Toplumumuzda nice insanlar var günlerce aylarca hatta yıllarca bir izdiraptır yakar yüreklerini. Anlatamazlar dertlerini. Doğrusu bizde paylaşmak istemeyiz onların o sıkıntılarını. Zaten bize ne onlardan, onların sıkıntısından.

Nasılsa ateş düştüğü yeri yakıyor ya. O zaman ne yani dert edeyim. Tasa edip kendimi zevkten, neşeden izine ayırayım. Eğer ben ve ailem mutluysam gerisi bana ne canım… Deme mantığı ne kadar insani bir anlayış. Doğrusu tartışmaya açık bir konu.  Söylem olarak tabiî ki insani ve İslami bir düşünce bu olamaz dediğinizden ve bu şekil düşündüğünüzden eminim.    Dedik ya sadece söylem. Oradan ötesi boş. Sözden ve sadece düşünmeden öte bir şey yok.

Oysaki düşüncemizi şekillendiren örfümüze, ananemize kaynak teşkil eden dini celili İslam’ın temel öğretisi bu değil. Bir insani öldürmek bütün insanlığı öldürmek, bir insanın yaşamasına vesile olabilmek ise bütün insanlığın yaşmasına eşdeğer olarak değerlendirilmiş.

Bundan on dört asır evvel insanı ön plana çıkaran bu dini iletiyi kavrayabilme ve yaşamımıza uygulayabilme noktasında ne kadar başarılıyız acaba. Bir düşünmek lazım.

Eğer dünyada ve benim ülkemde organ nakli yapılsın mı yapılmasın mı tartışmaları yapılıyor ise o zaman bizler halen daha İslam’ın şartı beştir Beni cennete götürmeye yeterlidir diye düşünüyor isek ziyandayız.

Ve bu şekilde düşünme ile kendimizi aldatmadan öteye geçemeyiz. İnsan yaşam formatı itibariyle sosyal bir varlıktır. Yaratana ve yaratılana karşı görevleri vardır. Bu yönüyle yardımlaşma ve nimetlerin paylaşılması zorunluluğu vardır. Hele hele ihtiyaç sahibi olan kişiler konu odluğunda ise bu paylaşım kaçınılmazdır.

Buradan bir konuya hem de önemli bir konuya değinmek istiyorum. Bütün insanlığın gönül yarası olduğu kadar toplumumuzun da ilgilenme noktasında sınıfta kaldığı bir konu.

Evet, maalesef ülkem insanının%13 sakat ve engellidir. Yaklaşık yedi milyon insan eder. Bu bizim insanlar nezdinde insanlığımızın ve yaratıcımızın katında Müslümanlığımızın ve kulluğumuzun değerlendirilmesi için bir imtihan vesilesidir.      

Bizim için önemli olan bu durumu bir acziyyet değil de dünyada geleceğimizin, ahirette akıbetimizin mutlu ve huzur içerisinde olmasını istiyor isek iyi değerlendirmeli ve duygudaşlık yapmak suretiyle bir yaklaşım sergilemektir.

Ama ne yazık ki sakat insanlara yaklaşımımız adeta bir oyuncak mantığı içinde olması düşündürücü olduğu kadar vahim neticeler getirdiği de bir hakikattir. Onlara adeta imalat hatası bir urun mantığıyla yaklaşmak ve küçümsemek, iki kere ikinin dört ettiği neticesi ne kadar kesin ise o insanların hafife alınması da insanı dinden ve insanlıktan çıkarma gerçeği de o kadar hakikattir.

Körün birine demişler ki sana bir anlık müsaade edilse ve isteğin ne ise gerçekleşeceğini bilsen ne istersin dediklerinde o, bütün insanların benim gibi kör olmasını isterdim cevabını verdi. İlk anda bakıldığında yahu ne sadist insan olduğu akla gelir. Ama ona nedeni sorulduğunda derki evet tabiî ki benim ilk isteğim gözlerimin açılması olurdu ama gel gör ki insanların bana ve benim gibi insanlara yaklaşımı beni bu şekil bir düşünceye sevk etti.

