Türkiye’de neredeyse her şehrimizin bir kurtuluş günü vardır ve bu günleri yıllarca bıkmadan usanmadan komediye dönüştürerek kutlamaya devam ederiz. Gururlanarak, düşmanı nasıl alt ettiğimizi anlatırız. Hele Ruslardan kurtuluş törenleri tam bir saçmalık. Çünkü bizler Ruslarla hiç savaşmadan, Rusları hiç kovalamadan, tabiri caizse hiç kurşun sıkmadan kendileri çekilip gitmiştir. Nasıl olurda onlarca senedir Rusları şöyle kovduk, şöyle mücadele ettik gibi saçma sapan laflar edilir, anlamak mümkün değil.

Anadolu’daki bin yıllık tarihimizde belki hiç işgale uğramamış olan şehirlerimiz sadece bir iki seneliğine işgal altında kaldı diye yıllarca nesillere düşmanı nasıl yendiğimiz neden, niçin anlatılır ki.

Peki ya kaybettiklerimiz? Kaybettiklerimiz neden hiç anlatılmaz yâda çok az bahsedilir? Musul, Kerkük, Üsküp, Batı Trakya, Batum, Tebriz, Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu’da kaybettiğimiz onlarca şehir niçin anlatılmaz? Hala elimizde olmayan bu şehirler, memleketler, bölgeler, öz be öz Türk vatanının bir parçası olan o güzelim şehirler niçin gündem dışında kalmıştır?

Bizler Osmanlı torunları değil miyiz? Osmanlının mirasına sahip çıkmayacak mıyız? Anadolu coğrafyasına sıkıştırılmış bir Türkiye bizim için yeterlimidir? Mirasa böyle mi sahip çıkacağız? Yoksa mirasyedi miyiz?

 Uzun süredir bizim elimizde olmayan, lakin bin yıllık vatan toprağı olan aslında biz olan o güzelim topraklarımız ne haldedir, ne durumdadır, düşünüyor muyuz? Oturmuşuz hala kurtuluş günleriyle uğraşıyoruz. Hem devleti yönetenler, hem de halkımız bu konuda vebal altında. Kurtuluş günleri için onlarca emek, zaman para harcanıyor. Gereksiz yere harcanan bu israfın yerine yüzü bize dönük, gözümüzün içine bakan bu vatan toprakları için bir şeyler yapsak olmaz mıydı? Gidip alalım demiyorum elbette. Fakat ilgine biliriz, Türkiye o kardeşlerine sahip çıkabilir. Büyük devlet örneği vererek, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları konusunda desteğimizi verebiliriz.

Fetih şenliklerinde tam anlamıyla evlere şenliktir. Hala aynı hikâyelerle avunup duruyoruz. Asıl hatırlanması gereken kaybettiklerimizdir. Hüzün geceleri düzenlemek ve kaybettiklerimizi hatırlamak lazım.500 sene önce kazandığımızı sürekli hatırlamak güzelde, ya kaybettiklerimiz. Unutulmaması gereken şimdi bizim olmayanlardır. Bize ait olup yitirdiklerimizdir unutturulmaması gereken.

Milli, manevi değerlere inanan bütün siyasi ve sivil kurumların üzerinde büyük bir tarihi sorumluluk düşmektedir. Hüzün programları yaparak, canımızın bir parçası olan bu memleketlerimizi sürekli gündemde tutmamız gerekmektedir.

Günümüzde büyük sıkıntılar çeken kardeşlerimiz için gündemi sürekli canlı tutalım. Türk Dünyası yetim kalmıştır. Sahip çıkabilecek bir el bekliyorlar. Tebriz’de Türküm demek sakıncalıdır. Kerkük perişan durumdadır. Doğu Türkistan kan ağlamaktadır. Maalesef bizim gündemimizde neredeyse hiç yoklar. Düzenli bir şekilde yitik topraklarımızı hatırlamak adına ülkemizin her yerinde programlar yapılması şarttır.

Türk milleti büyük olduğunu unutmadan, kafasını kuma sokmadan, şöyle etrafına bir göz atarak kendisine mazlum ve mahzun bakan gözleri görmeli. Tarihten biliyoruz ki su mutlaka yolunu bulur. Yeter ki suyun önünü açalım, kendimiz engel olmayalım. Gerisi zor değil. Suyun akışına kimse set çekemez.

Allah yar ve yardımcımız olsun…