Çevre dediğimiz yer neresidir diye düşündüğümüzde; yaşadığımız bölgede yer alan, toprak, orman, hayvan, su, hava gibi canlı cansız bütün varlıkların toplamıdır diyebiliriz rahatlıkla.

Hayvanlar, bitkiler, dereler, göller, insana ait çevreyi tamamlayan ve güzelleştiren en önemli unsurlardır.

Ülkemizde “çevre bilincinin” olmadığı yıllarda, hayatının çoğu zamanlarını “çevresinin temizliği” için ayıran duyarlı bir insanı bulmak o günkü Türkiye’de gerçekten çok zordu.

Çocukluğumuzda tanıdığımız “çevre duyarlılığı”  zirvelerde olan ve bu duyarlılık içinde bir ömür geçiren muhteşem bir insanı elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.

O insan Rize-Çayeli Uzundere Köyü Gobocit Mahallesinden “Ahmet Güney’dir.”

Onu yakından tanıyanların bildiği ismiyle ; “Ğ/Hortun Dilsiz Ahmet Dayı.”

Rahmetli Ahmet Dayıyı eski kuşakların çoğu tanır.

Buna karşın genç kuşaklar tanımaz ve yeterince tanınmadığını düşündüğüm içinde yaptığı muhteşem işin mahiyeti ile birlikte kendisini gelecek kuşaklara anlatmak istedim.

“Ğortun Dilsuz” dendiğinde benim aklıma o kadar güzel hatıralar geliyor ki, şu satırları yazarken bile hüzünle karışık bir heyecan duyduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.

Senoz Vadisi köylerinden Başköy’ün tam karşısında bulunan ve Uzundere Köyü tarafından gelindiğinde; köyün ilk göründüğü yer olan “Honçeldeğ” mevkiinden sırtında bir çuval mısırla birlikte yürüdüğüne çocukken çok şahit olurduk merhum Ahmet Dayının.

O yıllarda mısırlar kışın “su değirmenine” öğütülmeye götürülürdü.

Ahmet Dayı, o ağır mısır çuvalı sırtında olmasına rağmen, yol boyunca elleri üzerinde yürüyerek “yola düşen taşları” temizleye temizleye değirmene gelirdi.

Hatırladığım geçmişin o güzel hatıralarının arasında rahmetli Emine Anamın;

 “Ğortun Dilsiz değirmene un öğütmeye geliyor, birazdan yemek yemeye gelir, hemen bir şeyler hazırlayayım” cümlesi bugüne kadar kulağımdan hiç gitmedi.

Bütün ev neredeyse seferber olurdu gelecek olan bu “Tanrı Misafiri” için.

Hele biz çocuklar daha farklı duygular yaşardık.

İlk tanıdığımızda korkmuş ama daha sonra bize muhteşem bakan “yeşil gözlerine” ısınmış, “işaret diliyle” bize sevgisini ve muhabbetini gösterdiğini fark edince de, farklı bir duygu ile onu çok sevmiştik.

Özellikle kış aylarında değirmene un öğütmeye geldi mi akşamları da bizim evde kalırdı.

Rahmetli Büyükannem ve evin büyükleriyle olan “işaret dilli sohbetini” büyük bir merakla takip eder anlamaya çalışırdık.

Hele söylediklerini anladığımızı hissettiği andaki yüzündeki tebessüm gerçekten görülmeye değer güzellikteydi.

Rahmetli, hayatı boyunca kalabalıkların içinde hiç yer almadı, buna rağmen etrafına her zaman neşe saçan, temizlediği çevresinin bereketinden hemen hemen herkese bir şeylerin nasip olduğunu düşündüğümüz muhteşem bir insandı.

Bu yüzden az da olsa gittiği her ortamda sonsuz saygı gören, herkese eşit samimiyet gösteren, değer verildiğini anladığı zaman gözlerinin içi gülen bir duruşun sahibiydi merhum “Ğortun Dilsiz Dayı.”

Kimse fark etmezse de, ya da bugüne kadar hiç kimse ifade etmese de; bana göre çevre duyarlılığı zamanla kişiliğini; “bilgeliğe dönüştürmüştü!” Ahmet Dayının.

Bu “bilge duruş” ölünceye kadar yaşamının her anında rahmetli “Dilsiz Ahmet Dayının” davranışlarında hayat bulmuştur.

İki dizinin ya da iki elinin üzerinde yürürken, yollara düşen bütün taşları özenle toplayan, ormandan yola düşen diken, komar ve ağaç yapraklarını temizleyen, üstelik onları gelişigüzel sağa sola atmayan, bir yerde toplayarak kimsenin görsel anlamda rahatsız olmamasını dağlayan bir düşüncenin insanıydı O.

Onun geçtiği yollar tertemiz olurdu.

Bu yüzden onu tanıyanlar, Dilsiz Ahmet Dayının geçtiği yolların farkına varırlardı.

Çünkü o bir yoldan geçmişse ne taş ne de yolun düzenini, temizliğini bozan bir şey görmek mümkün olmazdı.

İzmir’de ki bir sohbetimizde “Tulum’un Gizemi” isimli kitabın içinde “Dilsiz Ahmet Dayıyı”  yâd edeceğimi söyleyince, sevgili “Nazmi Kalyoncu Ağabeyim” dedi ki; rahmetli ile benimde çocukluğumda bir anım var onu anlatmak isterim.

Senoz Vadisinin insanlarının çok iyi tanıyıp sevdiği, Anacığımın Dayısı olan “Muhammet Kalyoncu’nun” oğlu olan Nazmi Ağabey çocukluğunda yaşadığı muhteşem hatırasını anlattı bende not aldım.

