Zihni derin ruhun şad, mekânın cennet olsun.

Rize ve Rizeli ‘ye çok büyük iyilikle göçtün bu dünyadan.

Eminim hadisi şerifin ifadesine göre faydalı ilminle bırakmış olduğun eser yıllardır Rize’nin yeşilliğine renk katıyor.

Vekil adayı olduğunda bütün bu iyiliğine rağmen seçilemediysen de mahlûk bilmese halik bilir kabilinden İnşallah. 

Yerin cennet olsun, her zaman duamız olmuştur.

Zaman zaman sinirlendiğimizde "kökü kaksun, ander da kaybana"  denilmesini nazarlık sayarsak, sen bizim için altının yeşili oldun.

Yani sana YEŞİL ALTIN dense yeridir.

 Rize'ye, Yeşil Rize diye sıfatlanması senin sayende oldu.

 …

Çay familyasının en kalitelisi Rize çayı oldu. Üzerine kar yağan dünyanın tek çayı olarak rabbimin bize lütfusun. Tüm olumsuzluklara rağmen rantabıllığın de kaliten gibi günden güne artıyor.

Her ne kadar siyasi söylemle bilmem "şu kadar çay, şu kadar zeytin şu kadar peynir, şeker alıyordu" denilse eminim daha çok karşılık bulman azlığındandı.

Malum serbest piyasada ürün az talep fazla olursa fiyatlar yüksek olur.

Yine de değerin gün geçtikçe artıyor. Böyle olunca da yaklaşık 80 yıldır her zaman Rize’mizin birinci gündemi olma özelliği harareti artarak devam ediyor.

Neden birinci gündem olmasın ki? Soframıza aş oldun. Çalışanımıza iş, düğünlerimize çeyiz oldun. Hastane, okul, cami, yol gibi her yerde yeşilliğinin her tonuyla gösterdin kendini.

Ülkemizin fiziki ölçekle en küçük, sosyal yaşam olarak da küçük sayılabilecek bir ilde devletin yaklaşık elli, özel sektörle birlikte irili ufaklı yüzün üzerinde fabrikanın dumanı tütüyor. Bu, şu demektir; vatandaşımız hem müstahsil olarak çayından hem de çayını nihai mamul haline getirerek işçi olarak çay fabrikasından kazanıyor.

Diğer bir güzellik de ÇAYKUR gibi ülke ölçeğinde hatırı sayılır büyüklükte bir KİT'in halen devlet eliyle yönetilmesidir. Cumhuriyet hükümetlerimiz ÇAYKUR benzeri birçok işletmeyi özelleştirirken biraz da hatırı sayılır siyasilerimizin eyvallah demeyişinden dolayı üretici olarak muhatabımızın devletimiz olması ayrıca büyük bir kazanımdır. İnşallah bu şekil devam etmesinden yanayız.

Bütün bu güzellemelere nazarlık olsun kabilinden elli yaş üzerindeki hemşerilerimizin hatırlayabileceği bazı olumsuzlukları da paylaşmak isterim.

 Hani haftada, belki 10 günde bir defa çay satabildiğimiz dönemler vardı. Bugün ortalama dört ton alım yapılan alım evlerine o zaman yirmi ton çay alımı yapıldığı ve bu çay yanmasın diye yapılan çalışmalar...

Güçlü olanın çayını kısa dönemlerde sattığı, adamı olanın fabrikadan çay nakliyesi için kamyonu torpille alabildiği dönemler. Neydi o dönemler...

Hiç unutmam, çocuktum, yanımda, alım evinde kantarcı sırası olmadığı halde öne alınmasını direten eksperin kantarcıyı milletin içinde tokatladığı. Bunun gibi nice kavgalar. Çayını satmaya gelenin ya eli ya beli boş gelmediği dönemler.

Konu Rize ve çay olunca siyasi malzeme olmadan da olmazdı tabii. Anlatılır birazda mizansenleştirilerek.

 Malumunuzdur, ÇAYKUR bağımsız kurum olmadan önce Tekel Bakanlığı'na bağlı bir birim idi.

Dolayısıyla Rize mv Rize'ye gelecekleri çay sezonuna rastladığında denilir ki; Rize’nin belli bölgelerinde biraz da bilinçli olarak çay alımı yapılmazdı, üretici tam isyan noktasına vekilinde Rize’ye geldiği aynı zaman dilimine rastlatılarak  siyasinin güya haberi yokmuş gibi hemen ferman buyururdu, o bölgeler çay satımı noktasında müthiş rahatlama sağlanırdı. Ve helal olsun vekilim seni seviyoruz. Siz olmasaydınız biz ne yapardık kelimeleri sıradanlaşıyordu.

Gitsin gelmesin o dönemler.

Burada çay üzerinden nemalanan STK'lara da değinmeden geçemeyiz.

 Evet, çayımızda eskiye nazaran müthiş iyileşmeler var. Milyonları cep eden STK'ların bu iyileşmelere katkısı nedir diye sorarsanız bir üretici olarak sıfır katkısı var. O kadar ki bunların varlığı bana göre tartışmaya açılmalı.

Bugün gözüme çarptı, bir billboardda Türkiye Ziraat Odası Genel Başkanı'nın üreticiye başarı dilemekten öteye hiçbir hatırlanma yok. Düşünün on binlerce üreticiden kesilen ücretler birkaç kişinin Karunlaşmasından öteye geçmiyor.

Üreticinin hakkını savunmada ne yapıcı söylemleri ne de olumsuzluklara dur deme gibi bir çalışma içinde değiller.

Çayda kota ve kontenjandan vaz geçilmesi, çay ithaline karşı durulması hiç şüphesiz üreticinin çok yararına olabilecek şeyler. Üreticiyi promosyon konusunda hak sahibi yapmaya, özel sektöre ezdirilmesine karşı durmaya köylü Mehmet ağadan farkları yok maalesef.

 Bir hususu daha paylaşmak istiyorum. Birkaç yıl öncesiydi çay parası ödemelerinin devlet bankalarından ödenmesi hususunda meramımı Cimer'e ve Tarım Orman Bakanlığı'na yazı yazdım. Gelen cevap olumsuzdu. Şimdi bakıyorum da ödemeler devlet bankalarından ödenmesi zorunlu hale geldi. O günden bu güne değişen ne oldu ki bu karar alındı sormak isterim.

Yazıma son verirken yine tekrarlamak istiyorum. Her şeye rağmen çay üreticisi olarak eskiye nazaran çok daha iyi yerlerdeyiz. Yeterli mi? Değil tabii. Daha iyi neden olmayalım?

Kurumu yönetenlere de selam olsun. Onlar da çay sezonunun en yoğun dönemlerinde üreticiyi rahatlatıcı önlemler alabilmeli. Yoksa çayın olmadığı kış aylarında herkes genel müdürlük ve yardımcılığı ve daire başkanlığı yapabilir. 6500 ek gösterge ile bir makama atanan parasal anlamda da oldukça iyi yerlerde olan Yeşil Altın’ın memur temsilcileri, sadece çayın kalitesi değil üretici olan çayı toplarken donu bile ıslanan Fadime teyzenin hakkını hukukunu görmezden gelmez.

 Bu konuda da çayın sivil savunucuları da zaman zaman üreticinin lehinde biz de buradayız diyebilmeli.

Çayı’nız bereketli kazancınız helal olsun. Yarınlarımız bugünlerimizden daha iyi olması dileğiyle.

Allaha emanet olun.