Çayhaber internet sitesi ile aranızda olmaktan çok memnun oldum. Bu siteyi hazırlayan, sunan ve geliştirmesinde emeği geçenlere teşekkür ederim. Bundan böyle bizde buradan bize ayrılan alanda Tarım ve köy işleri ile alakalı mevzularda bilgilerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Tabiî ki bölgemizin en güzel yeşili olan çay bitkisinden bahsetmeden geçmek olmaz. Eskiler hatırlar bizde kitaplardan okuduk ve büyüklerimizden duyduğumuz kadarıyla çay bitkisinin bölgemize gelişi ve üreticilerimizin buna olan tepkilerinin neler olduğunu bir hatırlayalım isterseniz. 1940 tan bu yana çay bitkisinin ekimi hususunda üreticilerimizin yeniliğe açık olmamasının verdiği tepkiyle bazı üreticilerimizden izin alınarak bahçelerinde yapılan denemeler neticesinde bahçe sahiplerinin ürettikleri çayın değerli olması iyi gelir elde etmeleriyle yavaş yavaş kabuklarını kıran üreticiler kurulan fabrikalarını gördükçe artık gayri bizde dikelim deyip her tarafı çay bahçesine dönüştürdüler. Fakat burada bir hususu belirtmeden geçemeyeceğim. Şimdi hep şunu diyor insanlarımız geçmişte 1 kg yaş çay fiyatı ile 1kg şeker, 1 kg zeytin … vb ürünler alırken bugün 5-10 kg çayla bu saydıklarımızdan bazılarını alabiliyoruz. Geçmişte kurduğumuz bu çay bahçeleri ile birçok insanımız geçimini temin ettikten sonra birçokları da çaydan zengin olmuştur. Bunu da belirtmek lazım.

Şimdi ise geçmişten bu yana hem nüfus arttı hem de çaylıklarımız aynı büyüklükte kalmadı. Miras hukukundan dolayı bölgemizde evlenen, yuvasını kurana çaylığı gösterildi sende çaylığına çalış geçin dendi. Zaman ilerledikçe yaş çay fiyatında meydana gelen azalma kişi başına elde edilen gelir miktarını düşürdü. İhtiyaçların artmasıyla birlikte gelirdeki azalma neticesinde insanlarımız şehirlere göç etmeye başladı. Gelir getirecek başka işler yapmak suretiyle geçimlerini temin yoluna gittiler. Bunda da haklılar kimse kimseye çalışmadan para vermez bu devirde. Bu durum köyden şehre olan göçü hızlandırdı. Köylerimizin boşalmasına köy nüfusunu azalmasına hele kış aylarında ise daha da azalmasına neden olmuştur. Artık çaylık sahipleri çaylarını yarıcı tarafından yada yazın bizzat gelerek işçi tutmak suretiyle toplatıp tekrar şehre dönüyorlar.

Geçmişte çaylığının yanın da bağ-bahçede çalışarak lahanasını, fasulyesini, marulunu, maydanozunu, arpacığını, salatalığını, meyvesini… v.b ürünleri yetiştiren insanımız artıp bu saydıklarımızı para verip pazardan satın alarak geçinmeye çalışıyor. Toprağından kopmuş olan bu insanlarımızın köye geri dönüşü çok zor. Allah elimizdekilerin değerini bilmeyi nasıp etsin. Nimet eldeyken kıymetini bilmek lazım. Birçok kez çocukken şahit oldum. Yağmurda çamurda zorluklar içerisinde toplamış olduğu çayları satmaya getirdiğinde çay için ‘‘koki kaksun nedu bundan çektuğumuz elduk elduk’’dediklerini hatırlıyorum. Belki bir anlık öfkeyle söylenmiş sözler bunlar ancak zaman ilerledikçe acaba demeden de edemiyor insan.

