Şimşiri bilirsiniz, Doğu karadeniz’de vahşi doğada kendi halinde yetişen bodur bir ağaççıktır. İrili ufaklı gövdesi, küçücük yaprakları olan, yaz kış yeşilini korur. Genelde, ev aletleri yapmakta kullanıldığını biliyordum. Ama yaprağı eczacılıktada yerini almış hem ilaç yapımında kullanılıyor hemde doğal haliyle kaynatılıp, saç bakımında veya bazı hastalıkları iyileştirmektede kullanılabiliyormuş. Bilirsiniz bizim dağlarımız şifalı bitkilerle dolu, bu ister ağacın dalinda, ister yaprağında, ister çiçeğinde veya köküde olsun, ne saymakla biter ne yazmakla. Şimşir bunradan sadece biri, bilinen yönleriyle, yönüyle insan hayatına katkısı olan veya başka özellikleriylede keşfedilip yardımlarıı çoğaltmaya aday varlık… Neden bilmem, şimşire karşı ayrı bir sevgim vardır hep. Küçücük yapraklarımı çeker beni, yoksa alacalı bulacalı gövdesimi bilmem. Yada sempatiktir, baktığınızda, sanki konuşur sizinle, şirinlik yapar gibi… Çocukluğuma götrür birazda, bir dede hatırlarım, bir evin çardağında. Bir elinde bıçağı bir elinde şimşir kökü, kaşık yapmakta. Karenin diğer tarafında birde köpek var, kapkara, çocukluğun verdiği izlenimle gözümde kocaman görünen bir köpek adı “ yetiş” tir, dedenin adı “Cemil”, bense bütün bu görsel öğelerin en kıyısına ilişmiş seyrediyorum.
Çömelmişim yere, ufakım ya, dahada küçücük olmuşum çömelmekten ama mutluyum, büyük bir keyifle “Şimşir Kaşık” nasıl yapılır onu izliyorum. Orta kalınlıkta bir şimşir gövdesi, dedem önce dallarını ayıklıyor, sonra kesiyor kaşık boyunda. Başlıyor ağzından, sapına doğru yontmaya… Bense büyülenmiş gibi seyrediyorum, ilgim dedemin hoşuna gidiyor gülümsüyor bana, başını eğip devam ediyor işine. İşte, kaşığın ağız yeri oyuldu, sapıda tamam, ve şimdi iş pürüzsüz hale getirmekte. Evet, pürüzlerde tamam, küçük şeker kaşığı arkadaşlarının yanına konuluyor…
Dedem, sepette örüyor, küçüğüm ya aklım kesmiyor o kadarına ki hangi malzemeden sepet şeritleri hazırlanıyor, ama etrafta sepet şeritleride var. Aklım şimşir kaşıkta, bende istiyorum, masum masum bakmış olacağım ki dedem ne istediğimi anlamış gibi dönüp bana “Git kendine bir şimşir bul getir, sana da kaşık yapayım” diyor, mutluluktan havalara uçuyorum. Çocuk aklı ne anlarım uygun olanı ve neden dedemin beni gönderdiğini. Ama şimşiri tanıyorum çocuk aklım olsada. Hemen evin arkasında var şimşir ağaçları, gidip gücümün yettiği kadarıyla “kaşıklarım” için, aklımca, en güzel olan ağacı secerek, kesmeyi… Şimdi hatırlamıyorum ama bir şekilde kalınca birkaç gövde geçiyor elime ve hernasılsa kesmeyi başarıyorum da, götürüp gururla eline tutuşturuyorum, dedemin. Ve birkça gün içinde altı tane şimşir kaşığım hazır…
Köyde, tahta kaşık kullanılırdı eskiden. Herkesin evinde “Gedanloç” denen kaşıklık vardı ve bunun içi tahta kaşıklarla doluydu, dışında asma yerleride vardı bu kaşıklığın ve büyük kepçeler asılırdı çevresine.”Gedanloç” genelde “terek” denen rafların dibine monte edilirdi, o da elde yapılmaydı bana kalırsa. Köyün ustaları vardı. Sepet ören, kaşık yapan. Maddi karşılık alırlarmıydı bilmem ama elişçiliği çok güzledi hepsinin. Farklı boylarda kaşıklar, küçükten büyüğe kullanım yerleri farklı farklı sepetler. Ve bunlari yapan dedeler, bana kalırsa çok özel insanlardı. Marifetliydiler ve bu elsanatını kendileriyle beraber öte dünyada götürdüler. Belki ben bilmiyorum ama son senelerde görmedim köyde ne kaşık ustası nede sepet ustası…
Herşeyin moderni çıktığı gibi, tabiki kaşığında çeşitleri çıktı. Herkes zengindi artık. Doğanın yardımına ihtiyacı yoktu hiçbirinin. Gurbetten para geliyor, kapkacak dahil ihtiyaçlarda göderiliyordu bazan. İhtiyaçlar, çağın getirdiği madenlerdenyapılıyor ve kullanıma sunuluyordu. Ne şimşir kaşık vardı artık, nede yapılacak sepet… Eh!? Rahmetli dedeler, kimseye öğretmemişti bu zanaatı giderken. Köyün, dağların koyunda büyüyen bu insanlarda anı olmuştu, şimşir kaşık gibi… Aslında, şimdilerde süs amaçlı yapılıp satılır olduğunu da gördüm. Öyle, mutfağınıza koyup kullanamazsınızda. Kaliteli markalara kabalık olur. Genede annem ne zaman çelik tencerede, “kızım, tahta kaşık kullan” desede ben bile alışmışım demir kepçe kaşığa… Ama son zamanlarda bişey oldu, ihtiyarladımmı nedir annemin sözünü dinlemeye başladım. Üstelik uzmanlarda bas bas bağırı oldular, “Teflon’da, Çelik’de tahta kaşık kullanın, daha sağlıklı” diye…
Ama aklımda, köye gidersem ilk işim şimşirliklere dalıp, onlarla hasret gidereceğim… Bilirim ki, herşeyin dili olduğu gibi onlarında dili var, onlarda kendilerince can ve yaşam besler. Yok olmadılar ama yolunup, saçma şekilde kullanılıyorlar. Ya bir ateşe odun veya yerlere çaça olmuşlar. Bü dünyada zaten “İnsanoğlu” neyin kıymetini gerçekten bilmişki…