Zulüm, insanın bilerek, isteyerek başkasının ruh ve bedenine acı yapmasıdır. Merhametsiz kalplerde gelişir. Kaynağı ise hırs, haset, kın ve menfaat duygusu gibi bütün hayvanı ihtiraslardır. İnsanlığın tarihi, büyük zalimlerin binlerce ürpertici tablosunu ortaya koyuyor. Ancak zulüm denen canavarı büyük küvet ve devlet sahiplerinin varlığın da tanımak kendimizi aldatmak olur. Gerçekte hepimizin etrafı halka halka zalimlerle çevrilmiş bulunuyor. Sade Neron zalim değil, baba mirasının bütününü eline geçirmek için tuzak kuran kardeşte zalimdir. Yalnız devlet zalim değil, hayatı karartan kadında zalimdir. İsa peygambere ihanet edip Romalılara bildiren Yehuda kadar, belki ondanda fazla günahsız gönülleri her gün zehirleyen yayınlar, gazeteler ve radyolarla televizyonlar da zalimdir. Bizi yakından kuşatan bu zalimler, insanlığın tarihini çerçeveleyen ünlü ve büyük zalimlerden yüz defa daha tehlikeli ,çok daha zararlıdırlar…

Bizi en yakından çevirip ruhumuzun derinlerine saplanan zulümler, dostun,evladın ve kardeşin yaptıklarıdır. Ruhumuzun derinlerinde bizimde farkında olmadan kendimize yaptığımız zulümse, kurtulamadığımız hasetten, kalbimizi parça parça bölen fitneden, aklımızı sanki zehirli bir rüzgarla bizden uzaklaştıran harslardan doğmuş olanıdır. Evimizde zulüm, şehrimizde zulüm, dünyamızda zulüm doludur. Sanki bu alem hiç dinmeyen zulüm yağmuru altında bulunuyor. Hayatı tahammül edilmez yapan budur…

Şehirleri insanlara, sert ve çekici kokularla büyüleyici karanlık bir zindan yapan batı medeniyeti, binlerce esirin emeğiyle dünyanın çocuklarını eğlendirici oyuncaklar hazırlayan büyük zulüm cihazıdır. İnsana saygının azaldığı devrimizde alışveriş münasebeti de bir zulüm münasebeti haline gelmektedir. Hepsinden ziyade bizi kurtardığını söyleyen eller bize zulmediyorlar; Devletliler, servetliler,küvetliler…

Zulmü yaratan sevgisizliktir. Sevmeyen insan, her zaman canavarlığını yapabilen zalim bir varlıktır. Aşkın meyvesi ise, alemleri doldurup taşmak isteyen merhamettir. Aşkı olmayan, varlığına düşmandır. Dünyamızı huzursuz, hayatı çekilmez yapanlar, bu düşmanlardır. Düşman her yerde bulunur. Evimizde, etrafımızda, büyüklerimizin olduğu kadar küçüklerimizin arasında,hatta mabette bile düşman doludur. Medeniyet,kılıcın düşmanlığını menfaat alışverişiyle maskelemiş bulunuyor…

Sevgiyle idare etmeyen amir ve idareci de,idare ettiği insanların hayatına zehirler saçarak er geç nefretin çukurunda boğulmaya mahkumdur. Yeryüzünün gerçek fatihleri kalpleri kazananlardır…

Atilla ve İskender kendilerinin ve bütün insanlığın düşmanı idiler. Dostluğun Allah’da ki kaynağını elde eden Mevlana ise ebediyen bütün insanlığın dostu olarak kalacaktır. Zamanında onu kahretmek isteyen ulema denen guruh, önce kendilerinin ve cemiyetlerinin, sonrada bütün insanlığın düşmanı oldular. Mevlana’dan bize kalan ebedi sönmeyecek aşk güneşi, öbürlerinden kalan ise taassup denen ve dini düşmanlık haline koyan zehirleyici bir leştir. Onlar şimdi dini, siyaset meydanında maskara ediyorlar. Din adamının devlet ve menfaat hırsları, İslam’ı asırlarca kahreden musibet oldu. Bugün İslam diye elimizde kalan mendur bir düzenin içine yerleştirilmiş menfaat ve vicdanlara tahakküm cihazıdır…

Artık Allah sevgisini mabette bulamıyorsunuz. Sade jimnastik yapanları korkularından kurtaran alışkanlık haline getirilmiş beden hareketleriyle, aynı jimnastiği yapanlara karşı taşıdıkları kin ve nefrettir, düşmanlık duygusudur. Bu duyguların hiç biri ruhu Allah’a götürmüyor, hiçbir düşmanlık insanı Allah’a ulaştırmaz. İçteki düşmanlıkla ibadet yapılmaz,lanetler ve beddualar Allah’a gitmeden yıkılıp sahibine çevriliyorlar. Yalnız aşk yoluyla Allah’a ulaşılır. Yeryüzünü dolduran değişik çehreli düşmanlardan insanlığı kurtarmanın tek yolu,her insanı kendi içinde ki düşmandan kurtarıcı kalp aşıkı yapmak,kendi içinde ki düşmanın pençesinden kurtarmaktır. Gerçek din yolu budur ve ancak bu yolda yürüyerek insanlığın kurtuluşu gerçekleşecektir….

Bu aralar sık sık yapamazsam da, eski okuduğum kitaplarla arkadaşlığımı onlara tekrar hatırlatmam adına ziyarete giderim….

Geçen akşam kütüphanemde ki kitaplardan bir kaçını ziyaret ettim! İçlerinden bir tanesi olan “Kültür ve Medeniyet” isimli Nurettin Topçu ya ait olan kitabı açar açmaz ,karşıma “Zulüm ve Düşman” isimli  1974 tarihli “Hareket Dergisinde” yazdığı yazı geldi…Dünden bugüne değişmeyen, meselelerimizin kaynağını oluşturan insanın kendisine ve çevresine ettiği zulmü konu alan bu makalenin, sadece altını çizdiğim yerlerini sizlerle paylaşmak istedim!

Yazı haline gelen düşüncelerimde, olumlu düşünmeyi, olumlu kelimeler kullanmayı şuur altım bana sürekli dikta eder! Fakat bu kadar olumsuzluğun için de, zaman zaman da olsa sizlere ve kendime haksızlık ederek bu düşüncelerimin dışına çıkabiliyorum işte! Ama sizde biliyor ve inanıyorsunuz artık karşımızda inkar edilemez gerçekler dururken nasıl olumlu yazılabilir ki!..

Son cümle olarak; iyiliğin karşılığının kötülük olamayacağı gerçeğinden hareket ederek, bu yazımın karşılığı da sanırım hedefine ulaşmış ve anlaşılmış olmuş olsun…

Görüşmek üzere, Allaha emanet olun…