Şimdi ise gölgemizin özelliklede Rize’mizin ikinci yeşili olmaya namzet kividen söz etmek istiyorum. 1992 yılından bu yana bölgemizde yetiştiriciliğine ağırlık verilmiş, aradan geçen 15 yıla rağmen pek fazla bir yol kat edememişiz.. Burada hala daha üreticimizde şu endişe var. Kivi de çay gibi olacak. Fazla üretilirse fiyatı düşecek yaptığına yani uğraşmasına değmeyecek gibi bir anlayış hakim. Yok böyle bir şey. Derler ya sapla-samanı ayırmak lazım diye evet meyve ile otu ayırmak lazım. Meyveyi her yerde yetiştiremezsiniz zaten. Çünkü meyve yetiştireceğiniz yerlerin toprak yapısı, su durumu, güneş görmesi, meyil durumu göz önüne aldığımızda her yerde meyvecilik olmaz. Özelliklede Karadeniz bölgemizin doğal yapısı itibarıyla dağlık ve engebeli olması sizi kısıtlıyor. Bu durumda arazilerimizin güneş gören, mehili az olan alanlarında kiviyi yetiştiriciliği yapmak lazım.

Bugün bakıyoruz geçmişte çayın yetiştiriciliğinde verilen mücadele kivide yapılıyor. Devlet destek veriyor; Telini, direğini, fidanını verdiği halde kim dikecek diyoruz. ‘‘Zahmetsiz rahmet olmaz’’der büyüklerimiz. Nasıl ki çayda ilk yapanlar zahmet edip çaylık yapmış ya da yaptırmış karşılığını almışsa kivide de aynı ilk yapanlar karşılığını alıyor almaya da devam edecek. Delikanlılık zoru görünce kaçmak değil zorluğa göğüs gerendir. Herkesin bahçesinde yukarıda anlattığım özellikte alanı vardır. Bu alanların en az 1da (dönümün)de kivi bahçesi kurmalarını istiyorum. Bugünden tezi yok sizlerde arazinizde kivi bitkisine yer açın ve kivi yetiştirmeye başlayın. Kaybetmezsiniz kazanırsınız bunu zaman gösterecek diyeceğim fakat geç kalmış olacaksınız. Bu sayede belki tekrar köyde durma yeni yeni bir şeyler yapmak istersiniz kim bilir.
 
 
 
Aslında kivi yetiştiriciliği o kadarda zor değil. Bizim insanımız zekidir. Soyundan mıdır, suyundan mıdır, havasından mıdır bilinmez ama bu bir gerçek. Ona bir şey öğretirsin onu yapar fakat onunla yetinmez daha güzelini keşfeder gelip seninle paylaşır. Alanda oldukları birebir bitkinin yanında bulundukları için buna birçok kez şahit olmuşumdur.

Bende insanımızla bildiklerimi paylaşmayı çok seviyorum. Asıl zor olanı arazide çalışmayı terk ettiğimiz içindir. Vücudumuzu hantallaştırdık. Çalışmayı unuttuk Şimdi yaptığımız çalışmalarda kendimizi buduyoruz. İki gün çalışsak bir hafta yorgunluğunu üzerimizden atamıyoruz. Birazını biz birazını da işçi ile halletmeye çalışalım ki üreten olalım. Sağlık buluruz. Uğraşmamıza değer buna inanın. Köye çıkmamıza sebep teşkil eder. Bu vesile ile bahçelerimizi de canlandırırız. Lahanamızı, fasulyemizi, marul ve maydanozumuzu da köyde ekme fırsatı buluruz. Fenamı olur. Neme lazım demeyelim. Bize lazım diyelim ve gelecek nesillerimize lazım diyelim. Çünkü biz yapmazsak çarşıdan aldıklarımızı zaman zaman görüyorsunuz artan nüfusu besleyebilme adına kullanılan kimyasallardan dolayı meyve ve sebzelerin tadı, boyutları ve özellikleri değişebiliyor. Biz üretmezsek birilerini suçlamamız doğru olmaz. Üretelim hem de en iyisini üretelim ki alıcısı bizi bulsun. Satmakta zorlanmayalım. Hepinize bol ve bereketli kazançlar dilerim.

Sorularınızı, görüş ve önerilerinizi bekler saygıyla selamlarım. Sağlıcakla kalın.