su içmesi için ”yalak” adı verilen  dikdörtgen, derin, tahta veya taştan yapılan su kapları vardır…Ahır kapının içi geniştir ve günlük haftalık yemlerin koyulabileceği alana sahiptir.

En üst kata, “oçhan” adı verilen yemlik kısmı yerleştirilmiştir. Ochanın fazla bir özelliği olmamakla beraber kullanım açısında önemlidir; hem kışlık yemler burada tutulur hem kışa hazırlanan ve hayvan yemi haline getirilen “dev” adı verilen ağaç bağları burada kurutulur. Birde, orta katın sıcaklığını muhafaza etmesinde ahırın ve ochanın olması oldukça etkilidir…

Teknik konuda da bilgi vermek isterdim ama bu konuda yeteri kaynak yok. Ben size, bu evleri orijinal haliyle anlattım, şimdilerde üzerine oynamalar yapılmış, eklemeler,  çıkarmalar ve bazı yerleri kendi kullanım amacının dışına kaymıştır…

Bu evlerin en güzel özeliklerinden biride insan sağlığına faydası olması, tahtanın, taş yapılardan daha sağlıklı olduğu şüphesiz, en önemli şeylerden biride tahtanın elektriği taştan daha iyi izole etmesi ve insan vücudunun statik elektriğini dengelemsi, buda vücutta oluşan fazla elektrikten kurtularak dengenin bulunması anlamına geldiğini bilmem biliyor muydunuz?

Ayrıca köylerde özel işçiliği olan taş gözlü evler ve konaklarda vardır, bunların sahip olduğu işlemeler ve süslemelerde incelemeye değer…Ama üzülerek belirteyim ki özellikle Ayder de doğanın yapısına ters düşen apartmanlar ve diğer  yapılar da var.Her gelişen kültür gibi Ayder de bundan nasibini almakta ve henüz çok geç olmadan buna bir dur denmesi de gerekli, ve Ayder’in başına gelenlerin diğer yaylalarda sıçradığının bilmem farkında mısınız!!!