Merkez Sağ'ı sabote eden adam!
 
Yazacaklarım duygularımın ürünü değil, 25 yıllık yakın gözlemlerimin sonucudur.
Çevrem ve medyadan beni izleyenler bilir.
Mesut Yılmaz’ı gazeteciliğimin ilk günlerinden itibaren hemşehrim olduğu için açıktan destekledim.
Öyle ki 90’lı yıllarda beni onunla özdeş görenler bile oldu!
Rahmetli Özal’dan, Yıldırım Akbulut ve Demirel’e kadar pek çok devlet adamından bu noktada sitemler aldım. Dahası, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz’a yakın diye beni uzun bir dönem çalıştığım TGRT ve Türkiye Gazetesi’nden kovdurmak için Enver Ören’e ricacı bile olmuştu.
Zarf eh işte, mazruf facia!
Mesut Yılmaz’dan kişisel bazda maddi ya da manevi zerre bir talebim de olmadı!
Mesela Tuncay Özkan gibi Mesut Yılmaz sayesinde 2.5 milyon dolar transfer ücreti ve 65 bin dolar maaşla yer değiştirmedim. Keza Muharrem Sarıkaya gibi önce Sabah’a akabinde Habertürk’e Temsilci olmadım.
Bu arada açıklıkla söyliyeyim Mesut Yılmaz’la bugün de kişisel bir mes’elem ve kırgınlığım yok. Bütün bunların altını çizmemin nedeni, aktaracağım bazı bilgileri belli kızgınlık ve hesaplarla yapmadığımı ortaya koymak içindir.
Evet, Mesut Yılmaz’ı çok yakından tanıyan biri olarak onu anlatmak benim için artık vecibe; çünkü son günlerde kişisel ihtirasları adına olmadık yanlışlar yapıyor.
Peki Mesut Yılmaz kim midir?
Zarfı fena değildir lakin mazruf tam bir faciadır!
Ben yıllar yılı onun suskunluğunun ardında bir hikmet bekledim ve yanıldım.
Mesut Yılmaz’ın bir dünya görüşü yoktur ve hiçbir zaman da olmamıştır.
İstisnasız her konuda konjonktüre ve çıkarına göre tutum alır.
Vizyonu, ufku ve cesareti sıfırdır.
Güce inanır ve paralı insanlara değer verir!
Ahde vefa fukarası!
Ahde vefa, Mesut Yılmaz için İstanbul’un bir semti bile değildir.
İlginçtir, vefalı olmayan Yılmaz akıl almaz biçimde kincidir.
Mesut bey, kendisine hizmet edenleri cezalandıran ama hakkında türlü çirkinlikleri dillendirenleri ise ödüllendiren bir karakterdir.
1991’deki ANAP büyük kongresinde Yılmaz’ı Başbakanlığa taşıyan milletvekillerinin hiç biri 4 ay sonra yapılan genel seçimde listeye konmamış ama buna mukabil kongre sürecinde Mesut bey ve ailesi için olmadık  dedikoduları yapanlar listelerin başına oturtulmuştu. (Feyyaz Tokar’ın, “Sana destek olanlar, senden diyet ister. Koy kapıya” öğüdü ile)
Mesut Yılmaz’ın hiçbir zaman  siyasi bir ekibi ve samimi arkadaş gurubu da olmamıştır.
Avrupa Birliğinden Kürt mes’elesine kadar ülkenin en temel sorunlarında bile net bir bakışı yoktur. Aynı konuda 5 yıl içinde 3 kere farklı görüş ileri sürdüğü arşivlerdedir.
Rizeliliği çakmadır yani Rize’yi 30 yaşından sonra görmüştür ama doğruya doğru hemşehrilerini örneğin kardeşi Turgut Yılmaz ve eşi Berna Yılmaz misali hor görüp  aşağılamaz! Dini inançta iddialı olmasa da din düşmanlığı yapmaz!
Gelelim son seyrine!
Malum Mesut Bey 2007’de Rize’den bağımsız aday oldu ve seçildi.
