Faruk ÇAKIR'ın kaleminden...
 
Geçen haftanın büyük bölümünü (23-26 Mart 2016) bir vesile ile ziyaret ettiğimiz memleketimizde; Çayeli ve Senoz Vadisi’nde geçirdik.

Daha önceki ziyaretlerde olduğu gibi bu defa da hemşehrilerimizden şikâyetler, talepler ve temenniler dinledik.

Bir bütün olarak Karadeniz zaten yeşilliğiyle meşhurdur. Ama Rize ve ilçeleri, arazi yapısı sebebiyle daha da farklı ve güzeldir. Ancak her güzelliğin bir ‘nazar bozucu özelliği’ de vardır ve bu Rize için toprak kayması ve seller demektir. Türkiye’nin en çok yağmur alan ili olan Rize, aynı zamanda sel ve toprak kaymaları ile de meşhurdur. 

Geçen yılın sonunda (11 Kasım 2015) başta Çayeli Senoz Vadisi olmak üzere bazı vadi ve köylerde çok ciddî toprak kaymaları ve sel felâketi yaşandı. Öyle ki, vadideki bazı köylerin yolu ancak 3 hafta sonra ulaşıma açılabildi. Dolayısıyla köylerde yaşayanlar ilgisizlikten dolayı şikâyetçi oldular. O günlerde bu meseleler tartışıldı. Hatta, “Rize’de bir köy kayıyor: 60 ev tehlike altında” başlıkla haberler yayınlandı. (Hürriyet, 3 Aralık 2015)

Sel felâketi yaşandığı günlerde köyümüzde bulunan komşularımızla sürekli haberleştik ve sıkıntıları gündeme taşımaya gayret ettik. Hadisenin ilk günlerinden “Ölü ve kayıp yok” denilerek gerekli ilgi gösterilmedi ve yaşanan felâketin büyüklüğü tahmin edilemedi. Felâketten sonra ilk defa Senoz Vadisi’ni ve köylerini görmek bu vesileyle nasip oldu. Aradan 4 ay geçtiği halde yaralar hâlâ taze. Felâketin izleri silinebilmiş değil.

Tekrar hatırlatmakta fayda var: Hakikaten büyük bir sel felâketi yaşanmış. Bilhassa yollarda çok büyük tahribat var. Toprak kaymaları sebebiyle bazı çay tarlaları toprak altında kalmış, köylü mağdur durumda. Sel felâketi, Senoz Vadisi’nin sahile uzak olan köylerinde daha fazla etkili olmuş. Bunun yanı sıra Rize’nin başka vadilerinde de benzer felâketler var. Bunların tamamına bir anda el atmak elbette mümkün değil. Tamir ve bakım çalışmaları var, fakat; aradan 4 ay geçmesine rağmen yapılanın çok daha fazlasının yapılmış olması icap etmez miydi? 

Meselâ, Çayeli’nden Kaptanpaşa Köyü’ne çıkış istikametinde bazı noktalarda [Kalaycı’nın karşısında] asfalt yolun bir şeridi dere tahribi sonucunda tamamen kopmuş, sele karışmış. Yola işaret ve ikaz levhaları çakılmış ve henüz tamir edilmemiş. Yukarıya doğru çıktıkça bazı köy yolları 20 yıl önceki haline dönmüş vaziyette. Meselâ, Ormancık Köyü ile Başköy yol ayrımı yaklaşım noktası bu durumda. Hatta, Ormancık Köyü’nde bir iki evin yolu toprak kayması sebebiyle halen kapalı. 

Bunun yanında vadide yapılan işler de var. Meselâ, Kaptanpaşa Köprüsü tamamlanmış durumda. DSİ’ye ait dozer, Yenice Köyü deresinde yol çalışması yapıyor. Aynı şekilde DSİ’ye ait kamyonlar yolların tamiri için dolgu taşı seferleri yapıyor. Bu çalışmalar güzel, ama daha fazlası yapılmak durumunda. 

Akıl karıştıran başka bir durum da, devlet imkânlarının adil şekilde dağıtılmamış olmasıdır. İddiaya göre bir kişinin evini sağlama almak için, bir köyün ihtiyacından daha fazla yatırım yapılmış. “Doğru mu yanlış mı belgesi var mı?” bilmem, ama Çayeli’ndeki çay ocaklarında bu meseleler konuşuluyor, tartışılıyor.

“Türkiye’nin bunca meselesi varken, Senoz Vadisi’nden bize ne?” diyenler olabilir. Senoz Vadisi’nde yaşananlar hal ve gidişe bir ayna olarak görülmeli. Biz Senoz Vadisi’ne gidebildik, sel felâketinin yaralarını yerinde gördük, hemşehrilerimizi dinledik ve dertleri gündeme taşıdık. Başkaları da gördükleri yanlışları, hataları dile getirsin ve Türkiye’yi idare edenler de tamamını görüp değerlendirsin, çareler üretsin. “Senoz Vadisi dertli, başkaları sefa sürüyor” demiyoruz. Dertlerimizi anlatalım ve idarecilerimizden çare üretmelerini talep edelim.

Daha yazacak ve anlatacak çok şey var, ama nasipse başka zamana...

 

 

 

Editör: HABER MERKEZİ