“Ablam Mürvet’le birlikte daha İzmir’e göç etmeden önce evimizin önünden akan küçük ırmağın yanından yürüyerek bize ait olan çimenliğimize kadar gelmiştik.

Ben o tarihlerde ancak altı yaşındaydım.

Daha küçük olduğum için zaman zaman ablam elimden tutuyor ve yavaş yavaş yol alıyorduk çimenliğimize doğru.

Yol boyunca yere düşen meyveleri yerden alarak, çimenlerin arasında yetişen mor (çilek) toplayarak gideceğimiz yere doğru yavaş adımlarla olsa da ilerliyorduk.

Birden o civarda bulunan bir “puğar gözünde(su kaynağı)” bir hışırtının olduğunu fark ettik.

Ablam ve ben çok fazla korkmuştuk.

Uzun otların arasından ancak görebildiğimiz bu nesnenin bir ayı olduğuna ablamla birlikte kanaat getirmiştik.

Fakat ne geri eve doğru gidebiliyorduk ne de ileriye adım atacak takatimiz kalmıştı.

Korkudan avazımız çıktığı kadar bağırmaya başlamıştık.

Puğarın gözünde bulunan ve otların arasından zar zor görebildiğimiz o nesne sürekli hareket ediyor ama bizim bağırmamızı hiç umursamıyor hatta dönüp bakmak bile bakmıyordu.

Bu bağrışmalar ne kadar sürdü tam olarak hatırlamıyorum.

Fakat o civarda bulunan “Köse’lerin” evinden bir kadın bağrışmamızı duyduğu için koşarak yanımıza geldiğini ve neyimiz olduğunu sorduğunu hatırlıyorum.

Bizde korku ve endişe içinde “Puğar Suyunun” olduğu yeri elimizle işaret etmiştik.

O kadın tebessüm etti ve başımızı okşayarak dedi ki;

 “korkmayın evlatlarım, o Ğortun Dilsizdir” Puğarı ve çevresini taş, kuru yaprak ve diğer pisliklerden temizliyor…”

Bu cümleyi duyunca rahatlamış ve çok sevinmiştik.

Ömür boyunca unutmadığım o gün yaşadığımız korku,  köyde yaşadığım en önemli çocukluk hatıram olarak hafızamda yer etmişti.

Nazmı Ağabeyin hatırasında anlattığı gibi Rahmetli Ahmet Dayı; “tek başına efsane bir doğa koruyucusuydu!”

O hiçbir kimseden karşılık beklemeden, gideceği her yere “yol temizliği”  yapa yapa yürür, bundan büyük bir mutluluk ve keyif alırdı.

Türkçemizde bir atasözümüz vardır; “aslan yattığı yerden belli olur” diye.

Merhum Ahmet Dayı ise; “geçtiği güzergâha imzasını attığı için” onun geçtiği yolu temiz gören herkes, o yoldan geçenin kim olduğunu rahatlıkla anlarlardı!

Dilsiz Ahmet Dayı bugün yaşamış olsaydı, bizim hepimize “gönül koyardı!”; çevremizi ve yürüdüğümüz yolları temiz tutmadığımız için.

İnsan hayatının gerçeği; zorluklar karşısında sabır ve dayanıklılıkla birlikte, hayata dair koymuş olduğu hedefe ulaşmak için yılgınlığa, ümitsizliğe düşmeden bir ömür boyu mücadele etmeyi gerektirir.

Ancak bu sayede insan, arzu ettiği düzeyde çevresi ile birlikte yaşama kalitesi yakalanmış olur.

Kabul etmeliyiz Karadeniz’de yaşamak zordur.

Hele yaşanılan yer sık ormanların ve dağların eteklerinde engebeli arazileri olan Senoz Vadisi ise yaşamak/ayakta kalmak daha da zorlaşır.

Rahmetli “Dilsiz Ahmet Dayı” kendi hayatının zorluklarıyla mücadele ederken aynı zamanda yaşadığı çevrenin temiz kalması içinde çok büyük mücadele veren muhteşem bir insandı.

Yıllar sonra onun hakkında makale yazmam, çevre konusunda onu tanıyan bizleri etkilemesi ve “rol model” olmasındandır.

Bugün ben, yere düşen bir yaprağı, çiçeği ya da bir dal parçasını bir bardak su içine koyarak yaşatmak için çabalıyorsam bunda hiç kuşkusuz merhum Ahmet Dayımızın büyük etkisi vardır!

Muhteşem “bilge insana” dair en büyük üzüntülerimden biride, bugün, çevre duyarlılığı olan birçok insanın “Dilsiz Ahmet Güney’i” yeterince tanımıyor olmasıdır.

Sahte çevreci kahramanların ortalık yerde dolaştığı günümüzde, çevre duyarlılığı zirvelerde olan bu değerli insan bugün yaşamış olsaydı Senoz Vadisi boyunca “HES tasallutu” altında yaşam mücadelesi veren derelerimiz için kılını bile kıpırdatmayan insanlara, o muhteşem etkileyici  “yeşil gözleriyle” bakıp neler neler anlatırdı!

Son olarak;

Ben rahmetli “Dilsiz Ahmet Dayıyı”  şahsen tanıma ve onun sofrasına oturma nasibini yaşamış birisiyim.

Biliriz ki; babalarımız hepimiz için çocukluğumuzda hayatımızın kahramanıdırlar.

Fakat “Dilsiz Ahmet Dayı”;  kendisini ve “çevre duyarlılığını” hiç kimse tanımamış ve bilmemiş olsa da, bana göre bugüne kadar, sadece ülkemizde değil bütün dünyada yaşamış ilk “çevreci kahramanlardandı.”

Mekânı Cennet olsun.