Terörün çirkin yüzünü bir kez daha gösterdiği,  HakkâriÇukurca’ da ki PKK saldırısında şehit düşen 24 kahraman askerimize ALLAH’ tan rahmet, yaralı Mehmetçiklerimize de acil şifalar diliyorum. Evlatlarını şehit veren ailelerimizin ve milletimizin başı sağolsun. Bu vesileyle bir kezdaha, terörüve her türlü insanı değerlerden yoksun bebek katılı PKK terör örgütünü nefretle ve şiddetle kınıyorum.

         Bu hain saldırı bir defa daha gösterdi ki; Bu insanlık dışı bölücü terör örgütünü tamamen ortadan kaldırmadıktan sonra, acılarımız kolay kolay sona ermeyecek. Bu sebeple, Terör Örgütüne; çok daha büyük, çok ağır kayıplar vermek için yeni bir mücadele şekli geliştirip başarılı bir şekilde uygulamamız gerekir. Bugüne kadar yapılan mücadele; yeterli veya doğru değildi ki 30 yıla yakındır, bu baş belası bölücü terörle mücadele ettiğimiz halde hala kesin bir sonuç alamdık.

         Başarılı ve etkili bir “Terörle Mücadele” için; yapmamız gerekenleri belirlemeden önce, bu güne kadar yaptığımız eksiklik veya hataları iyi tespit etmemiz lazım. Bunun içinde soğukkanlılıkla, bu konudaki öz eleştirilerimizi yapabilmeliyiz. 

         Terörle mücadelede en büyük handikabımız, güvenlik güçlerimiz çok dağınık ve tek elden idare edilmiyorlar.Özellikle askeri unsurlarda önemli bir organizasyon eksikliği ve ağırlığı var. Yanı birlikler arası iletişim zaman zaman çok ağır işlemektedir. Bu da yardımların veya destek unsurların daha geç gelmesine ve yeterince etkili olamamasına sebep vermektedir.

         28 Şubat Sürecine kadar Terörle mücadele,  Jandarma Genel komutanlığının sorumluluğundaydı. Bilindiği gibi Jandarma, barışta İç güvenlik unsuru olarak İç işleri bakanlığına bağlıdır. Bu durum Askerin önemli bir bölümünün nispeten, siyasi otoritenin kontrolüne girmesi demektir.  28 Şubatçılar, Askeri vesayetin daha da güçlenmesi adına, Terörle Mücadeledeki sorumluluğu,  Jandarma Genel Komutanlığından alıp, Kara Kuvvetleri komutanlığına verdiler. KKK’ ında da bu görev 2. Ordunun uhdesindedir. Yanı anlayacağımız Terörle Mücadele;  merkez karargâhı Malatya’ da bulunan 2. Ordu’ nunHarekât Dairesi tarafındanyürütülmektedir.  

         Bu arada yine 28 Şubatçılar tarafından, bana göre skandal sayılabilecek bir kararla; “Polis Özel Harekât” birlikleri tasfiye edilircesine sayları azaltıldı, ağır silahlar ellerinden alındı, pek çoğu da terör bölgesinden alınıp,  büyük şehirlerdeki; Terörle Mücadele şubelerinin emrine verildi. Hâlbuki herkesin de bildiği gibi; terör örgütünün en çok korktuğu, 2 etkili güvenlik birimlerimizden birisiydi, Polis Özel Harekâtçıları.   Teröristlerin ve bütün düşmanlarımızın korkulu rüyası, diğer güvenlik birimimiz de hiç kuşkusuz; “Bordo Bereliler” olarak ta bilinen,  şanlı Ordumuzun göz bebeği,  “Özel Kuvvetler” dir.

         Özellikle teröre karşı yetiştirilen bu iki güzde güvenlik güçlerimiz:Ordumuzun, Özel Kuvvetler birliği ile Polis Özel harekât birlikleri, maalesef 28 Şubat 1997 den bugüne kadar bölücü terör örgütü PKK ya karşı etkin bir şekilde kullanılmadı.  Böylesine etkili profesyonel birliklerimiz varken, yıllardır dağda yaşayan teröristlerin karşısına;3-4 aylık acemi eğitiminde ancak 20 – 30 mermi atabilmiş deneyimsiz ve nizamı birliklerle savaş için yetiştirilenpiyade askerleriyle çıkarsak, ortaya çıkan sonuç, çok iç açıcı olmuyor maalesef… Elbette ki terörle mücadelede gerektiğinde bu askerlerimizden de istifade edeceğiz. Fakat bu istifade; birebir yoğun bir şekilde çatışma ortamına sokarak değil,  Çatışmaya giren asıl birliklere çevre güvenliği hizmeti verdirilerek olmalıdır.

