'Eğitmen'

Abone Ol

Bazı insanlar var ki; yıllar geçse de yapıp ettikleriyle hiç unutulmazlar!

Her şeyin sahteleştiği, her gerçeğin önüne umursamazlığımızı ve acabalarımızı koyduğumuz günümüz de; gerçek sevgiyi, masumiyeti ve iyiliği paylaşma adına bu yazıyı kaleme alıyorum! Kimseyi üzmek, kırmak derdim olmadığını, bilakis “Rahmetli Konağın Eğitmen Dedemle” ilgili dilden dile dolaşan hikâyelerin bir ikisini derli toplu hatırlayıp anlatmak ve onu yad etmek derdindeyim!

Yeni alfabeye geçen Türkiye Cumhuriyetinin ilk “Eğitmenlerin” olan Cağak /Uzundere’de yaşayan, rahmetli anneannemin de amcası olan “Konak İsmail Dede” çok renkli kişiliğinin yanında “unutkanlığı” ve olaylara “esprili” yaklaşımlarıyla bizim yörede seveni çok olan değerli bir şahsiyetti.

Rahmetli Eğitmen bir Ramazan günü sabah erken kalkıyor, önce Çayeli’ne sonrada bir işi için Rize’ye gidiyor…

Akşamüstü Uzundere (Cağak) Köyüne geri dönüyor. Hem akrabaları hem de komşuları olan “Hocalar/Okumuşlar” iftara davet ediyorlar Eğitmeni. İftar oluyor, yemekler yeniyor ve sonrada sohbet başlıyor.

Bu hatırayı bana anlatan Rahmetli Necmettin Dedemden dinleyelim gerisini. Ramazan Ayı olduğu için sohbetin konusu ister istemez yemek içmek de olabiliyordu. Sohbetin en koyu yerinde bana döndü ve dedi ki Eğitmen; “ Necmettin biliyor musun? Bugün öğlen yemeğini de fazla kaçırdım gittiğim Rize’de!”

Rahmetli o kadar dalgın ki, Uzundere’den Çayeli’ne, oradan da Rize’ye gitmiş, oruçlu olduğunu unutmuş her uğradığı yerde yemek yemiş, karnını doyurmuş. Akşam iftar vakti davete gitmiş iftarını yapmış ve hala oruç olduğunun farkına varamamış. Dedem diyor ki; yüzüne baktım ve dedim ki; “afiyet olsun hocam ama sende hepten suyunu çıkarmışsın!” Sonra Necmettin Dedeme soruyor; “Profesör şimdi benim orucum kabul olur mu?” diye. Dedem; “bilmeyerek yiyip içtiğin için kabul olmakla birlikte sevaba da girdiğini” söyleyerek, o günlerde “Hafızlık” yapan sevgili Ahmet Okumuş Dayıma düşüncesini sorar. Dayım, rahmetli Eğitmenin bu durumu için şunu ifade eder; “Dayıcığım, bugüne kadar böyle bir unutkanlık duymadım!” Bu ifadelerden sonra rahmetli Eğitmeni rahatlatıyor yüzünde tebessüm beliriyor…

Bir gün “ Eğitmen” yüzü benzi atmış bir şekilde “Cağak’ta” “Cami kapısında” oturan köylülerinin yanına gelmiş.
Köylüler sormuş; hayırdır, ne bu halin, ne oldu? 
Eğitmen nefes nefese şöyle cevap vermiş;
Çıktım “Gocgovorun” “şey” dalına.
Baktım ki “şey” olacağım,
“Şey” olmadan ben de “şey” ettim!

Yine bir gün bizim “Akın Kıraathanesinin” kapısında rahmetli oğlu Cevdet Dayımla birlikte hararetli bir şeyler konuştuğunu gördüm Eğitmeni.

Sohbetin sesi zaman zaman yükseliyordu. Ben de her bahçeye çıkışımda göz ucuyla onları izliyordum. Rahmetli Eğitmen İsmail Dedenin oğluna karşı biraz sert bir tutumu olduğunu bildiğimden aman bir tatsızlık çıkmasın diye de dua ediyordum…

Bir ara oturdukları masadan yüksek sesle tartışmaya başladılar ve bahçede ki diğer müşterilerinde dikkatini çekerek hepimizin o yöne bakmasına sebep oldular. Ben bundan rahatsız oldum ve hemen rahmetli Babamın yanına giderek, onların yanlarına gitmesini ve müdahale etmesini istedim…

Rahmetli Babam “tamam oğlum, merak etme” diyerek ağır ağır yanlarına gitti. Birkaç dakika ayakta Eğitmen ve Cevdet Dayıyla konuştu ve tebessüm ederek geri döndü…

Babama “ne oldu baba, sorun neymiş, neden tebessüm ediyorsun” diye sordum. Bugün dahi aklıma geldikçe tebessüm ettiğim ve benim olayı anlatımımdan dolayı çevremizde ki yüzlerce kişinin bildiği şeyleri söyledi Rahmetli Babam…

Tartışmalarının sebebi şuymuş. Rahmetli Eğitmen bir adet “milli piyango bileti” almış. Cevdet Dayı ; “parayla Rize’de daire alırız”, Eğitmen ’de buna itiraz ederek; “hayır o parayla köyde arazı alırız” diyormuş! Ben saf saf babama dedim ki ; “e babacığım bunda ne var ki! Piyangodan tutan parayı kendilerince değerlendirmek istiyorlar.”

Rahmetli Babacığım bir yandan tebessüm ediyor bir yandan da sorduğum soruya cevap vermeye çalışıyordu. Dedi ki Babam; “oğlum piyango almışlar ama daha çekiliş yapılmamış. Onlar “ya tutarsa piyango, ne yaparız diye tartışıyorlar!” Bunun üzerine ben kahkaha atmaya başladım tabii. Babam uyardı beni, görmesinler kırılırlar diye.

Anlatmaya çalıştığım “Eğitmen” ve yaşadıkları onu tanıyanlar tarafından bilinen hikâyeler. Rahmetli Eğitmen, kendine has giyim tarzı ve “fötr şapkasıyla” Cumhuriyetin ilk kurulduğu günlerinden çıkıp aramıza gelmiş gibi bir izlenim verirdi bana!

Ben birkaç yaşanmış olayı anlatarak hem Rahmetli İsmail Dedeyi yâd etmek hem de bu güzel hatıraların unutulup gitmesine gönlüm razı olmadığından dolayı bu hikâyelerini sizlerle paylaşmak istedim.

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…