Emekli büyükelçi İldeniz Divanlıoğlu'nun anılarını yazdığı kitap yakın tarihe ışık tutuyor

İldeniz Divanlıoğlu, 43 yıllık meslek yaşamının renkli anılarını kitaplaştırdı. Adını da “Emekli Büyükelçi horoz gibi ötünce” koydu. İşte bazıları:


Elçinin “İmdat kurtarın beni!” çığlığı

1960 ihtilalini yapan Milli Birlik Komitesi üyeleri arasındaki ihtilaflar üzerine, komitedeki 14 üye yabancı ülkelerdeki büyükelçiliklere “müsteşar” olarak atanır. Alparslan Türkeş de bu çerçevede Yeni Delhi Büyükelçiliği’ne gönderilir. O sırada Yeni Delhi’de Necdet Kent Büyükelçi, Divanlıoğlu ise Başkatip’tir.

Bu sırada Türk gazetelerinden birinde, İsmet İnönü’nün Türkeş’e işkence yaptırttığı hatta elinin tırnaklarını söktürdüğüne ilişkin Türkeş’in kendi ifadelerine atfen bir haber çıkar. Dışişleri Bakanlığı da bu konuda Büyükelçi Necdet Kent’ten bilgi ister. Kent gönderdiği cevabında Türkeş’in bilgi vermek istemediğini söyler. Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Namık Yolga, telsiz merkezine bizzat çıkarak, Kent’i telsiz başına çağırır ve büyükelçiye Türkeş’e şu soruyu sorması talimatını verir; “Gazeteye bu bilgileri siz mi verdiniz?” Kent’in bu soruyu Türkeş’e yöneltmesi üzerine yaşananları Divanlıoğlu kitabında şöyle aktardı: “1962’de bir sabah odamda çalışırken Büyükelçi’nin ’İmdat yetişin’ diye canhıraş bağrışını duydum. Hemen koştum, odaya girince Türkeş’in Kent’in suratını duvara dayadığını, bir elini de havaya kaldırdığını gördüm. Yanılmıyorsam yumruk vurmaya hazırlanıyordu. ‘Aman yapmayın’ diye bağırdım. Türkeş ellerini indirdi, çok hiddetliydi. Burnundan soluyarak odadan çıktı. Necdet Bey’in beti benzi kül gibi olmuştu, zor nefes alıyordu... Bu olaydan bir hafta sonra ben gripten evde yatıyordum. Türkeş geçmiş olsuna geldi, sohbetimiz sırasında bir ara ’Necdet Bey’le kendisini barıştırabilir miyim’diye sorduğumda, yine sinirlendi ve ’Sen boyundan büyük işlere karışma’ diye sert bir cevap verdi.”


Cumhurbaşkanı’na “Sade kahve”!

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın konuğu olarak Pakistan Devlet Başkanı Yahya Han, Türkiye’ye ilk resmi ziyaretini yapmaktadır. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Pakistan heyetini Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde kabul eder. Divanlıoğlu görüşmede Sunay’a tercümanlık yapacaktır, ancak hemen arkasında bir sandalyeye oturduğu Sunay’ın bundan haberi yoktur...

“Sunay bana dönerek sandalyemi kendine doğru çekmemi istedi. ’Emredersiniz Cumhurbaşanım’ dedim. Benimle birkaç kelime konuştuktan sonra heyetimizin bir üyesine dönerek, ’Yanımdaki bu Pakistanlı ne güzel Türkçe konuşuyor’ dedi. Daha sonra Yahya Han ve Pakistan heyetinin değerli üyelerine ne içmek istediklerini soran ayaktaki garson siparişleri not ederken, Sunay benim de ne içmek istediğimi ısrarla sordu. ’Bir kahve efendim’ diyebildim. Cumhurbaşkanımızın ilk cümlelerini Pakistan Devlet Başkanı’na tercüme ettiğimde, Sunay artık benim kim olduğumu anlamıştı. Konuşmalar bitip de genel görüşmeler için alt kattaki salona inilirken Sunay’ın heyetimizin bir üyesine dönerek, ’Pakistanlı zannetmiştim, kendisine ne içmek istediğini de sordum, meğer tercümanmış. Kerata pişkin pişkin benden bir de kahve istemez mi’dediğine kulak misafiri oldum, içimden gülümsedim.”


Yunanlı diplomatın “S..tir pilavı” gafı

YabancI Büyükelçiler Yeni Delhi Büyükelçisi Necdet Kent ve eşi Sevim Kent’e, Yunan Maslahatgüzarı Dimitri ve eşi Despine Velisarapulos veda ziyafeti verirler. Yemeğin sonunda Dimitri Velisarapulos yaptığı konuşmada, Kent çiftine iltifatlarda bulunup, ardından da “Türk Yunan dostluğunu en iyi aksettiren bu s..tir pilavının sonunda” diyerek konuklarını şerefe kadeh kaldırmaya davet eder. Bu ifade üzerine Sevim Kent elinindeki kaşığı düşürürken, yemekte bulunan Divanlıoğlu, daha sonra Yunan Maslahatgüzarına “s..tir” tabirinin Türkçe anlamını bilip bilmediğini sorar. Aldığı yanıt ilginçtir: “Tabi anlamını biliyorum. Bu Yunanca’da 300 yıldır konuşulan ve yerleşmiş bir tabirdir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Atina’daki Türk valisinin İstanbul’a tayini çıktığında, Yunanistan’ın kalburüstü kimseleri, zengin ticaret ve sanat çevrelerinin seçkin mensupları, Türk paşa için muhteşem bir veda ziyafeti verirlerdi ve buna S...tir pilavı denirdi. Osmanlı idaresinden sonra biz Yunanlılar bu tabiri aynen kullanmaya devam ettik.” Dimitri Velisarapulos’un bu samimi açıklaması üzerine Divanlıoğlu, “s..tir” tabirinin Türkçe açıklamasını yapar. Bu kez şaşırma sırası Yunanlı meslektaşındardır. Velisarapulos, derhal Kent çiftinden özür diler. Ancak özrü sırasında tekrar tekrar “s..tir pilavı” dediğinin farkında değildir.


Şoförüydü bakan olup karşısına çıktı

YIl 1965. Divanlıoğlu, New York’ta görev yapmaktadır. BM Protokol Şefi Sinan Korle, bir gün bağımsızlığını yeni kazanan Afrika ülkelerinden birinin dışişleri bakanını karşılamak için Kennedy Havaalanı’na gider. Bakanı arabasına alır. Bakan, Korle’ye hiç yabancı gelmez ama nereden tanıdığını çıkaramaz. Dayanamaz sorar. Bakan, “Bay Korle, New York’ta sık sık kiraladığınız otomobilin şoförünü hatırlıyor musunuz? İşte ben o şoförüm. Ülkem bağımsızlığa kavuşunca dışişleri bakanlığı için birisini aradıklarını duydum. Başvurdum ve bakan oldum. Bunda sizi otomobilimle götürüp getirirken bana Birleşmiş Milletler konuları ve dünya sorunlarıyla ilgili verdiğiniz bilgilerin çok yararı oldu” der.

vatan

Editör: HABER MERKEZİ