2005 yılından beri Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde (TODAİE) Yönetim bilimi alanında doktora çalışmaları yapan Yazarımız Ali Rıza Saklı, çalışmalarını tamamladı ve “Yönetim Bilimi Doktoru” payesini almaya hak kazandı.

Ali Rıza Saklı, doktora tezinde Stratejik Yönetim ve Kurumsal Yönetişim yaklaşımlarını birleştirerek “Stratejik Kurumsal Yönetişim” modelini ortaya attı. İlk defa oluşturulan bu yönetim modeli, Hazine Müsteşarlığının desteğiyle 30 KİT’e uygulanan anketin değerlendirilmesi sonucu ortaya konuldu.

Beş yıllık çalışmalarının meyvesini alan Ali Rıza Saklı, durumu şöyle değerlendirdi: “Yıllardır yıllık izinlerimi bölerek Ankara’ya günübirlik gidip geldim ve dersleri böylece takip ettim. Çaykur’daki mesaiye harfiyen devam ederken, mesai dışı saatlerimi doktora tezi yazımı için kullandım. Sonunda tez jürisi tarafından övgüyle kabul edilen bir tez ortaya çıkmış oldu.”

ÇAYHAER olarak Yazarımız Ali Rıza Saklı’yı kutlar, başarılarıyla dolu olan hayatında daha nice başarılar dileriz.

Yazarımızın “doktor” unvanını kullanarak yazdığı ilkyazı aşağıdadır.

***

YEREL MEDYANIN İŞLEVİ NE OLMALIDIR?

Dr. Ali Rıza SAKLI

Çağımızda bir yandan küreselleşme diğer yandan yerelleşme akımları, toplumları etkisi adlına almış görünüyor. Küreselleşme denildiğinde ulus-üstü güçler ve özellikle de şirketlerin sınır tanımayan faaliyetleri akla gelmektedir. Yerelleşme denildiğinde ise, ülke içindeki bölgesel güç ve etkilerin artması anlaşılmaktadır. Bu olgunun ortaya çıkardığı sakıncaların yanında, kuşkusuz yararları da vardır. Bu yazıda yerelleşme akımının güçlenmesin paralel olarak yerel düzeyde ortaya çıkan medya organlarını ele almaya çalışacağız.

Yerel medya denildiğinde; bir il, ilçe veya bölge düzeyinde yayın yapan yazılı veya görsel yayın organlarını kastetmekteyiz. Bunlar arasında; TV, radyo, gazete, dergi ve internet medyası sayılabilir. Etkileme gücü bakımından yaklaşıldığında, daha geniş tabana hitap etme şansı olan TV yayınlarının başta geldiği düşünülebilir. Hele okuma alışkanlığı zayıf olan, günde en az 4-5 saatini TV başında geçiren bir toplumda, bu medya organlarının etkisinin daha fazla olması doğaldır.

Radyolar, ilgi grubu ile sınırlı bir dinleyici kitlesine hitap eden yayın organlarıdır. Gazete ve dergiler sadece bunları satın alanlara ulaşabilirken, internet medyasının izleyicileri internet erişimi olanlardır. İnternet erişimi imkânlarının giderek artmakta olduğunu da unutmalıdır. İnternet medyasının gücü, her an yeni haberlerle gündemi belirleme şanslarının olmasıdır.

Yerel medyayı bu şekilde ortaya koyduktan sonra, gördükleri ve görmeleri gereken işlevler yönüyle durumu inceleyebiliriz. Unutmamalıdır ki, yerel medya ancak sundukları ile gücünü ve değerini artırma imkânına sahiptir. Bir dönem bölge insanının ve bölgeden dışarıya göç etmiş olanların her akşam izlemekten kendilerini alamadığı bölgesel TV kanalları bu konumunu giderek kaybetmeye başlamışlardır. Bunun nedeni, sürekli aynı yayınları tekrarlamaları ve yeni programlarla toplumsal ihtiyaçlara cevap verememeleridir.

Halkın yerel TV kanallarından bir ölçüde uzaklaşması, onları kaynak oluşturmak üzere doğrudan satış reklâmlarına yöneltmiştir. Vatandaşın en fazla ekran karşısına geçtiği “prime time” denilen saatlerde bu reklâmların yayınlanması, halkı bu kanallardan daha da uzaklaştırmaktadır. Bu şekilde TV kanalları, bir kısır döngüye kapılarak güç kaybetmektedirler.

Yapılması gereken şey, toplumsal ihtiyaçları karşılayacak programlara yer verilmesinden başka bir şey değildir. Bölgenin ekonomik önceliklerine göre, halkı doğrudan ilgilendiren ama gerçekleri yansıtmayı ilke edinen programlara ihtiyaç vardır. Doğu Karadeniz’de 1938’den itibaren ekonomik anlamda çaycılık yapılmaktadır, ama çayla ilgili evrensel bilgiler halka mal edilememiştir. Konu ile ilgili tartışmalar belli birkaç kişi etrafında dolaşmakta, çoğu kişisel tartışma ve değerlendirmeler yapılmakta ve bilimsel düzeye bir türlü çıkılamamaktadır. Hep aynı şeyleri tekrarlayan çay sektörü ve sivil toplum temsilcileri, sektörle ilgili tartışmalara duyulan ilgiyi de azaltmaktadırlar.

