ATV'de M. Fatih Çıtlak'ın sunduğu 'Başbakan ile Özel programında Başbakan Tayyip Erdoğan ile sanattan, spora, edebiyattan, şiire, her şeyin konuşulduğu bir program gerçekleşti.

Program konuklarından Neşet Ertaş ve Zekai Tunca katıldı.

Başbakan Erdoğan'ın katıldığı canlı yayın programında sigara tiryakisi Neşet Ertaş'ında katılması programda karşılıklı atışmalara sebep oldu.

Başbakan Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde fakirlerle iftarlaşma geleneğini başlattığını, lüks otellerde verilen iftarlara gitmekten vazgeçtiğini anlattı.


B. ERDOĞAN: Biz ziyaret ettiğimiz evleri kesinlikle önceden haber vermeden yarım saat önce haber verip orada hazır bir sofra oluşturmak. Biz bunu kararlaştırdık. Çünkü fakir aileleri gezmekten mutlu oluyorum. Zenginlere her zaman gideriz. Daha sonra bu geleneğe eşimi de kattım. Bunun dışında sosyolojik bazı tespitleri de yapıp oralara parmak basalım dedik. Duymakla bunlar olmaz yaşanır. Bunları da medyaya vermeyeceğiz dedik ve bunları bu şekilde yaptık Belediye Başkanlığım döneminde.

Başbakanlık döneminde de aynen yapıyoruz 7 yıldır bu devam ediyor. İstisnadır bizim böyle 5 yıldızlı otellerde verdiğimiz iftarlar. Bu yıl bir NATO Genel Sekreteri Rasmussen ile bunu yaptık bir de Suriye Devlet Başkanı geldiğinde yaptık.

İlk gittiğim ev Ankara'nın Seyranbağları'nda. Yaşlı bir teyze beyi ondan daha ağırdı. Ertesi gün arkadaşlarım onları hastaneye götürdüler. Aradan bir hafta geçti öğrendim ki hakkın rahmetine kavuşmuş. Yaklaşık 20'ye yakın evi gezdik. Arkadaşlarımda yapıyor bunu ve yine yapmaya devam edeceğiz. Bizim geleneklerimizin üstadımızın söylediği gibi kendini bilmek fakir fukaranın derdinden anlamak. Bu bizim en büyük zenginliğimiz. Eğer biz bunu yapmasaydık Arjantin'e dönerdik. Oralarda isyan var. Aynı sofrayı paylaşmak. Engüzeli bu.

NEŞET ERTAŞ: 'Haddim olmayarak şu gerçek fakirleri tespit ettirseniz. Daha hoş olmaz mı bu bir hatırlatmadır. Duyuyorum televizyonlarda atı arabası olanların cebinde yeşil kartı olanları duyuyoruz. Bilirkişiler tarafından şöyle bir taransa gerçek muhtaç kişilere gitse daha iyi olur diye düşünüyorum'

B. ERDOĞAN: 'Gerçek ihtiyaç sahipleri böyle bir haklarının olduğunu gerçekten bilmiyor. Bakıyorsunuz yeşil kart sahibi olmaması gereken de yeşil kart kullanmaya başladı. Yeşil kartlının katkı payı yoktu onu ödememek için çıkartanları gördük. Şuanda 10 milyonun üzerinde yeşil kartlı var. Her doğan şuanda genel sağlık sigortası ile sosyal güvence ile doğuyor. Bu konuyla ilgili de ben hep muhtarlarıma sesleniyorum. Siz mahallenizi köyünüzü daha iyi biliyorsunuz. Kaymakamlıklarımıza belediyelerimize bunu mutlaka iletin ki bizde yardımcı olalım.

B. ERDOĞAN: 'Ben zengin bir ailenin çocuğu olarak doğmadım. Babam Rize'den gelip Tophane'de iş kovalayan biri olarak anlatırdı bize. Eskiden Şirket-i Hayriye denirdi o vapurlara oralarda iş bulur öyle kazanırdı ekmek parasını. Hayat mücadelesi bizimde okula başladığımızda kendi ekmeğimizi kazanma mücadelemizi de beraberinde getirdi. Yeri geldi su, şeker sattık. Yatılı okudum. Okulda yurtta arkadaşlarıma kartpostal satardım. Orta okul döneminde futbol oynuyordum. Yine Başkanı olduğum İETT'de oynadım. Böyle bir mücadelenin neticesinde hem bunlar yapıldı bir diğer taraftan sosyal yaşamın içindeki mücadele, siyasi hayatın içindeki mücadele ve ardından kapılar buralara kadar açıldı. Her zaman arzumuz milletimize nasıl hizmet edecektik. Milletimize hizmeti çok çok önemsiyoruz ve biliyoruz ki halka hizmet hakka hizmettir. Gülen yüz gördüğümüz zaman da ruhumuz gülüyor. Çocuklarıma aşığım.

FATİH ÇITLAK: 'Çocukları da çok sevdiğinizi biliyoruz. Çocuklara hediye verme olayı da adet oldu sanırım.'