         Bu öz eleştiri ve kriterlerin ışığında,  nasıl etkili bir terörle mücadele yapılmalıdır?

         Önce şunu belirtmek istiyorum. Bana göre bu mücadelenin bir, kısa vadede yapılması gereken acil ve taktiksel düzenlemeleri, birde uzun vadede yapılması gereken daha kalıcı, Kurumsal ve stratejik düzenlemeleri vardır.

         Uzun vadede yapılması gerekenleri başka bir yazıda anlatmak üzere, bu yazımda sadece, kısa vadede yapılması gereken acil ve taktiksel mücadele şeklini anlatma çalışacağım.

1-İlk önce bölgedeki bütün; Asker, polis ve MİT tüm güvenlik birimlerimizi, merkezi Diyarbakır’ da bulunacak bir birimin sevk ve idaresi altına sokmak lazım. Bu birim, müsteşarı da atlayarak direkt İç işleri başkanlığına ve dolaysıyla hükümete bağlı olması lazımdır. Başındaki yetkili; Başkan, Müsteşar statüsünde sivil biri olmalıdır. Birimin ismi de “Bölücü Terörle Mücadele ” ve kısa adı BTM olmalıdır. İş bu, Bölücü Terörle Mücadele, biriminin merkez karargâhından, tam yetkiyle bölgedeki; Asker, Polis ve Mit e bağlı bütün güvenlik birimleri etkili ve başarılı bir organizasyonla sevk ve idare edilebilmelidir. Yanı bölgedeki tüm güvenlik güçleri, bağlı bulundukları ust komutan veya makama değil sadece burya, BTM merkezine bağlı olmalıdırlar.

2-  BTM Başkanın altına her güvenlik birimini temsilen yüksek derecede bir amir olmalıdır. Yanı; Kara kuvvetleri komutanlığına bağlı birimlerin amiri olarak, karacı bir Korgeneral.  Hava kuvvetleri ve Jandarma birliklerinin amirleri olarak, havacı ve jandarmadan birer korgeneral bulunmalıdır. Polis, Polis Özel harekât ve MİT birimleri için üst düzey birer Emniyet ve MİT müdürleri, ayrıca Ordu Özel kuvvetler içinde bir General orda olmalıdır.

         BTM merkez karargâhında hazırlanan, Terörle mücadele eylem planları, Başkanın bilgisi ve onayı ile ilgili birimlerin amirleri vasıtasıyla sevk ve idare edilerek icra edilir.  Böylece hem güvenlik birimleri arasında çok başarılı bir organizasyon sağlanmış olunur, hem de sevk ve idare, hiç Ankara’ ya uğramadan direkt yerinde yönetim mantığıyla,  daha hızlı ve daha kısa zamanda gerçekleşir.

         Şimdi bunu bir örnekle açıklayalım.  Böyle bir uygulamaya geçildiği zaman ne kadar faydalı olunabileceği daha iyi anlaşılır.

         Diyelim ki X sınır bölgesinden kalabalık bir terörist gurubu içeri sızmaya çalıştı.

Şu ana kadar ki uygulamada; karakolla sıcak çatışmaya girdiklerinde ancak haberimiz oluyor. Çatışma anında karakol, bağlı olduğu Tabur veya Tugaydan yardım istiyor. Eğer bir hava desteğineihtiyaç hasıl olursa, Malatya’ dakı 2. Ordu karargahına haber varılıyor. Onlarda Diyarbakır hava üssüne bildiriyorlar. Hava üssü Ankara’ dakı Hava kuvvetleri komutanlığına, onlarda Genelkurmay karargâhına,karargâhta 2. Başkanın imzasıalındıktan sonra GKB’ na arz ediliyor. O da imzaladıktan sonra Tekrar HKK’ na oradanda Diyarbakır hava üstüne bildiriliyor.  Bu anlamsız yetki trafiği en iyimser zamanla ancak 2 saatte tamamlanabiliyor.  (Bu bilgi bir gazetenin açıklamasından alınmıştır.)

