Selamün Aleyküm, merhaba değerli okuyucularım.

Bu yazı benim, ÇAYHABER’ de ki ilkyazım. İnşallah, uzun zaman hayırlı ve yararlı bir birlikteliğimiz olur. Ayrıca bütün okuyucularımın ve Alemi İslam’ın geçmiş mübarek kurban bayramını en iyi dileklerimle kutlar, hayırlara vesile olmasını, Alemlerin Rabbi yüce ALLAH’ tan niyaz ederim. 

Üzerinde yaşadığımız, her karış toprağı şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış, her bir köşesi buram buram İSLAM kokan bu güzel, cennet vatanımızın pek çok meselesi vardır. Bazıları güncel, bazıları da üzün yıllar devam eden ve herkesi ilgilendiren, genel konulardan oluşan meselelerdir. Bu genel konulardan birisi de belki en önemlisi laiklik meselesidir.

29 Ekim 1923 de Cumhuriyeti kurduk.  14 yıldan sonra 5 Şubat 1937 de Laikliği kabul ettik.  En önemlisi olan, DEMOKRASI ye ancak, cumhuriyetin kuruluşundan 37 yıl sonra 15 Mayıs 1950 seçimleriyle geçebildik. Bazılarına göre bu rakam 1946 seçimleri olarak kabul edilse de bu doğru değildir. Zira 46 seçimlerine,  her ne kadar birden fazla parti katılmış olsa bile yapılan seçim; usul bakımından demokrasiye hiç uygun değildi. 

Şimdi bazı okuyucularım diyecek ki bu mübarek bayram gününde ne gerek var laiklikten bahsetmeye. Türkiye’de gerçek bir laiklik uygulanmış olsaydı. Yanı gereğine uygun olarak laiklikten; din ve vicdan hürriyetini anlamış ve onun gereği dini özgürlüklere tam müsaade etmiş olsaydık…

Bu konuda değil böyle bir bayram gününde, her hangi bir günde, bir paragraf yazı yazmaya bile gerek kalmayacaktı. Bugün bazı en temel hak ve özgürlüklerimiz kısıtlanırken. Binlerce genç kız öğrencilerimizin yıllardır öğrenim özgürlükleri ellerinden alınırken.  Cumhur- başkanımızın resepsiyonuna gitmemek için ve daha yüzlerce haksızlığın yapılmasına Laiklik bahane edildikçe… Hatta bu kadarı da olmaz dedirtircesine:

Şehit annesi bir bacımız, şehit oğlunun tabutuna sarıldığı, başörtülü aynı kıyafetle; peygamber ocağı dediğimiz şanlı ordumuzun, en küçük bir birlik ve hatta sosyal tesislerinden içeri girmesine izin verilmemesinin sebebi olarak, Laiklik gösterildiği müddetçe… Bu laiklik denen şeyi iyi bir şekilde incelemek ve olması gereken doğru tanımlamasını yapmak gerekir.

Burada hiç gerek görmediğim için uzun uzun laikliğin tarifini ve anlatımını yapmayacağım. Çok kısa ve öz bir şekilde açıklayacak olursak; Laiklik din ve vicdan hürriyetidir. Dini bir otoritenin devleti yönetmemesi, Devletinde dine karışmamasıdır. Dini özgürlüklere, Devletin alabildiğine izin vermesinin teminatıdır, laiklik. Bizde uygulanmaya çalışıldığı gibi laiklik;  Dinin, kamu (Devlet) sahasından asla içeri girememesi değildir. Çok kısa ifadesiyle, laiklik: Demokrasinin, din özgürlüğü alanını oluştur. Bu sebeple tam ve ileri demokrasinin uygulandığı ülkelerde çok gerek duymadıkça laikliğin telaffuzu bile yapılmaz. Yanı tam demokrasi uygulandıkça otomatikman olarak laiklikte uygulanmış olur. 