B. ERDOĞAN: 'Çocukları çok seviyorum, İstanbul belediye başkanlığımdan beri çocuklara hediye veriyorum, artık heryerde çocuklar alıştı bana başbakan amca demiyorlar Tayyip amca diyorlar. Tayyip amcaları da onlara bir hediye vermesi gerek. ATV'de sabah programda çıktılar. Baktım enstrümanlar kullanıyorlar. Kendilerini davet ettim. Oturduk konuştuk, dertlendik. Onlar da aile olarak. Onları da sevmek bizi mutlu etti. '


İnsan yaradılmışların en şereflisi. Bu mükemmel varlık kendi kıymetinin farkında değil. Kendine zarar veren ne varsa bunları yapıyor. Ben bunuadeta bir ölüm öncesi ölüm diye bakıyorum intihar diye bakıyorum. Şimdi sigara ile ilgili gençlik yıllarımızdan bu yana hep söylenen özellikle tıp ile uğraşan doktorlarımız zararlıdır öldürür derler. Uygulamaya gelince yok. Hem fakirim diyor hemde burada Marlboro duruyor. Ben bu efkarı nasıl dağıtacağım ancak bu dumanla. Hatta ben bu dumansız yapamam diyenler var. Bazı yerlerde hanımlar devreye girer. Ah Başbakanım ne olur evimizde huzurumuz yok çünkü kendisi aktif içici, kadıncağız pasif içici oluyor. Daha büyük zararı o görüyor. Biz arkadaşlarımızla bunları enine boyuna müzakere edip tartıştıktan sonra bunun yasasını çıkartalım. Eskiden otobüslerde bir yerde mola versekde hava alsak diyorduk. İlk zamanlar çok sıkıntı çektik. Batı da oldu bizde bunu hallederiz dedik ve büyük bir parlamento desteği de aldık ve müşterek bir adım atıldı. Bazı eksiklerimiz yok değil. Bazı restorantlarda, cafelerde, bazı atılması gereken adımlar var. Batıda bunlar projelendirilmiş duman odası yapılmış. Veya çıkar dışarda içer. Bu tür tedbirler alınmış ve stadlarda bile bu tür tedbirler alınmış. Yasayı bu şekilde çıkardık iyi bir gelişme var iyi gidiyor aileler huzurlu. Geçenlerde çok enteresan bir durum oldu.


Cuma namazına gittik. Cuma namazında bir çocuk ufak geldi 8-9 yaşında. Başbakanım benim babama da sigarayı bıraktırırmısınız dedi. Baban kim dedim Babası da arkadan geliyormuş bak dedim çocuk ne diyor dedim.

Şimdi adam sigara içmezse gidip hanımını dövecek. Fakir fukara az bi sigara içicek rahatlayacak' diyen üstad Neşet Ertaş'a Başbakan Erdoğan 'Demek programdan sonra üstadımızla bir başbaşa program yapacağız' dedi.

Erdoğan şöyle devam etti; Çocuğun babası geldi. Adam sigarayı verdi ve bıraktım deyip gitti. Çocuk sonra yanıma tekrar geldi dedi ki Başbakanım cep telefon numaranızı alabilir miyim dedi niye dedim bende o da dedi ki babamın sigarayı bırakıp bırakmadığını size haber vereceğim dedi'

Ertaş Üstad: 'Biz bunu isteyerek başlamıyoruz. İçiyoruz öksürüyoruz artık vücut kabul etmiyor bırakıyoruz ama bir süre sonra vücut tekrar bunu istiyor. Sigara vermeyince can sıkılıyor ruh daralıyor. İnsan hakları var. Sigara içenlerin de hakkını vermek lazım. Havalandırmalar var. İlimler neleri icat ettiler.

B. ERDOĞAN: 'İnsanın kendi kendini öldürmesini insan hakları saymayalım. Zekai bey diyor ki 65 yıldır sigara kullanmıyorum ve sesimi de ona borçluyum. Aynı meslekten olupta ciddi sıkıntılar yaşayanlar var. Üstadımızın da dediği gibi bazı yerlerde klimalı odalar yapıldı orada içiyorlar ama içmeyenleri de rahatsız etmiyorlar' dedi.

Ben şair değilim şiiri okuma noktasında şiire bir sevgim var. Üstad Necip Fazıl'a olan muhabbetimiz farklıydı. Kendisiyle yaptığımız bir jubilede takdimi yapılacak tabi bunu kim yapacak. Seçme yapılıyor bir kaç arkadaş varız. Neticede benim üzerimde karar kıldılar o zaman şimdiki Lütfi Kırdar o zaman Spor sergi sarayıydı ve orada jübile yapacağız hazırlıklar yapıldı herşey tamam. Bu jubile olarak hangi şiir okunacak derken bana o zaman Zindan'dan Mehmet'e mektup şiirini okumamı istedi. Bende onu okudum ve şiiri okuduktan sonra da gerçekten çok ciddi alaka uyandırdı. Ertesi gün soruyorlar üstada Allah rahmet eylesin hanımı da orada. Şiiri nasıl buldunuz dediler üstad ben yazdım o okudu dedi. O zamanlar şiir gençler arasında çok çok revaştaydı. İlgi alaka uyandırırdı.