         Eğer yukarıda anlattığım yeni uygulamaya geçilirse, olay şöyle cereyan eder: MİT ve diğer istihbarat unsurlarından, BTM merkez karargâhınasınırımızın x bölgesine doğru bir terör saldırısı veya sızması beklendiği bilgisi verilir. Bunun üzerine BTM Harekât Dairesi, hemen(15-20 dk. İçinde) bir eylem planı hazırlar. Bölgeye İnsansız hava aracı gönderir, gerekirse 2 tane. Oradan gelen bilgiler anlık yakın takibe alınır.  Teröristlere yakın Sınır karakol veya karakolları,   Tabur ve Tugayları alarıma geçirilir. Sonra o bölgeye en yakın Komando, JÖH, Polisharekât veya Özel küvetlerden uygun görülen hansısıysa onlara; şu kadar sayıda bir kuvvetinle şu görev bölgesine helikopterle intikal et emri verilir. Bu arada İHA nın belirtiği koordinatlara yoğun bir hava bombardımanı için, karargâhtaki havacı Korgeneralin emriyle, Diyarbakır veya Malatya’daki hava üslerinden jetlerimiz havalanıp teröristlerin üzerine en kısa zamanda bomba yağdırılır.  Ağır hava bombardımanından büyük yara alan Teröristlere hemen akabindebirde helikopterlerle yoğun bir makineli top ve makineli tüfek nokta atışları yapılır.  Bundan sonra da, hava unsurlarımızdan büyük darbe yemiş tamamen dağılma noktasına getirilmiş terörist guruplarının karşına; birde oraya intikal ettirilen, yukarda adını saydığım komanda veya diğer özel birliklerden biri çıkar. İşte o zaman kesin imha planı çok kolay, çok kısa zamanda minimumzayiatla tamamlanmış olur. Bu imha harekâtı 2-3 defa tekrarlandığında, zaten terör örgütü bir daha değil sınırlarımızdan içeri sızmaya, hudutlarımıza yaklaşmaya bile cesaret edemezler. 

         Şimdi soruyorum yukarıdaki hangi senaryo daha akılcı, daha etkili ve daha sonuç alabilen bir Terörle mücadele şeklidir.

3-  Terör bölgesinde özellikle; teröristlerin olma ıhtırmalı fazla olan yerlerde ve sınır boylarında,  10 ar timden oluşan seyyar birlikler dönüşümlü olarak dağlarda tepelerde dolaşmalı, yanı sahada olunmalı.  Her bir 10 tim lik birlik ki, buna Müfreze diyelim; bu müfrezeler bir hafta dağda iki hafta karargâhta olmalı. Sahadan karargâha gelen müfreze ilk bir hafta istitratta 2. Hafta bulunduğu Tabur da nöbette olmalı. Böylece 3 müfrezeye bağlı 30 tim den oluşan Seyyar Komando Taburları kurmalıyız. Tabur Komutanları da Yarbay Rütbesinde olmalı. Bu Seyyar Taburlar da direkt BTM merkez karargâhına bağlı olmalıdırlar. Sahadaki Müfrezelerde direk BTM karargâhında “Harekât Merkezi” ile bağlantılı olmalı. Seyyar birlikler, sahada muhakkak harekât halinde olmalı, kesinlikle bir yerde birkaç saatten fazla bulunmamalıdırlar. 

         Bütün terör bölgesinde en az 100 adet Seyyar Müfreze bu şekilde sahada dolaşmalı.  Bu müfrezeler hem saha hâkimiyetini sağlamış olurlar hem de ek anlık istihbarat elde etmiş olurlar.  Sahada ki bu 100 müfreze için, merkezden 5 er gruplanma yapılır ve her gurubun görev sahası üzerinden bir İHA uçurulur. Böylece İHA lar hem seyyar birlikleri canlı görüntülerle Merkeze bağlar, hem de seyyar birliklerin önüne çıkabilecek, gözükmeyen bir tehlike sezdikleri zaman, BTM merkezinden seyyar Müfreze komutanı, hatta çok acilse direkt tim komutanı uyarılır.

         Seyyar Müfrezeler, bir terör unsurlarıyla karşılaştıklarında; BTM merkezini aninde haberdar ederler.  Tehlikenin durumuna göre Merkez;  oraya gerek gördüğü hava veya Özel birlik, Polis Özel harekât gibi ek birlik desteği gönderir. 

