Yeni medya, böyle bir şey.
Bir zamanların ulaşılmaz yıldızlarını, gökten yere indiriyor.
Fazıl Say, bu trajediyi anlatan nevzuhur bir fenomen.
Twitter, ünlü piyanistimizin dehasına layık olamadı.
Fazıl Say’la mesafeli bir ilişkiyi taşıyamadı, takipçileri.
Bana göre sorun, onun için Twitter sorunudur.
Yoksa, ‘Arabesk yavşaklığı’, hayli su götürür bir tartışma.
Ama lafı güzaf...
Altında, kırılgan bir sanatçının karşılık bulmayan duyguları yatıyor.
Yeterince takdir edilmediğini düşünen bir bir ruhun, sıradanlaştırılmaya isyanı.
Yeni medya çağında, tek taraflı kalmaya mahkûm bir beklenti...
Asıl meselesi, ‘aşağı sınıfların’ incelmemiş müzik zevkiyle, arabeskle falan değil.
Kabullenemediği şey, önüne gelenin dokunabildiği fani bir bedene dönüştürülmek.
Yüksek sanatı yüceltmek gibi seçkinci bir kisveye büründüğüne bakmayın...
Şikâyeti, ‘Twitter yavşaklığı’ndandır.
***
Avam arasında dolaşmaya daha fazla tahammül edemeyip, izzet ü ikbal ile çekildi Twitter âleminden.
Çareyi, ‘niteliksiz kalabalıklar’dan kaçmakta buldu, Fazıl Say.
Yukarılarda bir yerlerde ördüğü mahfazalı kozasına geri döndü.
Önündeki en büyük tehlike, can sıkıntısı.
Çünkü, yorulup da tekrar aşağılara inerse, bulacağı dünya yine aynısı olacak.
Yazarla okuru, ekran yüzüyle izleyiciyi eşitliyor yeni medya.
Twitter gibi sosyal mecralarda, medyanın demokratlaşmasına tanık oluyoruz.
Herkes eşit söz hakkına sahip.
Sırayla konuşuluyor; hatta bir söyleyen, iki işitiyor bu mecliste.
Ama bu kadar demokrasiye hazır mıyız?
Aklımızdan geçenleri tamam ama, bağırsaklarımızı da göstermeliyiz?
***
Sosyal medya dedikleri, ışıltılı bir teşhir panayırı gibi.
Orada, katılımcıların hepsi bir parça teşhirci, bir parça da röntgenci.
Şöhretinin tadını çıkarmaya gelenler, geveze akıllarla sıradan şöhretlere tahammül etmek zorunda.
Onların da sağı solu belli olmuyor.
Dokunulmazlık ve mahremiyet, uzaklarda çatılan bir keyif artık.
Hep beraber eğlenemeyeni, çıplakken iyi hissetmeyeni, barındırmıyorlar buralarda.
Bir yüzü şeffaflık, diğeri teşhircilik olan bir hayat...Bir çeşit çıplaklar kampı...
Medya yıldızları, mütedamiyen kendilerini ifşa etmeye zorlanıyor.
Üzerlerindeki şöhret libasını çıkardıklarında da, sıradan bir budala kalıyor onlardan geriye.
Hayranlar ise, çoğu kez ifşaatın hem aç tüketicisi, hem de kendini ifşa etme fırsatı kollayan yeni şöhret budalaları...
Röntgenci ile teşhirci aynılaşıyor.
Geçmişin yarı görünmez yıldızlarının yerini, içini gösteren zamane şöhretleri alıyor.
Gizemini de, cazibesini de yitiriyor ulaşılmaz rüyalar.
Afişe ediliyor, kirletiliyor, yağmalanıyor hayallerimiz.
Elinde cep telefonu bulunan herkes, potansiyel bir paparazzi...
Biraz da içinde varsa, hemen ortaya çıkarıyor o canavarı.
Bu çılgınlık furyasında, her halimiz şuursuz Twitter röntgencilerine yakalanıyor.
Geleneksel medyanın magazinleşmesinden şikayet edenler için, ıstırap dolu yeni bir çağ başlıyor.
Sosyal medyanın ifşa baskısı giderek artarken...
Bakalım, içini dökmeden kaç gün direnebilecek Fazıl Say?
Editör: HABER MERKEZİ