Koronalı günler uzadıkça yapmak isteyip yapamadıklarımız artıyor. Bir kısmımız riskleri göze alıp hayatına mümkün olduğunca eskisi gibi devam etmeye çalışıyor. Vazgeçemedikleri eğlenceler, düğünler, evlerde toplanma, tatil, alışveriş, güzellik, bakım günlük rutinlerde daha önce var olan faaliyetler. Elbette vazgeçmeyeceğiz bunlardan ama çevremizde koronavirüslü hasta varmış ya da bizde varmış gibi dikkat ederek yapacağız. Eskisi gibi yapamayınca mutsuz olma, “Çevre ne der?” baskısı kimimizi esaret altına almış. Oysa düşünülmeyen vazgeçemediklerimiz yüzünden vazgeçtiğimiz belki annemiz, babamız, belki bir akrabamız, belki de hiç tanımadığımız biri. Sizin yüzünüzden hastanede sıkıntı çeker ve hatta hayatını kaybederse hiç vicdan azabı duymayacak mısınız?

Yeryüzünde toplum olarak yaşıyoruz. Kendini toplumdan dışlayıp tek başına yaşamaya çalışanlar olsa bile bir şekilde o toplumla karşılaşıyor. Toplumun kurallarını içselleştirenler var, karşı koyanlar var. Konu güvenlik ve sağlık olduğunda toplumun kendi kendine ortaya koyduğu normlardan başka kanunlar da işin içine giriyor ve kişinin temel hak ve özgürlüklerini koruyor. Temel hak ve özgürlüklerimiz de başkasına zarar verme noktasında bitiyor. Hukuk kurallarıyla yapılan düzenlemelerde uygulamalarda eksikler, yanlışlar ortaya çıktıkça da düzenlemeler yapılıyor. Bu düzenlemeler de bizler için. Bir kısmımızsa sürekli karşı gelme durumunda. Hatta karşı gelmenin verdiği keyfi yaşıyor sadece. Sonrasında yapılacak düzenlemeler, öneriler, çözümlerle hiç ilgili değil. Duyuyorsunuzdur, bir grup maske takmamakta direniyor, bir grup bu virüs özel olarak üretildi, komplo teorileri geliştiriyor, kızıyor, inanmıyor. Bunları düşünebilirsiniz, inanabilirsiniz sonuca bakalım. Virüs laboratuvar ürünü olsa, laboratuvardan sızıp yayılsa bile -bilim insanları doğal yollardan oluştuğunu düşünüyor- hasta etmeyeceği, yayılmayacağı anlamında değil ki. Nelere inanıp hayatınızı riske attığınızı bir düşünün. Bu virüsten dolayı hastalanan var mı? Hayati risk taşıyor mu? Buna odaklanın.

Bir düşünün bana bir şey olmaz deyip kaptığınız virüsü başkasına bulaştırmışsınız ve o kişi hasta olup hayatını kaybetmiş. Ne hissedersiniz? Vicdan azabı çeker misiniz? Bir çoğumuz için çok acı, travmatik olur sonucu. Hayatımız vicdan azabıyla mücadeleyle, travma tedavisiyle geçebilir. Birinin ölümüne sebep olup bunu umursamıyorsanız bu kez durum değişir. Toplumun genel kabul gören davranışlarının dışında bir davranış bu. Birine zarar verdiğinizde, ahlaki olarak doğru kabul edilmeyen pek çok şeyi yaptığınızda sizin için sıradan bir şeyse, umursamıyorsanız “antisosyal kişilik yapısında mısınız*” biraz düşünün. Eğer öyleyseniz risk oluşturuyorsunuz toplum için. Burada zorunluklarla, istemeyerek hastalık bulaştıranları dışarda tutalım.

Zor günlerden geçiriyoruz ve birbirimizi korumaya, kollamaya çok ihtiyacımız var. Vazgeçemedikleriniz için inanın salgın bittiğinde “Ssabredemedim mi bu kadar?” diyeceksiniz. Düşünün dünya ne salgınlarla savaştı, mücadele etti ve yendi. Bizler mi yenemeyeceğiz? Pandemi dünyayı saran bir salgın olduğuna göre mücadeleyi de hep birlikte yapacağız. Biraz daha gayret edelim ve kışa girerken vaka sayılarını aşağıya çekelim.