İlyas GÜR 

Tema Vakfı Rize Şube Başkanı Nevzat ÖZER 22 Mayıs Dünya Biyoçeşitlilik Günü nedeniyle yaptığı açıklamada; zengin biyolojik çeşitliliğe sahip olan Karadeniz vadileri üzerinde 62 adet HES projesi yapılmak istenmesi ve inşasına başlanan dört projenin daha şimdiden yarattığı tahribatla bölgeyi nelerin beklediğini açıkça görmekteyiz. Ormanların, yeşilin yerini kızıl kumlara dönüştürmek isteyen zihniyetlerin karşısında olacaklarını belirten Özer; “İngiltere’den, Hollanda’dan, onlarca Avrupa ülkesinden daha fazla bitki türüne sahip bir bölgede son derece riskli enerji projeleri için ÇED Raporu bile istenmemesini anlamak mümkün değildir”

Türkiye, dünyanın çok az yerinde rastlanır bir ekosistem çeşitliliğine ve gıda ile tarım için önemli genetik çeşitliliğe sahip olduğunu ve Avrupa kıtasının tümünde bulunan bitki türlerinin sayısı yaklaşık 12.000 iken, sadece Türkiye’ de saptanmış bitki türü sayısı 9.000’ olduğunu belirten ÖZER; “ Bunun yaklaşık % 33’ü yani 3.000 civarındaki kısmı ülkemize özgü endemik türlerdir. (Endemik tür : Belli bir bölgeye özgü başka hiçbir yerde bulunmayan türdür.). Bu rakam Avrupa Kıtası’nın tümünde 2500’dür.  Bu istisnai derecede yüksek endemiklik düzeyi, Türkiye’ye bu türlerin, özellikle de dünyanın büyük bölümünün bağımlı olduğu tahılların türetildiği yabani türlerin korunması, tehlike altına girmemesi veya yok olmaması konusunda daha da büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Zira günümüzde 15 bitki türü, dünya nüfusunun %90’ını beslemektedir. Ve sadece buğday, pirinç ve mısır dünya tahıl üretiminin 2/3’ünü oluşturmaktadır. 

Pek Çok Bitki ve Hayvan Türünün Yabani Ataları Türkiye’de Doğal Olarak Yetişir

“Anadolu kendi başına ayrı bir kıta değildir. Ancak, sanki ayrı bir kıtaymış gibi, büyük bir kıtanın sahip olabileceği tüm biyolojik çeşitlilik özelliklerine sahiptir. Üç ayrı kıtanın kavuşma ve geçiş noktasında bulunan Anadolu, geçmişteki farklı Jeolojik Devirler boyunca, kendisini çevreleyen üç kıtada yaşayan çok çeşitli canlı türleri için, kötü çağlarda “sığınak”, iyi çağlarda da “dağınak” görevini üstlenmiştir. Bu nedenle Anadolu, hem tür çeşitliliği hem de genetik çeşitlilik bakımından oldukça zengin bir konumda bulunmaktadır. 

Doğu Karadeniz Bölgesi Hidroelektrik santrallerinin tehdidi altında

Doğu Karadeniz Bölgesi Türkiye’nin doğa koruma açısından en önemli bölgelerinden birisidir. Kıyı çizgisinden başlayan dağlar kısa bir mesafede Kaçkar zirvesinde 3930 m. ye kadar çıkar. Ayrıca bölgede 2500 m. nin üzerinde çok sayıda zirve bulunmaktadır. Derin vadilerdeki çok sayıda akarsu ve mevsimsel dere şelaleler yaparak denize ulaşmaktadır.

Dağların, derin vadilerin yarattığı çok geniş çeşitlilik gösteren iklim şartları çok özel ve farklı habitatlar oluşturmuştur. Doğal yaşlı ormanlar, ormangülü çalılıkları, alpin çayırlıklar, sarp kayalıklar ile göl ve akarsu kenarlarında sayısız ekosistemlere sahiptir. 