Doğu Karadeniz’in kalkınmasında en önemli sektörlerden birinin turizm olduğu herkesçe kabul edilmektedir. Ancak turizmle ilgili bir kalkınma hamlesine rastlanmadığı gibi, turizm sektörünün sorunları da bir türlü gündeme gelmemektedir. Doğu Karadeniz’de sadece Ayder, Ovit, Sümela ve Uzungöl’ün turizmin gelişmesi için yeterli olamayacağı, yeni turizm merkezlerinin oluşturulmasının şart olduğu bilinmektedir. Bu yönde herhangi bir arayışın olmadığı, turizmi geliştirmekle görevli olanların ortalıkta görünmediği bir gerçektir.

Son aylarda karar altına alındığı söylenen Doğu Karadeniz Turizm Master Planı’nın içeriğinin ne olduğu bilinmemektedir. Önce Giresun, sonra da Ordu bu Planın kendi illerinin ihtiyacına cevap vermediğini açıklamış bulunmaktadır. Peki, bu Master Plan Rize’nin ihtiyaçlarına cevap vermekte midir? Bilinen turizm merkezleri dışında sadece İyidere’deki Pleki Mağarası plana dâhil edilmiştir. Yolunun bir kısmı yapılmamış olan Çayeli’ndeki Ağaran Şelalesi ve Kupsa Tepesi maalesef yok farz edilmiştir. Giresun ve Ordu’dan bu Planın değişmesi yönünde talepler mevcutken, Rize’nin de bu eksikleri giderme yönünde bir çabası olması gerekmez mi? Peki bütün bu olan biten karşısında yerel TV’ler bu konulara eğilmekte midir? Bu yönde gerekli yayınların yapıldığını söylemek mümkün değildir.

Bölgenin tarihi ve kültürü ile ilgili spekülasyonlar devam ederken, halkın kendi tarihi ve kültürel geçmişi hakkında kafasında soru işaretleri varken, yerel TV kanallarının bu konulara yeterince değinmemesi önemli bir ihmaldir. Hiç ilgisi olmadığı halde, bilmediği her kelimeye “Rumca” diyen bir insan unsuru varken, medyanın görevini yapmış olduğunu söylemek mümkün değildir.

Doğu Karadeniz’de Türkçe konuşan ve Türk kültürünü yaşayan bir halk yaşamakta olduğu halde, bölge kültürü ile ilgili spekülasyonlara fırsat verilmemesi gerekli değil midir? Birçoğu aslında Türkçe olan eski kelimeler sebebiyle halkın kafası karışmaktadır. Medya bu noktada halkı aydınlatma görevini gereğince yapmamaktadır.

İletişim teknolojileri geliştikçe, bir yandan uzaklıklar ortadan kalkmakta, diğer yandan da yerel düzeyde halkın sürekli olarak irtibat halinde yaşaması söz konusu olmaktadır. Bu durum, medya organlarının iyi kullanılması halinde bir avantaja dönüştürülebilir. Yöresel sorunların masaya yatırıldığı, şehircilik problemlerinin konuşulduğu, Doğu Karadeniz köylüsünün özel durumlarının irdelendiği programlar maalesef yapılmamaktadır.

Aşırı yağışlara dayalı toprak kayması sorunu, Doğu Karadeniz’in kadim sorunu olmakla birlikte, halen ilerleme kaydedilemeyen bir konu durumundadır. Bu konuda halkın bilgi eksikliği çektiği açıkça ortadadır. Çaydan önceki dönemde çaylıkların yerinde heyelana dayanıklı kızılağaçlar yörede yaygın olduğu halde; ev kuruluş yeri seçimi ve arazide su arkları açmak eski insanların en önemli uğraşlarından biriydi. Bugün bir yandan bu kültür kaybedilmekte, diğer yandan da çay gibi toprağı tutamayan bir bitki yaygın olarak arazileri kaplamaktadır. Bu konuda uzman kişilerin söyleyecekleri olmalıdır. Yerel medyamız, bu konuları da gündemine alıp genişçe tartışmalı değil midir?

