Bir Turizm Broşürü Ve Bölge Turizmi

Abone Ol

Rize’nin nasıl kalkınabileceği üzerine birazcık kafa yoranlar, hemen turizm potansiyelinin önemini anlayacaklardır. Çünkü Rize’de alternatifi olmayan bir sektör çay ise diğeri de turizmdir. Rize’nin eşsiz doğası, yaylaları, dereleri, şelaleleri vb ona bu turizm potansiyelini sağlamaktadır.

         Öte yandan turizm potansiyelinden yararlanmak için gösterilen çabalar son derecede yetersizdir. En yakından bildiğim bir konu olarak; Çayeli Ağaran Şelalesi’nin Rize turizm broşürlerine girişi sadece 3-4 yıl önce olabilmiştir. Bunun da kişisel gayretlerle sağlandığını ifade etmek gerekir.

         Turizm broşürü deyince, 1997 yılında tespit ettiğim bir olay aklıma geldi. 1997’de internete girmeye ve bu yıldan itibaren amatör sayfalar yayınlamaya başladım. Daha sonra devam ettirmediğim hamsi.org sitesini o zamanlarda internete girenler hatırlayacaklardır. İşte o dönemde, hamsi.org sitesi için malzeme toplarken, Rize Turizm broşürlerinden de yararlanmıştım.

         Rize merkezdeki Turizm Bürosu’ndan aldığım broşürün İngilizcesinde rastladığım ifade kanımı dondurmuştu.  İfade aynen şöyleydi: “1461’de Rize maalesef Türkler tarafından ele geçirildi”. Türkiye’nin Turizm Bakanlığı tarafından bastırılan, Rize Turizm İl Müdürlüğü’ne bağlı Turizm Bürosu’nda gelen turistlere dağıtılan broşürde aynen bu ifadeler vardı. Türkçe kısmında “maalesef” kelimesine yer verilmediğinden, bizim dil bilmez idarecilerimiz ve halkımız olayı fark edememiş olmalıydı.

         Bu durumu zamanın Turizm İl Müdürüne sorduğumda, konunun gerçek olduğunu ve durumu bildiklerini ifade etti. Turizm Bakanlığı’nda bu olayla ilgili soruşturma açıldığını, yabancı biri olan bu kişiye artık tercüme yaptırılmadığını da öğrendim. Ancak, ne var ki, aynı Turizm İl Müdürü’ne bağlı Turizm Bürosu’nda, “maalesef” gelen turistlere aynı broşür verilmeye devam ediyordu. Tabi bahsettiğim yıllar 1997 ve 1998’dir.

         Turizmle ilgili gerekenleri yapmadığımız gibi, yaptıklarımız da kendi ayağına kurşun sıkmaktan başka bir anlam taşımayabiliyor. İşte Sümela Manastırı’ndaki ayin de bunun bir benzeri değil mi? Adamlar neden Bölge’nin fetih yıldönümünde bu ayini düzenliyorlar. Başka bir tarih yok muydu ajandalarında? Bu kişilerin bölgenin Türklerin elinde olmasından rahatsız olduklarını ve ellerine fırsat geçse derhal bizi bu bölgeden çıkaracaklarını bilmek için arif olmaya gerek yok herhalde.

         Sümela ve Akdamar’da, müzeye çevrilmiş eski kiliselerde ayine izin verilmesi, belki Türkiye’nin Hıristiyan dünyasında kredisini artıracaktır, ama olumsuz sonuçları da muhakkak olacaktır. Bu ayinleri savunan bir kısım insanlar, Fatih’in eski İstanbul ahalisine ibadet özgürlüğü vermesini örnek gösteriyorlar. Orada Hıristiyan bir halk vardı ve ibadet etme özgürlükleri, “kilise çanlarını dışarıda çalmamak kaydıyla” kendilerine verilmişti. Şimdi ise, ne Sümela’da ne de Akdamar’da Hıristiyan bir cemaat yoktur, dışarıdan gidenlerin yaptığı bu ayinler dinsel değil politik amaçlıdır.

         Ermeni Patrik Vekili’ni bir TV kanalında izledim. Akdamar’daki ayin için gittikleri Van’da bir kısım insanların kendilerine başvurduğunu, kendi anneannelerinin veya babaannelerinin de ermeni olduğunu söyleyip kendilerini bağrına bastığını filan anlattı. Daha önemlisi, nüfus kaydını değiştirmiş olmakla birlikte halen ermeni olduğunu ve Hıristiyan olmak istediğini söyleyenlerin de kendilerine başvurduğunu ifade etmiştir. Buraya bir soru işareti koymakta fayda vardır.

         Gelelim asıl konumuza… Doğu Karadeniz’de 1924 nüfus mübadelesi sonrasında Hıristiyan ve Rum kalmamıştır. Tıpkı 1915 zorunlu göçü sonrasında Doğu Anadolu’da Ermeni kalmadığı gibi… Bu sebeple, Doğu Karadeniz’in ahalisi tamamen Türkçe konuşan Müslüman Türklerden teşekkül etmektedir. Bölgenin akıbeti ile ilgili bir kuşkuya hiç gerek yoktur. Ama bölge halkında Müslüman Türk olma bilincini artırmakta yine de fayda vardır.

         Türkiye AB’ye girse ve Yunan vatandaşları Türkiye’den istedikleri gibi mülk edinme hakkına kavuşsa bile, nüfus artış hızı düşük Yunanistan’ın Doğu Karadeniz’e insan yerleştirerek eski kültürü burada yaşatmada başarılı olabileceği düşünülemez. Buna karşılık, aynı hakkın bize verilmesi halinde, Yunan adalarından başlayarak bir Türk yayılması ve yerleşiminin gerçekleşeceğini tahmin etmek zor değildir.

         Daha geniş bir tarihi ve coğrafi perspektiften baktığımızda, konu daha güzel anlaşılabilir. Müslümanlar Avrupa’ya iki yerden müdahale ettiler ve orada yerleşmeye çalıştılar. Bunlardan biri Endülüs Medeniyetinin bir dönem hayat bulduğu ispanya, diğeri de Osmanlı’nın hüküm sürdüğü Balkanlar’dır. Avrupalılar güçlendiklerinde, İspanya’daki Müslümanları katlederek, oradaki İslam izlerini neredeyse tamamen sildiler. Osmanlı’nın zayıflamasıyla, Balkanlar’dan Türkleri geri püskürttüler ve burayı da büyük oranda tekrar Hıristiyanlaştırdılar.

         Türk tarihinde İlay-i Kelimetullah (Allah’ın Adını Yükseltme) ülküsü ve mücadelesi sürekli devam etmiş, her gidilen yerde camilerle ve ezanlarla bu ülkü hayata geçirilmiştir. Karşı taraf da fırsat buldukça, kaybettiği yerleri geri almaya çalışmışlardır. Bu bilgiye ve bilince sahip olmakta çok fayda vardır.