Bölgede 450’si Türkiye genelinde nadir 2500 bitki türünün varlığı saptanmıştır.

Bölge faunası çok önemli hayvan türlerini içermektedir. Bozayı, çengel boynuzlu dağ keçisi karaca, geyik, Kafkas Ur Kekliği, Hopa Engereği, çeşitli alabalık türlerinin yanı sıra Deniz Alası, Kafkas Arısı gibi ekonomik önemi çok büyük olan türler, çok sayıda kelebek taksonu yaşamanı bu bölgede sürdürmektedir.

Bütün bu özellikleriyle dünyada korumada öncelikli 200 ekolojik alandan biri olarak gösterilmiştir. Bölgeye bu özelliği kazandıran ise; binlerce bitki türüne ve yaban hayatına ev sahipliği yapan  Fırtına, Senoz, Hemşin,  İkizdere, Çağlayan gibi derin vadilerdir.

Zengin biyolojik çeşitliliğe sahip bu vadiler ne yazık ki hidroelektrik santralleri  tehdidi altındadır.  Sadece Rize’de 62 adet HES projesi gündemdedir. Girilmedik vadi,  kullanılmadık dere bırakılmamaktadır. Akarsular dağlardan sahile kadar birbirini izleyen iletim hattı (tünel) -santral şeklinde kullanılmak istenmektedir. Dere yatakları susuz bırakılmaktadır. Ekosistemlerin temel unsuru olan su dere yataklarından uzaklaştırılmaktadır. 

İnşaat çalışmaları başlayan 4 HES Projesi, daha şimdiden yarattığı tahribatla bölgeyi nelerin beklediğini göstermektedir.

Çevre Etki Değerlendirmesi ÇED Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle 50 megawattan küçük santrallere ÇED Raporu alınması zorunluluğunu kaldıran kararı  Senoz, Fırtına, Çağlayan, İkizdere  ve benzeri konumdaki mikro ekosistemler için tehdit oluşturmaktadır. 

İngiltere’den, Hollanda’dan, onlarca Avrupa ülkesinden daha fazla bitki türüne sahip bir bölgede son derece riskli enerji projeleri için ÇED Raporu bile istenmemesini anlamak mümkün değildir.

D.Karadeniz Dereleri ve içinde bulunduğu alan korunmadığı taktirde; 

Bölgenin en önemli özelliği olan suyun miktarı ve akış hızı santrallerin yapılması ile kesilip, dere yatakları susuz kalabilir veya ekosistemin ihtiyacını karşılayamayacak kadar azalabilir,

Suyun yetersizliği ekosistemde diğer canlı türlerini de etkileyecek şekilde zincirleme zararlar oluşturabilir,

Yol yapımı ve inşaat faaliyetleri erozyonu ve heyelanları tetikleyebilir, çok sayıda ağacın kesilmesi gerekebilir,

Elektrik iletim hattı direkleri çevreye zarar verebilir,

Canlı ve cansız tüm varlıkları ile doğal bir peyzaja sahip bölgenin yapısı bozulabilir, bölgenin hızla gelişen eko-turizm potansiyelini  olumsuz yönde etkileyebilir. 

Projeler vadi de  sosyal yaşam ve kültürel yapıyı etkileyebilir. Tulum, horon, geleneksel yaşam, coğrafyanın getirdiği zorluklar, bozulmamış doğa,  “dere kültürü”’nün özgünlüğüdür.  Kurutulmuş bir dereye nasıl türküler söyleneceği, altından su akmayan kemer köprülerin ne anlama geleceği sorgulanmalıdır. 

22 Mayıs Dünya Biyoçeşitlilik Gününün kutlandığı bu günde; Çevre ve Orman Bakanlığı ve Enerji Bakanlığını Doğu Karadeniz Bölgesi için verilen HES izinlerini yeniden değerlendirmeye, dünyanın dikkatini çeken bu bölgenin yok edilmesine engel olmaya davet ediyoruz” dedi.

Editör: HABER MERKEZİ