ERDOĞAN ŞİİR İÇİN NE DEDİ

Gerçekten güzel bir sürpriz oldu. Hazırlayan arkadaşlara da teşekkür ediyorum.

İŞTE ERDOĞAN'IN OKUDUĞU ŞİİR
Birazdan Gün Doğacak

Beton duvarlar arasında bir çiçek açtı
Siz kahramanısınız çelik dişliler arasında direnen insanlığın
Saçlarınız ızdırap denizinde bir tutam başak
Elleriniz kök salmış ağacıdır zamana
O inanmışlar çağının.

Zaman akar yer direnir gökyüzü kanat gerer
Siz ölümsüz çiçeği taşırsınız göğsünüzde
Karanlığın ormanında iman güneşidir gözünüz
Soluğunuz umutsuz ceylanların gözyaşına sünger.
Gün doğar rüzgar eser bulut dolanır
Rahmet şarkısı söyler yağmurlar
Alnınız en soylu isyandır demir külçelere
Gürültü susar ses donar sevgi tohumu patlar
Sessiz bir bombadır konuşur derinlerde.

Ey bizim sabır yüklü toprağımızın kutsal ağacı
Sen bize hayatsın umutsun mezarlar kadar derin
Bizi tutan bir şey varsa dirilten o sensin
Üzerinde uyuduğumuz yavru kuşların tüy renkli sıcaklığı.
Ey damarlarımızda donan buz yüzlü heykeller beldesinden
Yıkıntılar sonrası sığındığım şefkat anası
Ey dağları yerinden oynatan ses ey mermeri toz eden rüzgar
Ey alemi donatan ışık toprağa can veren el.

Gün olur toprak uyanır uyanır böcekler
Sarı bozkır titrer çıplak dağlar yeşerir gök yıkanır kirli
dumanlardan
Su coşar deniz kabarır canlanır ölü şehirler
Yemyeşil bir rüzgar eser yıldızlar arasından.

Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü
Çatlayacak yalanın çelik kabuğu
Sizin bahçenizde büyüyecek imanın güneş yüzlü çocuğu.

Erdem Beyazıt beyde kanserden rahatsızdı ebediyede intikal etti. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum. Anadolumuzu insanımızı bu kadar dile getiren bir şiirdi ve onu seçtik ve bu kasetimizi de hazırlarken onun içerisine bu şiiri almış ve okumuştum. Her dinlediğimde yine aynı duyguyu yaşıyorum. O tarlalarda çapasını yapan o anadolu kadını ki onların ellerini gördüğünüz zaman o cefakar elleri, o yürekleri gördüğnüz zaman o hayatla verdikleri mücadeleyi gördüğünüz zaman diyorsunuz ki Anadolu'nun yetiştirdiği ana bu. O anaya saygı duymacaksında kime saygı duyacaksın. Hangi etnik kökten olursa olsun farketmez. Ben Diyarbakır'dayken yanık servisine girdim orada en çok çocuklar 3-4 bu yaşlarda çocuk yanıklar. Ben doktorlara sordum dedim niçin bunlar bu çocuklar böyle ağırlıkı olarak burada var ya pekmez kazanına düşüyor ya süt kazanına düşüyor Meğer çocuğu sırtına bağlıyor karşısındaki kazanı karıştırırken çocuk bir hareket yapıyor ve kazana düşüyor. Bunun bedelini ödeyen o yavrular var. Anadolu yaşıyor ve çekiyor. Bizim paylaşımımız çok farklı. Birbirimizi bu noktada çok iyi anlamamız lazım.

ZEKAİ TUNCA: Bu vesile ile islam aleminin bayramını yürektenkutluyorum.

BAŞBAKAN ERDOĞAN:' Öncelikle tabi bir rahmet bereket ayının gidişi bizim için bir hüzün. Bununla beraber ardından da bir bayram ve Ramazan Bayramı. Ramazan Bayramı bizler için bir birlik beraberlik barış, sevgi, dayanışma bunun kutlandığı güzel bir bayram. Ben milletimiz için birliğe beraberliğe vesile olmasını diliyorum, tüm insanlığın barışına dayanışmasına vesile olmasını temenni ediyorum. Özellikle de şu dönemde milletimizin buna çok ihtiyacı var. Bu sadece idarecilerden değil milletçe el ele vermeliyiz. Biz biriz beraberiz. Kimse bizim aramıza ayrılık tohumları atmayacak atmamalıdır. Bir kaç dakika daha müsade etselerde Neşet Ertaş üstadımızdan Gönül Dağı'nı dinlemeden gitmeyelim.' dedi.

Bunun üzerine Neşat Ertaş, Gönül Dağı'nı seslendirerek herkesi kendine hayran bıraktı. (Bugün)

Editör: HABER MERKEZİ