Yazıya nasıl bir girişle başlayacağımı doğrusunu isterseniz uzun süre düşündüm! Yazanlar için en zor tarafıdır yazının girişi ve sonuç kısmı!

Sanırım en güzeli Sevgili Dedemin;

“Nadanlar eder sohbet-i nadanla telezüz,

Divanelerin hemdemi divane gerektir” diye, sürekli terennüm ettiği Ziya Paşanın bu dizeleriyle başlamak...

Sohbet kültürünün bu cemiyetten gittiği çok oldu malumunuz! Bu işin son duayenlerinden olan Sevgili Dedem, eğer kendisini can kulağıyla dinleyenler oldu mu, sık sık bu şiire müracaat ederek memnuniyetini ifade eder.

Evet, uzunca bir girişten sonra, sanırım anlamışsınız yazımın konusunu… Bu yazı ne siyasi bir tahlile, ne bir hatıraya ne de memleketin her hangi bir sorununu yazmaya benzer! Çünkü mevzubahis olan kişi, Merhum Ahmet Feyzi Okumuş’un hayatta olan ve bu dünyada onu her özelliğiyle temsil etmesinin yanında, güçlü dimağı ve sorgulama melekeleriyle birlikte, kendisini tanıyanlar üzerin de derin etkiler bırakan değerli bir şahsiyet…

Dedem Necmettin Okumuş’u yazma fikri bende uzun zamandır var olan bir düşünceydi… Bugüne kadar hep erteledim ve nihayet yazmaya karar verince, doğrusunu isterseniz korku ile umut arasında gidip geldiğim bir serüvene başladığımı itiraf edebilirim.

Yazımda “Dedeme” atfettiğim mananın genişliğine ve derinliğine tam vurgu yapabileceğim kanaatinde değilim. Zira bu yazı, eksiklikleriyle beraber Dedemin hayatına dair ipuçları verme iddiasında mütevazı bir denemedir. Aslında bu kadar bile olsa çok önemlidir benim için ve okuyucu içinde olmalıdır…

Dedem gayet ciddi, bu ciddiyetin altında, sanki kendisine gözyaşı uğramaz hissi veren çehresine rağmen, yüreğinde gizli bir kıvılcım noktasının varlığını onu deşenlerce müşahede edilen bir insan...

Yaşanılan hayatın ve onun yansıması olan meselelerin daha derinine vakıf bir ruh halini her an görmek mümkündür Dedemde… Özellikle benim çok sevdiğim Dedemin bir sözü bu tespitimde ne kadar yanılmadığımın adeta tescili gibidir! Asırlardır İslam coğrafyasında ki perişanlığı resmederken “Evladım bu gübre asırlardır toprağa yanlış verilmiştir.” der ve bu sözün içini öyle bir doldurur ki, onun yıllardır izah etmeye çalıştığı dertlerimize bugün ancak anlı şanlı İlahiyat profesörlerimizin gelebildiğine şahit olursunuz. Dedem, cemiyet çapında ki düşüncelerini, daha çok kaba softa-ham yobaz etrafında ki, eleştiri ve tahliller eksenin de şekillendirmektedir.

“Yaşamak etrafımızda ki şeylerin şuuruna erdikçe bir dua olur.” diyen Ahmet Hamdı Tanpınar’ın bu sözünün tezahürü olan bir hayatı bu çerçevede manalandırmasını bilmiştir Dedem.

Daha ilk gençlik yıllarında rahmetli Babasından aldığı derin İslami bilgi ve kültürü, günümüz algısıyla değil daha ileri bir boyutta anlamış ve hayata geçirmiştir…1960 yılarının başında bizim bölgede kız çocuklarının okutulmasının yadırgandığına aldırış etmeden, köyden Çayeli’ne inmiş ve kız çocuklarını okula gönderebilmiştir.

Değişim rüzgârlarının estiği bugün ki Dünyada-Türkiye’de bu özellik zamanımızın bakış açısıyla anlaşılmayabilir yeni nesil için…Ama o günleri bilen-yaşayan insanlar için Dedemin toplumun kaç adım önünde olduğu daha bir anlamlı olur doğrusu.

Dedem gerçek bir sohbet insanıdır… Dedemle sohbet eden birisi, her sohbetinde yenilikler ve derinlik bulabilir. Bazı insanlar gibi, başlangıcı ve sonu bilinen sohbet tarzı olmayan Dedem, bazen kendisini ele vermez tarzda sohbetini sürdürür ve dinleyenlerine, tabiri caizse tarihi bir yolculuğa çıkmış hissi verir.

Çayeli Uzundere de başlayan hayat yolculuğun da sırasıyla, Çayeli Orman şefliğin de, Çayeli Pazar arasında ki yol çalışmalarında, Çaybank Çayeli şubesin de en sonda Çayeli Yaka Çay fabrikasın da çalışmış olan Dedem, bugün İstanbul da değerli hayat arkadaşı Büyükannemle beraber sakın ve huzurlu bir hayat sürmektedir… Bu bilgileri özellikle verdim. Çünkü Rize üzerine araştırma yapacak kişilerin Dedemden alacağı çok bilgi olduğuna inanıyorum…

Ben şahsen bu konuda çok nasipliyim. O kadar derli toplu ve sağlıklı bilgiler verir ki, onun için Dedemle yaptığımız her sohbet yeni heyecanlara da gebedir aynı zamanda...

Dedemin sadece, çocukları, yeğenleri, torunları ve dostları değil, hayat serüveni boyunca onunla tanışan ve bir arada bulunan insanlar üzerinde de büyük tesirleri olmuştur… Bu yüzden arkadaş çevresinde ki unvanı “profesördür!”.

İzmir’de ki yeğenleri ve torunları olarak bizler çok şanslıyız doğrusu. Yılın belli dönemlerin de geldiği İzmir’de, Dedemle baş başa kalmanın, onunla sohbet edip, geçmişten günümüze yaşadıklarından edindiği izlenim ve tecrübelerini bize anlatarak, anlamlı bir yolculuk yapmanın derin hazzını yaşıyoruz…

Sevgili Dedem bugün 84 yaşında ve Allaha şükür çok sağlıklı. Ben Dedem gibi değerlerin çok azaldığı günümüzde, onu yazarak hem onu yaşarken yâd etmek hem de sizlere onu yeniden hatırlatmak istedim.

Necmettin Dedem, Rahmetli Babasının cenaze töreninde şu konuşmayı yapmıştı:“Muhterem cemaat şu anda ben ve bizim aile, bir babayı, bir büyüğümüzü defnediyoruz. Ancak hepimizin malumudur ki biz ve bütün yörenin insanı bir kütüphaneyi toprakla örtmek üzereyiz.”

Bugün ise biz onun sevenler olarak, Büyük Âlim Ahmet Feyzi Hocanın yaşayan son evladının ne kadar kıymetli olduğunun farkındayız ve Allah şükretme makamındayız...

Yazıma sevgili Dedemin elinden düşürmediği, Rahmetli Babasından kalma Osmanlıcadan sürekli okuduğu bir Ziya Paşa şiiriyle son veriyorum;

 Pek rengine aldanma felek eski felektir

 Zira feleğin meşreb-i nasazı dönektir.

Görüşmek üzere, Allaha emanet olunuz…

Editör: HABER MERKEZİ