         Eminim ki, bu günde bu destekler benzer şekilde sürdürülüyordur. Ama bu kadar seri olduğunu sanmıyorum. İşte meselede bu zaten.

4- Mevcut karakollarımız daha muhkem hale getirilerek faaliyetleri devam ettirilmeli.  Bu mücadelede; Karakollarda da olmalı, sahadaki seyyar birliklerde de olmalı. Kesinlikle Karakollarımız en az bir Bölük seviyesinde olmalı,belli bir fiziki ve teknik standartlarda olup yeterli silahlarla donatılmalıdır.

         Karakollarımızın fiziki yapısı, iç içe girmiş 3 aşamadan oluşmalı. Fiziki ve teknik yapısı şöyle olmalıdır:

1.   En dışta sağlam bir tel örgü bulunmalı.

2.   Tel örgü den en az 50 metre sonra başlayan yerden 2 metre yükseklikte dış duvar bulunmalı. Mevziler içerden dış duvara 2-3 basamakla çıkılacak şekilde olmalı.

3.   Dış duvar ve mevziden 50 metre içerde, iç bina dediğimiz idare ve yaşama birimleri olmalı.

4.   İç bina 2 katlı olmalı. Giriş katta normal yaşam ve idare birimleri, ikinci katta ise uzun menzilli makineli tüfek yuvaları ve ek ihtiyat mevzileri olmalı.  

5.   Karakolda muhakkak,  çok yüksek olmamak şartıyla bir gözetleme kulesi olmalı. Kulede bir asıl 2 yedek;  gece, gündüz, açık ve sisli havalarda her türlü olumsuz hava şartlarında uzak görüş sağlayabilecek dürbünlü kameralar olmalı. Bu kameralar 24 saat hem karakoldaki bir personel tarafından hem de BTM merkezinden takıp edilmelidir.

6.   Kulede ve iç binanın çeşitli yerlerinde çatışma halinde hemen aydınlatacak projektörler olmalı.

7.   Her karakolda, dış duvarların içinde, bir Helikopter pisti olmalı.

8.   En dıştaki Tel örgülerin 100, 250 ve 500 metre dışında gizlisensorlar olmalı. Bütün sensorlar karakolda bulunan kuledeki kamera ve projektörlere entegre edilmeli. Bir geçiş anında, sensorlar otomatikman projektörleri açacak, kameraları da o alana zumlayacaktır. Aynı anda karakoldaki teknik takıp bilgisayarında alarım çalacak. Böylece makine başındaki personelin dikkati de çekilmiş olacak. Personelde, sensorların harekete geçirdiği kamera görüntülerini derhal komutana gösterecek. Görüntülerden hayvan değilde bir terörist hareketlenmesi varsa gereken yapılmaya başlanacaktır. Karakoldan ilk ateş, 2. Katta mevzilenen uzun menzilli makineli top veya makineli tüfek tarafından hiç vakit kayıp edilmeden açılacaktır.

5- Kuzey Iraktaki başta kandil olmak üzere tüm terör kampları ele geçirilmeli en az 5-6 yıl orda duracak şekilde her kampa; kampın büyüklüğüne göre, tank ve toplarla takviye edilmiş komando birlikleri yerleştirilmeli. Küçük kamplara Tabur, büyük kamplara Tugay seviyesinde birlikler konuşturulmalıdır.

         Ne yapıp edip burada kısaca değindiğim bu terörle mücadele şekline geçmeliyiz. Güvenlik birliklerimizi tek elden ve çok hızlı bir şekilde işleyen bir koordinasyonla sevk ve idare etmeliyiz.  Terör bölgesindeki bütün güvenlik birimlerimiz merkezi Diyarbakır’da bulunan tek bir sivil makama bağlı olmalı, o makamda direkt iç işleri bakanlığına bağlı olmalıdır. Bu mücadelede, hem sahada devamlı dolaşan seyyar birliklerimiz hem de teknik donanımlı kale gibi muhkem karakollarımız olmalı.  Ayrıca 5. Maddede belirtiğim yurt dışındaki terör kampları muhakkak ele geçirilip oraya gerekli miktarda askerimizi yerleştirmeliyiz.

         Cenabu ALLAH c.c. aziz milletimizi bu terör belasından en kısa zamanda kurtarsın. Bu uğurda canlarını feda ederek mücadele eden; asker, polis, Mit ve korucu bütün güvenlik güçlerimizin yar ve yardımcısı olsun, yüce Rabbimiz…  Amin.