Bizde ise tam tersi yapılır. Anayasamızın; “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.” hükmündeki “Cumhuriyetin nitelikleri” belirtilirken, “... Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” hükmü getirilmiştir. Demek ki devletimizin; Demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olması özelliği,  laik devlet olması kadar önemlidir. Buna rağmen demokrasi en ağır bir şekilde ihlal edildiği zamanlarda bile, anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen yukarda kısmen anlattığım o meşhur 2. Maddesi kimsenin aklına gelmez.    Fakat hükümetler, en küçük bir dini-İslami hizmetleri yapacakları veya halkın yaptığı hizmetlere izin vereceği zaman hemen Laiklik bahane edilir ve anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddeleri, hatırlatılır.   Hâlbuki söz konusu maddedeki, değiştirilmez hükümlerden birisi de “Demokrasi” dir. Ama nedense; dini özgürlükler kısıtlandığı zaman, kimsenin aklına gelmez. Darbeler veya askeri müdahaleler yapıldığında da Demokrasi kimsenin aklına gelmez.

Getirdiğiniz bir yasak;  demokrasiyi,  din ve vicdan hürriyetini çiğnemek pahasına laiklik bahane edilerek uygulamaya konuluyorsa, burada samimiyet değil ancak art niyet aranır. O art niyette din düşmanlığından başka bir şey değildir.

Şimdi bazı laikler aşırı tepki göstererek 70 yıldır bozuk plak gibi tekrarlanıp söylenen, klasikleşmiş bildik bir şey diyecekler, Laikliğin din düşmanlığı olmadığını iddia edeceklerdir. Eğer bu konuda semiyseler, O zaman gelin, anayasada laikliğin tarifini yapalım. Israrla vurgulandığı gibi gerçekten laiklik; din ve vicdan hürriyeti ise, öyle bir tarif getirelim ki… Laiklik, gerçek anlamada sadece, din ve vicdan hürriyetine imkân verecek şekilde yorumlanabilsin. Bundan sonra kimse Laikliği bahane ederek, din düşmanlığı yapamasın.

Hazırlanmakta olan yeni anayasaya laikliğin tarifi muhakkak konmalıdır. Bu tarif mümkün mertebe milli mutabakatla hazırlanmalı. Özellikle parlamentoda gurubu bulunan 3 siyası parti AK PARTI, MHP ve CHP nin üzerine ittifak edecekleri bir metin hazırlanmalı. Gerçi CHP den bu konuda olumlu bir katkı beklemek Hayalcılık olur. Ama hiç olmasa tabanları bir birine çok yakın olan AK PARTİ ile MHP bu konuda iş biriliği yapmalıdır. Benzer bir ikinci 411 parmak,  milletin arzusu ve isteği istikametine yeniden kalkmalıdır.   

Anayasaya konacak “Laikliğin tarifi”, Hiçbir yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek kadar açık ve net ifadelerle açıklanmalıdır.  İsteyenin istediği şekilde tarif edebileceği, her yöne çekilebilecek muallâk ifadeler asla kullanılmamalı. Laikliğin nerde başladığı, nerde bittiği neleri kapsayıp neleri kapsamadığı açık ve net bir şekilde muhakkak ifade edilmelidir. En önemlisi laikliğin; din düşmanlığı olmadığı.. Laiklik adı altına, hiçbir şekilde yüce dinimizin uygulamaları hakkında bir yasaklama ve hatta kısıtlama getirilemeyeceği, çok açık ve net bir şekilde belirtilmelidir.

Anayasamızın 2. Maddesindeki değiştirilmesi teklif edilmeyen hükümler içindeki laiklik fıkrasının devamında böyle bir açıklama yapıldıktan sonra, artık hiçbir kimse kurum veya kuruluş, Laikliği göstererek; Dini-İslami bir faaliyet, uygulama, hizmet veya ibadete engel olamayacaktır. Daha açıkçası, bundan böyle hiçbir mahfil, laikliği kullanarak din yanı İslam dini düşmanlığı yapamayacaktır.

Açıkladığımız bu anayasa düzenlemesini en kısa zamanda yapmalıyız. Bu konuda AK PARTI ve MHP ye çok iş düşmektedir. Partiler üstü bir mutabakatla bu değişikliği gerçekleştirebilirsek, sanırım daha mutlu daha huzurlu bir Türkiye’ye yeni bir adım atmış oluruz.

Nice mutlu ve huzurlu günlere ve bayramlara dileklerimle, ALLAH’ a emanet olun.