Bütün Dünya ekonomik buhranda… Ülkemizse siyasi dalgalanmaların, yolsuzlukların, ekonomik kaygıların ve en önemlisi de terör belasının girdabında… Başımız da bunca yıldır gelenlerin yada tabir caizse müstahak olduklarımızın sebepleri üzerine de enine boyuna düşünmemiz gerektiği kanısındayım…

Yüzünü batıya asırlardır döndüğünü iddia eden, ülkemizin yönetiminde söz sahibi olanlar, dünyanın ekonomik buhranına sığınarak, çaresizliklerini yâda yetersizliklerini kamufle edebilecekler mi acaba gelen her şehit haberleri yüreğimizi acıttığında…

Koca bir İslam ve Türk Dünyasının en batısında ki Ülkemiz,bu dünyanın batıya açılan kapısı olma nasibini kısır çekişmelere nasıl heba ediyorlar hep beraber görüyoruz.Yönetenlerimizin yetersizliği,sanayicimizin rantiye düşkünlüğü,sorgulamayan-susan bu memleketin cahil bırakılan halkı ve askerliğin en sağlam müdafaa yolunun taarruz olduğundan habersiz askerimiz!...

Bu tablo karşısında umutlarımız yıkılıyor ve “umuda dair düşüncelerimiz” yerini karamsarlığa bırakıyor. Bu durumun doğal sonucu olarak, insanımız günden güne bencilleşiyor ve sıradanlaşıyor, sen-ben kavgasının tarafı olmaktan tabir caizse bücürleşiyor!

Ben size her gün TV ler de, gazetelerde, kahvehanelerde konuşulan meselelerin ayrıntılarıyla boğmak istemiyorum doğrusu. Eksik olmasınlar, siyasetçiler, akademisyenler, gazeteciler, iş adamları, hele hele emekli askerler, bu konuları ayrıntılarıyla bizimle dalga geçer gibi mütalaa etmekteler!

Şimdi, yaşanan bu gerçeklerin bizim Milli Mefkûremizle uzaktan yakından ilgisi olmadığını, acaba bu son yaşananlardan sonra anlayabilecek miyiz asıl meselemizin bu olması gerektiği düşünmekteyim…

“Mazisi ve tarihiyle dünyanın en ışıklı ve şahsiyetli,hali ve yeni manzarasıyla dünyanın en sönük ve taklitçi iki misalini temsil eder bir memleket vardır ve orası Türkiye’dir!...İçerde herkesin her an gerçek kurtarıcıyı beklediği fakat onun bu işte kendisini vazifeli görmediği;olursa mesut olacağı,olmazsa da rahatını bozmayacağı bir memleket vardır ve orası Türkiye’dir!....demişti Üstat  Necip Fazıl yıllar önce.Üstadın tespitlerine katıldığınızı duyar gibiyim ama bu durumu tersine çevirecek irademizin olmadığını,bir yandan da yorgun ve umutsuz yüreklerimizin terennüm ettiğini de hissediyorum!

Biz neden böyleyiz? Bu cümleyi gizli-açık her yazım da soruyorum. Bu defa diyorum ki,adını sanını bildiğimiz meselelerimizi kendi kendimize soralım.Hangi kaygılarımız olup-bitenleri görmemizi yada görüp de ifade edemediklerimizin önüne geçiyor? Acaba bu hal de olmamızın temel sebebi, tarih boyunca “kurtarıcılarımızdan kurtulamamış” olmamız olabilir mi, ne dersiniz?

Milli birlik ve beraberliğimizi başarılı kılmanın ilk şartının ne olduğunu unutmuş gibiyiz… yönetenle, yönetilen arasındaki ciddi, samimi ve tutarlı diyaloglardan uzaklaşmış, bunun sonucu olarak, toplumsal çatışmalarımıza zemin hazırlamışız gibi geliyor bana, siz ne dersiniz?

Biliyorum söylediklerim biraz hamasi geliyor okuyucularıma! Ama sonuç olarak başımıza gelen bütün bu sıkıntılarında bir adı olmalı ve bir reçetesi de mutlaka bulunmalı değil mi?

Evet, kardeşliğimizi her zamankinden daha çok bütünleştirerek, Türk-Tarih şuuru içerisin de, geçmişi inkâr etmeden, asla reddi miras yapmadan bugüne kadar edindiğimiz devlet tecrübesiyle, Doğusu ve Batısı ile bütün vatanımızı kalkındırarak, Türk-İslam kültür değerleri için de millet olma şuurunu tüm halkımızın idrakine yeniden kazandırmalıyız, diye bir reçete sunabilirim âcizane bendeniz…

Bunun aksi de, bu şuurdan mahrum bırakılmış, ihmal edilmiş bu ülkenin insanının kalkınması, kardeşliğini tesis etmesi abesle iştigaldir… Ve elbette kurtarıcılarımızdan kurtulmamız, bu söylediklerimizin hayat bulmasıyla mümkündür…

Görüşmek üzere,Allaha emanet olun….