Her hangi bir siyasi partinin hassasiyeti değil,Türk Milletinin ve Devletinin hassasiyetleri üzerine yazı yazmaya çalışan birisi oldum bugüne kadar…. Bizim hassasiyetlerimiz; milli şuurdan kaynaklanan ve en ileri kişisel duygularımla beslenen bir hassasiyettir…

Rahatımızı kaçıracak şekilde meselelere yaklaşmamızın tek ve geçerli nedeni, inandıklarımız etrafında yazı yazmamızdır. Bir düşünürün söylediği gibi “kararlılık insan iradesini uyandırma zilidir” İşte, ben de düşündüklerimi sizlerle paylaşırken, beni harekete geçiren o şuura hep minnettar olmuşum!

Bunu yapacağım, şunu yapacağımdan bahsetmeden, yaptıklarımızdan bahsetmek daha ahlaki değimlidir? Hem yapacağım edeceğim diyen birisinin yaptıkları yok denecek kadar azdır da!

Ülkemizin iç meseleleri,idari ve toplumsal sorunları, her gün biraz daha dibe vuran insanımızın ahlaki durumunun doğurduğu bunalımlar ortada dururken bizim al gülüm ver gülüm babından yazılar yazmamız zaten düşünülmemeli!... Ben soru soruyorum, bütün bunlar doğrumudur ya da yalan mıdır diye?

Ben kolay olanı seçebilirdim. Bu soruları sormak ve irdelemek yerine başka şeylerin hesabını yapar hem de çok rahat ederdim! Üstelik “önce tanıdık, şimdi seçelim(mi?)” yazım üzerine yorum yazan ama sizler tarafından maalesef okunamayan yorumlarda ileri sürülen “bu yazıyı yazmak için kaç para aldın” türünden aşağılık eleştirilere muhatap olmaz hem de o ahlaksızca yorumu kaleme alan her kimse onun günahına da vesile olmazdım!

Uzun zamandır yazdıklarıma ve onlara gelen yorumlarla ilgili eleştiri ve övgülerin genel de doğru okunup anlaşıldığı kanaati oluşmadı bende, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum… Her birimiz kafamızda oluşturduğumuz şablonlarla yazıyı okuyup ona göre hüküm verme telaşı içerisindeyiz…”okuru çok iyi okumadan yazanın yazdığı okunmaz “ prensibi her ne hikmetse her yazımda delik deşik ediliyor!

Bir kez daha ifade etmeme müsaade ediniz… Ben hakikatleri, hakikatlerim içinde aramayı gaye edinmiş ve ona göre sizlerin huzurunuza çıkmış bir kardeşinizim. Bu durumu anlamak istemiyorsanız, doğrusu bu benim sorunum olmaktan öteye okuyucunun anlama ve idrak etme zorluğu içinde olduğunu göstermektedir. Açık seçik yazıyorum “girift” ifadelerden oldum olasıya kaçmaya çalışıyorum her yazımda…

Bu tıp düşünceler beni yolumdan döndüremez onu en baştan söyleyeyim. Kendime olan inancımı asla bu tür sıradan düşüncelere kurban edecek birisi değilim. Hem ben bugüne kadar körü körüne hangi olumsuz yazıyı yazdım ki? Her yazım düşünülerek ve Ülkemizin gerçeklerini dile getirmek, çözüm yolları bulmak noktasında yazılmıştır. Yerel anlamda ki yazılarımda objektif kriterlere riayet edilerek kaleme alınmıştır tarafımdan…

Aslında ben biliyorum, insanımız benden eleştirilerimi yazmamı beklediklerini, fakat zülfü yâre dokunduk mu, hani bizim iltifatımız diye bu sefer eleştiri oklarını tarafıma yönlendiriyorlar!

Ben sesimizi yükseltmeden sözümüzü yükseltelim diyorum. Biliyorum ki, yağmurlardır büyüten yaprakları, gök gürültüleri değil…

Belki içinizden büyükçe bir bölümünüz ,iktidarı ve onun icraatlarını eleştirmememi isteyebilir yazdığım konular hoşuna gitmeyebilir….hatta diş bileyebilir.Hatta hatta şunu da söyleyebilir “sen bir kamu kurumunda çalışan birisisin,senin iktidarı ve onun icraatlarını eleştirmek ne haddine!” diye…O düşünce de olan sevgili dostlarıma bir kıssa ile cevap vererek yazımı nihayetlendirmek istiyorum!

Süfyan-ı Servi Hazretleri dünyalık elde etmek için devlet adamlarına yakın duran, onların hizmetlerine koşan birine bu halden uzaklaşmasını, dalkavukluğu terk etmesini tavsiye etti. Adam “o zaman ailemi nasıl geçindiririm?” diye sorunca Süfyan-ı Servi dedi ki; “Sübhanallah! Kendisine isyan ettiğin hallerde bile rızkını kesmeyen Allah, kendisine itaat ettiğinde mi rızkını vermeyip kesecek?”

Görüşebilmek ümidiyle, Allaha emanet olun…