Ülkemizde arıcılık denilince ilk akla gelen bal üretimine dayalı bir uğraş olarak bilinmektedir. Hâlbuki balmumu üretimi arıcılık yapmanın doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Gelişmiş ülkeler diye tabir ettiğimiz ülkeler içerisinde arıcılık faaliyetleri ilerlemiş olanlarında bu durum daha farklı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu, ülkemizde arıcılık denilince polinizasyon (tozlaşma) , balmumu, bal, polen, arısütü, Propolis, arı zehiri, ana arı, oğul, paket arı,…. v.b gibi ürünlerin üretimini kapsayan geniş bir tarım kolu halini almıştır. Hatta bu ülkelerde elde edilen her bir ürün çeşidine bağlı olarak üretim, işleme, pazarlama ve kullanım aşamalarını içine alan milli endüstriler ve sektörler oluşturulmuştur. Dünyadaki bu gelişmelere paralel olarak bizimde bunun gibi sektörel bazda ilerlemeler yapmamız gerekmektedir.  

Ülkemiz gerçekten çok büyük bir arıcılık ve arı ürünleri potansiyeline sahiptir. Buna rağmen bizim bu potansiyeli yeterince kullanamadığımız gerçeğini görmemiz gerekiyor. Özellikle dünya bal üretiminde 4,cü sıra gibi bu denli büyük bir öneme sahip ülkemiz yakaladığı bu büyük konuma karşılık üretim ve pazarlama konusunda karşılaşılan teknik bilgi yetersizliği, organizasyon problemleri, amenajman problemleri ve hileli bal üretimi,.. gibi sorunlar nedeniyle hak ettiğimiz Pazar payına ulaşamamıştır. Aynı durum diğer arı ürünleri olan balmumu, polen, arı sütü ve propolis içinde söz konusudur. Üretim standartlarımızın dünya pazarında aranan kriterlerden farklı olması, çiftçilerimizin bu standartlarda üretimlerini yapamamaları özellikle işleme ve pazara sunma aşamasında karşılaşılan uyumsuzluklar, ülke ekonomisi için büyük bir potansiyeli elinde tutan arıcılık sektörümüz için olumsuzluk arz etmektedir. Ülkemiz için milli bir servet niteliğinde olan kaynağımız yeterince değerlendirilmediği için milyonlarca dolar kazanacağımız sektörden yeterince yararlanamadığımızdan bu paralara eşdeğer paralar vererek dışarıdan bu ürünleri almak zorunda kalıyoruz. Gerekli tedbirleri almazsak bu potansiyel boşa gidecek.. Ülkemiz ekonomisi için önemli bir kaynak oluşturabilecek olan arıcılık sektörümüzde çalışan arıcılarımız desteklenmezse geri dönüşümü zor olan bir yola gireriz. Tarım ağır iş koludur. Bu iş kolunda çalışan çiftçilerimize gerekli destekler sağlanırsa Avrupa dan daha iyi bir üretim yapacağımız kanaatindeyim

Bu nedenlerden dolayıdır ki bir an önce standartların diğer Pazar oluşturan ülkelerin normlarına ulaştırılması, bu yönde düzenlemelerin yapılması, çiftçilerimizin sorunlarının çözülmeye çalışılmasına hız verilmelidir.

Uzun bir süreden beri Çayeli Halk Eğitim Müdürlüğünde verdiğim arıcılık kurslarından edindiğim izlenim; Arıcılarımızın birçoğunun atadan, dededen görme yöntemlerle arıcılık yapıyor olmalarıdır. Yaşadıkları sıkıntılarını aralarında tecrübeli olan diğer bir arıcıya danışarak çözmeye çalışmışlar fakat zaman zaman sıkıntılar yaşamışlar. Arıcılarımızın arıcılık konusunda danışacakları uzman personelin az olmasından bu alanda çalışacak donanımlı uzman personele çok ihtiyacın olduğu açıktır.

Arıcılık, sadece çiçeğe bağlı olarak yapılan bir uğraş değil bölgenin coğrafi ve ekolojik yapısı, çevre şartları ki; Yağmur, kar, sıcaklık, rutubet, güneş, rüzgar,..gibi iyi bilinmesinin yanında bölgede yapılan tarla ve bahçe ziraatı ile çayır meralarda hayvancılığın yapılıyor olması o bölgeler için arıcılığın en uygun bir uğraş olabileceği akla gelmelidir. Rize’ye baktığımızda en fazla yağış alan, nem oranı yüksek, güneşli gün sayısı az fakat arıcılık yaygın olarak yapılıyor. Genelde aile işletmesi şeklinde ve gezginci olarak yapılan arıcılıktan elde edilen balın maliyetlerinin artmasına neden olmaktadır.

Arıcılık ilgi, bilgi ve emek isteyen bir tarım koludur. Bunların biri eksik olursa amacınıza ulaşamazsınız. Gerek küçük aile işletmesi şeklinde olsun gerekse büyük çapta işletme olarak düşünün öncelikle arıya karşı ilgili olmalısınız ve onu iyi tanımalısınız.

Çağın gerektirdiği modern alet ve ekipmanlarla standartlara uygun üretim yapmalısınız. Arıcılık yapacağınız yeri iyi seçmeli, mutlaka arıcılık bilgisine sahip olmalısınız. Bunun için mutlaka arıcılık kurslarına katılmalı, arıcılıkla ilgili dergi, kitap, makaleler okuyarak bilginizi artırmalı, arılardan daha fazla yararlanmaya çalışmalısınız. Hangi bölgede arıcılık yapacaksa nız bölgeye uygun arı ırkı olan üreme kabiliyeti yüksek, sakin (sokmayan), çalışkan, vasıflı genç ana arılarla çalışmalısınız. Arıcılıkta kullanılan temel malzemenin kovan olduğunu düşündüğümüzde ölçülerinin standart olmasına çok dikkat etmeniz gerekmektedir. 

Arıcılarımızın arıcılığı sadece bal üretmek olarak görmemelidir. Arının baldan daha değerli olan arı sütünden, polende, propolisten de istifade etmelidirler. Yıllarca arıcılık yapan birçok arıcımız arının bu ürünlerinden yeterince istifade edememişlerdir. Arıcılarımıza bu ürünlerin önemi anlatılırsa eminin birçok arıcımız aynı zamanda birçok insanımız arının çok kıymetli olan bu ürünlerinden istifade edecek ülkemiz ve arıcılarımız kazançlı çıkacaktır.

Bunun için arıcılarımız desteklenmeli, üretilen balların içeriğini öğrenmek ve üretimine müdahale edebilmek için laboratuar çalışmalarını artırmalı, hatalı ve hileli bal üretiminin önüne geçilmelidir. Gelişmiş ülkeler insanlarına yedirdikleri gıda maddelerini incelerken sağlık yönünden sakıncalı gördüklerine müdahale edebilmektedir. Bu ülkeler üretimlerini uzman gözetiminde yapmakta iken bizde ise sadece dışarıya satacağımız ürünleri üretirken uzman çalıştırıyor kontrollerini yaptırıyoruz. Neden kendi insanımız için bunu yapmayalım. Artık buna dur demeli bizim insanımızda en iyisine en güzel olanına layık. Organik, kaliteli ve güvenli gıda tüketmeye bizimde hakkımız var. Sağlıklı toplum sağlıklı gelecek diyoruz. Biz üreticiler ve de tüketiciler olarak lütfen bunları kendimiz ve gelecek nesillerimiz için isteyelim.