Sadece bizin âlemde nasıl bir yaşam olduğunu algılamaları için böyle bir dilekte bulunurum.

Onun için yaratılanı sevelim yaratandan ötürü.

Zaten inanıyor isek yaratılana saygı duymama gibi bir lüksümüz olamaz. Bütün insanlığı sevmede özgürüz Bizim gibi olmayan, düşünmeyen, yaşamayan insanları sevmede ketum olabiliriz. Ne var ki müslümanın müslümani sevme durumuna gelindiğinde ise, işte orada sevgide de saygıda da mecburuz. Buradaki ölçümüz de kelimei tevhidi dil ile söylenip kalp ile tasdik edilmesidir.

Dili soyluyor fakat kalbi onaylamıyor değerlemesini biz yapamayız

Zira bir şahabı savaş esnasında daha önce müşrik olup ta kelimei şahadet getiren birisini öldürdüğünde peygamberimiz ona, neden onu oldurdun şahadet getirdi ya.

Ya rasulellah kalbinden söylemedi dediği zaman. Nerden bildin kalbimi yardında baktın mı demesi bizim için manidardır.

 Sakatlıklar çeşit çeşittir. Yüce mevlam öyle bir hale duçar olanlara ve yakınlarına sabır versin.

 Süleyman’da onlardan biri. Eminim Süleymanlar çok. Herkesin bir Suleymanı var muhakkak Ya kardeşi ya akrabası yâda vs vs.

Belki bu yazımın bu konuyla olması işte bizim sulika (sulika diyorum köyde küçükten beri bu isimle anılır, ilgi çekmesi için başlıkta bu ad olacak)ve tüm sulikalardan ötürü.

 Süleyman 1994 senesinde Bingöl de şanlı vatanımızı korumak için canını ortaya koyup mücadele ediyor. Yanında iki arkadaşı şehit oluyor ve belli bir müddet onlarla ayni mevzide kalıyor. Zaten şok halinde olan bizim sulika orada daha sonra zaman zaman tekrar edecek psikriyatık sorunları başlıyor.

Ondan sonra nereye gidildiyse suleymana kız verilmedi, onunla gezilmedi sokakta yürünülmedi geziye, düğüne beraber alınmadı. Sadece onunla oturduğum için ayıplanırım diye onunla bir masada oturulmadı.

 Bunun yanında insanlara kan kusturanlar topuktan atanlar vuranlar, kıranlarla gezmeyi itibar sayanlar Suleymanları toplumdan hep dışladılar. Eğer buğun Suleymanlar sorunlu yaşıyor veya elan yaşama sanslarıda yok ise bu birazda bizim sorumsuz oluşumuzdandır.

Evet, maalesef karıncayı incitmeyen saygıda kusuru olmayan müstesna bir insan Suleyman. Ve Süleymanlar Ama kaderin cilvesi damgayı yedi ya yüzleri gülmez oldu. Ve şu an Süleyman kardeşimiz mecnun bir halde evinden kaçmış 15 gündün haber yok nerdedir belli değil Belki sağ belki ölü ama nerde.       Ve evde onu gözyaşıyla bekleyen aile efradı. Anne babası. Hepsi bir hüzün içinde günlerce bekleyip dürüyorlar. Şoyle bir anlık kendimizi onların yerine koyalım. Suleymanın ve tüm Süleyman ve ailelerinin yerine. O aman belki onları masamıza alıp, aşağılık düşüncesine kapılmadan utanmadan gururla çay içeriz sohbet ederiz, Onlarla gezeriz. Zira onlar zavallı insanlar değiller aksine zavallılar onları küçümseyen dar kafalılar ve onlarla ilgilenmeyenlerdir.

Allaha emanet olun. Suleymanlar üzülmesin. Onları kazanalım lütfen!

Editör: HABER MERKEZİ