TEMA Vakfı Rize Temsilcisi Ahmet Ali Kork, son günlerde yaşanan  sel felaketleri sonrasında dikkat çekecek tespitlerde bulundu.

Doğal afetlerin sebebini boşuna başka yerlerde aramayalım Bölgemizi etkisi altına alan yağışlar, maalesef yine üzücü felaketlere dönüştü. Şiddetli yağmurun neden olduğu sel ve heyelan, başta Çayeli Senoz vadisi olmak üzere ilimiz vadilerinde cana, önemli miktarda mal kaybına, evlerin yıkılmasına, tarım alanlarının sular altında kalmasına, yolların ve altyapıların  tahrip olması sonucu yaşamın zorlaşmasına, önemli miktarda kaynak kayıplarına ve üretilemeyen bir kaynak olan topraklarımızın sel sularıyla akıp gitmesine neden olmaya devam ediyor.  

Bölgemiz için bu afetler ne bir başlangıç ne de sondur. Yeşil örtünün tahribi, ormansızlaşma, açılan arazi yolları, yanlış tarım uygulamaları, yanlış imar planları, çarpık kentleşme, arazilerin yeteneklerine göre kullanılmaması, dere yataklarının mühendislik disiplinini esas alan bir anlayışla ıslah edilmemesi sonucu sık sık sel ve heyelanların yaşanması kaçınılmazdır. Yanlışımızdan dönmediğimiz ve önlem almadığımız sürece, bu tür felaketlerin sonu gelmeyecek, aksine daha sık aralıklarla ve daha şiddetli olarak karşımıza çıkacaktır. Bu afetlerde hayatlarını kaybeden insanlarımızın ve akıp giden canlı verimli topraklarımızın telafisi mümkün değildir. Toprak üretilemeyen bir kaynaktır ve oluşumu için binlerce yıl gerekmektedir.

Sel ve heyelanlar bölgenin kaderi değildir 

Doğu Karadeniz Bölgesi’nin  jeolojik, topoğrafik, iklim, toprak yapısı  gibi özellikleriyle bu tür afetlere açık bir yer olduğu bilinmektedir. “Dereler 40 yılda bir yatağını yoklar” özdeyişi  son yıllarda nerdeyse yılda bir gerçekleşmektedir.  Bölgenin doğal  özelliklerinin yüz binlerce yıldır bu şekilde olduğu gerçeğinden hareketle  insan faktörünün etkileri sorgulanmalıdır. Biz sel ve heyelanların Karadeniz insanının kaderi olmadığını düşünüyoruz. Kaderi olmadığı gibi bunlara doğal afet de diyemiyoruz. 

 Yeter ki, herkes ve özellikle ülkeyi yönetenler bu sorunun önemini kavrasın, bu işin üzerine ciddiyet ve içtenlikle eğilsin. Yeter ki, yapılacak yatırımlarda doğa bilimlerinin disiplinlerine riayet edilsin,  başta toprak ve yeşil örtü gibi doğal varlıkları tahripten başka tercihi kalmadığını sanan, kırsalda çalışan insanımıza kalkınma çareleri yaratalım.

Yaşamın kaynağı olan su ve toprak felaketlerimizin nedeni olmasın !

Günümüzün en stratejik iki ürünü olan su ve toprak ne yazık ki felaketlerimizin nedeni haline geldi. TEMA Vakfı Rize Temsilciliği olarak, bölgemizi  yaşanmaz hale getiren bu felaketlere karşı  ne yapılması gerektiğini bir kez daha  ülkemizi yönetenlere, kamu ve yerel kurumlara, halkımıza  sunmayı görev sayıyoruz.

  Heyelan, Sel ve Taşkınların Önlenmesi, Zararların Azaltılması için Alınması Gereken Önlemler:  

1-Doğal ormanlardaki yasal ve yasadışı kesimler önlenmelidir. Bölge ormanları sahip oldukları fonksiyonel değerleri ile koruma amaçlı orman olarak değerlendirilmelidir. 

2-Çaylık alanlardaki genişleme jeoloji bilimi disiplinine dayandırılmalı, kontrolsüz genişleme çalışmaları durdurulmalıdır. %50 den fazla meyilli arazilerdeki çay alanlarının ormana dönüştürülmesi teşvik edilmelidir. 

3-Köy yollarının güzergah seçimi heyelanlar dikkate alınarak yapılmalı, yol inşaatları en az seviyeye indirilmelidir. Mevcut yolların istinat duvarları ve drenaj sistemleri düzeltilmelidir. Yol şevleri yüzey sularından korunmalı, güçlü kök sistemine sahip ağaçlarla toprak korunmalıdır. 

4- Çay bahçelerinde eski üreticilerin yaptığı gibi, fazla suyu boşaltıcı, akıtıcı kanallar yapılmalı, bu kanalların bakımı aksatılmamalıdır. Arazideki kaynak ve çeşme suları borularla hareket ettirilerek saha dışına akması sağlanmalıdır. 

5- Ana dere yataklarının hali hazır genişliği, 100 yılda bir gelmesi muhtemel bir saatlik yağış şiddetine göre(90mm/saat) taşkın alanları birlikte belirlenmeli, dere yataklarında ıslah tedbirleri alınmalı, taşkın alanlarına inşaat yasağı getirilmelidir. 

6- Menfez, köprü gibi mühendislik hizmetlerinde 100 yılda bir gelecek maksimim debiyi ve heyelanla taşınacak ağaçları da geçirebilecek genişlikte hesaplanmalıdır.(eski kemer köprüler örnektir) 

7-Evler sağlam zeminlere yapılmalı, yamaç yükünü artıracak çok katlı betonarme binalardan kaçınılmalıdır. Evlerden kaynaklanan atık sular mutlaka kanalizasyon sistemine bağlanmalıdır. Köylerde ise bu suların aktif heyelan alanlarına girmesi önlenmelidir. 

8-Taş ocakları, HES ve bunun gibi doğal yapıyı etkileyen projelerin etki değerlendirmeleri tek tek değil, en azından her vadi için bütüncül etki değerlendirme süreci yürütülmelidir. Halen yürütülen çalışmalar bu anlayışla hızla gözden geçirilmeli ve etkin bir şekilde denetlenmelidir.  

9-Gelişmiş ülkelerin uyguladığı, sorunu ortadan kaldırmak için doğru arazi kullanımı, uygun imar ve yerleşim ilke ve planlarının ortaya konulması, uygulanması sağlanmalıdır. 

10- İlin heyelan haritası çıkarılmalı, sel ve heyelanların yerleşim alanları ve altyapılarla ilişkisini düzenleyen master plan hazırlanmalıdır. Bu planda afet bölgesi olarak belirlenen alanlar devletçe boşalttırılmalıdır. Hiçbir şekilde imar, mera ve orman affı yapılmamalıdır. 

11- Yöre halkını heyelanlar konusunda bilinçlendirecek yaygın eğitim programları uygulanmalıdır. 

12- Bütün çalışmalarda, yüzlerce yıllık yaşam deneyimi ile bölge doğasının   davranışını en iyi bilen yöre insanlarının görüşü öncelikle alınmalı, meslek örgütleri, gönüllü kuruluşlar, yerel dernek ve kuruluşlarla kamu kuruluşları arasında işbirliği sağlanmalıdır.  

 

Editör: HABER MERKEZİ