Amacı hem Yüce Divan’da kirlenen imajını ters-yüz etmek hem de bir pundunu bulup tekrar merkez sağ’ın başına geçmekti.
DYP-ANAP bütünleşmesini bunun için destekledi.
Bütünleşme sonrasında DP’ye ANAP kontejanından kamuoyunda saygınlığı ve potansiyeli olan isimleri değil de, Yılmaz Karakoyunlu, Nesrin Nas ve Nejat Arseven gibi kendisinin her dediğine kafa sallayacak isimleri getirdi.
Amacı DP’yi ele geçirmek!
Daha ilk günden çeşitli mahfillerde “Cindoruk’la olmaz”ı  dillendirip DP’nin adeta önünü kesti.
Hesabı netti, beyefendi kimliği ile bilinen ve problem çıkmasın diye uyum gösteren Hüsamettin Cindoruk’a darbe yapıp partiyi ele geçirmekti.
Bunun için Mehmet Ali  Bayar’dan Çağrı Erhan’a kadar aslında DYP kökenli olan isimleri  kullandı.
Hep masabaşı oyunlar!
Sonuç ortada....
Geçen yıl bugünlerde müthiş bir rüzgarla şahlanan Kır’at şimdi topallıyor!
Bunun müsebbibi Mesut bey’dir çünkü, Yılmaz bütün siyasal yaşamı boyunca halkla değil, masabaşı oyunları ile sonuç almanın peşinde!
Son olarak malum Cindoruk’la restleşti ve Genel Başkanlık seçiminin de olacağı bir kongre istedi. Hüsamettin bey bu resti görünce, gözü yemedi ve kendi yerine, babasına çok saygı duyduğum sevgili Çağrı Erhan’ı sahaya sürdü. Akabinde Genel Başkanlık seçimi kalsın, yönetim listesi oluşsun noktasına geldi.
Görülüyor ki Mesut Bey’in DP’deki varlığı şahsi ve nefsidir.
Öyle olmasa yani öncelik vatan ya da ülkeye hizmet olsaydı, Mesut bey eski Başbakan ve Dışişleri  Bakanı olarak mini parti hesaplarının içinde olmaz, bilge kişi hüviyetiyle ekranlara çıkıp AKP’ye muhalefet ederdi. Hayır Mesut bey onu yapmıyor ve zaten patinaj yapan DP’nin tekerine çomak sokuyor.
Defalarca yazdık, biz DP’nin barajı aşmasını ülke mukadderatı  için olmazsa olmaz görenlerdeniz. Dolayısı ile DP’nin bir an önce toparlanıp yoluna devam etmesi gerekiyor.
Yapılması gereken, DP’nin Mesut Yılmaz  gibi bazı yüklerden kendini kurtarmasıdır. Aynı şekilde Yılmaz patentli isimler ve o bağlamda çıkarılacak listeler de tasfiye
edilmelidir.
Bu isimlere dikkat!
Buna mukabil DP kendini geniş bir hinterlanda açmalı ve Sadettin Tantan’dan Abdüllatif Şener’e kadar tabanda karşılığı olan isimleri partiye katmalıdır (Tantan’la görüşülüyor). Keza hafta sonu yapılacak olan kongrede Ufuk Söylemez gibi günde 18 saat koşturanların yanı sıra Rıfat Serdaroğlu, Orhan Keçeli, Namık Kemal Zeybek, Mehmet Keçeciler, Ali Kemal Aksoy, Hakkı Yılmaz, Atalay Şahinoğlu, Salim Ensarioğlu, Hasan Ünal, Rıdvan Özer ve Ahmet Uyanık gibi halkta karşılığı olan eski ve yeni kanaat önderlerini de vitrine taşımalıdır.
Önemli not: Dün akşam saatlerinde TUİK’in bir çalışanı ile gizli bir görüşme yaptım. Buna göre TUİK adına önceki gün yayınlanan işsizlik verileri sanal yani yalanmış... Bunları yarınki yazımda sunacağım..
Editör: HABER MERKEZİ