Doğu Karadeniz’de şehir hayatı, maalesef arzulanan medeni düzeyden uzaktır. Rize ve ilçelerine ziyarete gelen hemen herkesin dikkatini çeken şey; insanların taşıt yollarında gayet yavaş ve fütursuzca dolaşmalarıdır. Bu konuda, yeterli yaya kaldırımı yapmayan belediyelere ebette görev düşmektedir. İnsanların yoğun olarak yaşadığı, öğrencilerin yaya olarak okula gidip geldiği bir yolu, kabaca asfalt dökerek görevini yaptığını sanan bir belediyecilik anlayışına sahibiz. Hizmet verdiği düşüncesiyle, şehrin en merkezi yerine onlarca metre devam eden metal üst geçitler yapılabilmekte, bu konuda ne peyzaj ne de başka bir estetik kaygısı gözetilmemektedir.

Şehrine kültür merkezi kazandıran, bu faaliyeti sebebiyle alkışlanan ve bunu en önemli faaliyeti olarak gösteren bir belediye, kültür merkezini bir süre düğün salonu olarak kullandıktan sonra, kültür merkezi işlevinden tamamen uzaklaştırabilmektedir. Şehirlerimizin estetik yönünden eksikleri çok fazla olmakla birlikte, bu yönde Çayeli Belediyesi gibi mesafe kat edenleri de zikretmek gerekir. Yerel medya, belediye faaliyetleri için bir ayna olmalı; eksikleri gündeme getirebilmeli, hataları ortaya koyabilmeli ama doğru yapılanları da ifade etmekten uzak durmamalıdır.

 Bir şehri yaşanır hale getiren elbette en başta onun halkıdır. Halen şehirlerimizde dolaşırken bazı kendini bilmezlerin küfürlü konuşmalar yaptıklarına şahit olunmaktadır. Bir kısım insanlar, burnunu mendille temizlememekte, ilkel yöntemlerle halkı iğrendirebilmektedirler. Apartman hayatı insanımız için yeni bir hayat tarzı olduğundan, bu konudaki eksiklikler de zaman zaman konuşulmalıdır. Görgü kuralları, adı üzerinde “görgü” yani görülmüş olmayı gerektiren tavır ve davranışlardır. Görgü kurallarını halka anlatmak ve yaygınlaştırmak medyanın önemli bir görevi olmalıdır.

TV kanallarının yapması gerekenlerden bahsetmekle birlikte, bu konuların çoğu diğer medya organları için de geçerlidir. Haber siteleri, haber yaptıkları konularla ve haberin veriliş biçimiyle halkı yönlendirmektedirler. Sürekli yeni haberlerle gündemi belirlemeleri bunların gücünü oluştururken, zayıf noktaları bölge çapında yaygın faaliyet göstermemeleridir. Doğu Karadeniz’de belki yüzlerce haber sitesinin varlığından bahsedilebilirse de her il veya ilçede güçlü olan bir-iki haber sitesi vardır. Bu haber sitelerinin kendi ilçelerini temsil etmesi kaydıyla birleşmeleri ve bölge çapında yayın yapan tek bir site haline gelmeleri onları güçlendirecektir. Bu şekilde, her ilçenin haber sitesi o ilçe ile ilgili haberleri vermekle görevli olacak, isterse ilçe haber sitesini de yayınlamaya devam edebilecektir.

Bölge gazetelerine gelince, bölge haberleri yazan Trabzon merkezli birkaç nispeten güçlü yayın organı dışında, yayınlandığı il ve ilçeyi aşan yayın organı pek yoktur. Özellikle Rize’de bir bölge gazetesi oluşturulamamıştır. Bölge gazetelerinin, bir yandan bölge haberlerini ağırlıklı olarak verirken, diğer yandan da ulusal düzeyde yayın yapmaları, onların ulusal çapta etkili medya organları haline gelmelerini sağlayabilecektir. Üstelik sadece bölgede değil, İstanbul başta olmak üzere Karadenizlinin bulunduğu her yerde gazete satmak da mümkün olabilecektir.

Radyoların giderek kan kaybettiğini söylemek herhalde yanlış olmayacaktır. Bundan sonra bir radyoyu yaşatma için tematik yayın yapılması ve belli bir dinleyici grubuna hitap edilmesi gereklidir. Mesela taksiciler ve araba kullanıcıları için yayın yapılabilir. Bunun dışında müzik ve gençlik bağlamında özel yayınlar söz konusu olabilir.

Sonuç olarak, yerel düzeyde sorunların tartışılması ve çözülmesi için platform oluşturması gereken, yerel yönetimlerin icraatını yapıcı eleştirilerle denetlemesi gereken, halkın bilgi ve görgü eksikliğini kapatmak üzere yaygın eğitimini sağlaması gereken yerel medya organlarımızın bu işlevden uzak olduklarını ifade etmek gerekmektedir. Yukarıda bir ölçüde özetlenmeye çalışılan faaliyetlerden uzak duran medya organları giderek halktan uzaklaşmak ve zayıflamak durumunda kalacaklardır. Bu işlevleri üstlenenler ise hem varlıklarını güçlü biçimde sürdürebilecek hem de Bölgeye önemli hizmetler sunacaklardır.

 

Editör: HABER MERKEZİ