Covid-19 salgını nedeniyle Süper Lig'e verilen ara sona eriyor. Haftaya bugünlerde aranın ardından ilk maçlar oynanmış, pozisyonlar tartışılmış, hatta bazı kulüplerce hakemler suçlu bulunmuş olacak.. Kim bilir belki bir ya da daha çok futbolcuların testleri pozitif çıkacak ve karantinaya alınacak. Ligimizin tartışma başlıkları yetmiyormuş gibi bir de virüs konusuyla alakalı tartışmalara şahit olacağız.

Ligin başlaması yanlıştır ya da doğrudur konusunda yorum yapmayacağım. Çünkü alt alta yazıldığında her iki görüşün de haklı olabileceğini görüyoruz. Oynanmasını istemeyenlerin çekincelerini anlıyorum. "Herkes işine devam ediyor. Futbolcuların canı daha mı kıymetli." diyenleri de anlıyorum. Bence bu sorunun tek bir cevabı yok. Artık bir cevap aramaya da gerek yok. Çünkü bir yola girildi. Bu kararın sonuçlarını hep beraber göreceğiz.

Ben sizlere başka bir konudan bahsetmek istiyorum. O da sanki yangından mal kaçırır gibi değiştirilmek istenen yabancı sınırlaması. Açıkçası böyle kriz anlarında uzun vadeli planlama yapılmasının yanlış olduğunu düşünüyorum. Kısa süreli değişiklikler yapılabilir. Ancak süreç bitince tekrar eksiye dönülür. Böyle bir dönemde yabancı sınırlamasını değiştirmek bana fırsatçılık gibi geldi. Zaten futbolu yöneten "atanmışların" akıllarının bir köşesinde her zaman olan bir fikir bu. Ancak futbol kamuoyu yeteneksiz yerli futbolculardan, kaymaklı bir sözleşme yapıp kapağı İstanbul'a atan sonra da yatışa geçen Tarık Çamdal gibilerinden o kadar bezmiş durumda ki, yabancı hakkının düşürülmesine asla razı olmadı. Ne kadar dillendirilse de süreç başlatılamadı.

Türk futbolunun hiç bitmeyen tartışmasıdır yabancı sınırlandırılması. Eskiden takımların 6 yabancı oynatma hakkı vardı. Daha önceleri yalnızca 2 yabancıya izin veriliyormuş. Eğer bu değişikliği savunan "futbol dehaları" yerli futbolcularla başarılı olduğumuzu falan düşünüyorsa futbol takımlarımızın ve Milli takımımızın geçmişte Avrupa'da aldığı sonuçlara bir göz atsınlar. Millilerimizin gelenden geçenden 7-8 yediği yıllara, kulüp takımlarımızın Avrupa'da sıfır çektiği yıllara baksınlar. Eğer diyorlarsa ki "14 yabancı fazla bunu 7-8 yapalım herkesin gönlü olsun." O zaman da Mert Nobreler, Mehmet Aureliolar, Gökçek Vedersonlar geri dönecek. Sırtına Alman Ulusal Takımı forması geçirip fotoğraf çektiren her Almancı çocuğu kulüplerimize 3-5M dan kapıyı açacak demek oluyor...

Kendi menfaatleri için, cepleri biraz para görsün diye yabancı sınırının düşürülmesi isteyen futbolun parazitleri Milli Takımı öne sürerek, İstiklal Marşı ajitasyonu yaparak fikir beyan ediyorlar ya en çok ona üzülüyorum. Hatta futbol maçıyla Çanakkale savaşını bir tutan Başkan bile gördü bu gözler. Nereden baksan samimiyetsizlik nereden baksan iki yüzlülük.. Milli değerlerimiz, yerli topçuların çakal menejerlerinin, transferden para götürmek isteyen, menejerlerle iş tutan yöneticilerin ve bu kirli çarkın tüm dişlilerinin resmen maskesi olmuş durumda. Futbol seyircisini hala tek kanal dönemindeki izleyici sanıyor olmalılar. Günden güne kaybolan ilgiyi toptan yok edecekler, üç kuruş para kazanmak için koca sektörü bitirecekler haberleri yok..

Siyasete göbek bağıyla bağlı bazı kulüplerin  mecburen destek vermesi, altyapısına güvenip avantaj sağlayacağını zanneden küçük kafalı başkanların en büyük savunucusu olması bu fikri meşrulaştırmıyor. Yabancı sınırın tekrar düşürülmesi futbolun dibine döşenmiş bir dinamittir. Sonuçlarını hep beraber göreceğiz. Umarım bu hatadan dönülür. Türk futbolunun ihtiyacı olan değişiklik bu değil..

Yıllar sonra bir altın nesil yakalamışken. Merihler, Çağlarlar, Ozanlar, Cengizler hatta Cenk Tosunlar bu topraklardan Avrupaya ihraç edilmişken. Kulüplerimiz az da olsa futbolcu satmayı öğrenmeye başlamışken bir kez daha futbolun balans ayarıyla oynamak yanlış bir seçim olur. Türkiye Liginde pasaportuyla avantaj sağlayıp yabancı meslektaşından formayı kapan yerli topçu, uluslararası arenada o yabancılarla nasıl yarışacak? İşte tüm mesele bu soruda gizli. Bence "Sporda yerli yabancı kavramını hiçbir zaman kullanmadım. Dışarıdan gelen oyuncu milliyeti ne olursa olsun, rengi ne olursa olsun bizim oyuncumuzdur. Yüreğini samimi olarak ortaya koymuşsa o bizim için özdür. Yabancı futbolcularımın emeğini yedirmem." diyenlere biraz kulak vermemiz gerekiyor. Formayı uyruğu kısmında TC olana değil hak edene vermek gerekiyor.. Asla Türk düşmanlığı yaptığım sanılmasın. Elhamdülillah Müslüman bir Türk evladıyım. Ben de isterim benim vatandaşım,  benim sporcum iyi yerlere gelsin. Benim ülkemin insanları başarsın. İmkanlardan faydalansın. Ama bunun yöntemi bu değil. Çünkü bu kafa yapısı önce yerli oyuncuya zarar veriyor. Onların rekabet edip kendini geliştirme imkanını kısıtlıyor..

Bizim sorunumuz belli; Futbolcu yetiştirememek. 

Potansiyelimizi kullanamamak, hemen sonuç almak istemek bunun için de paraları yabancı futbolculara akıtmak..

Bu yüzden sankı 14 futbolcu almak zorunluymuş gibi her takım en az 14 yabancı yazıyor kadrosuna. Hatta bazı takımlar sayıyı yükseltip aralarından elemek zorunda kalıyor. Bu doğru birşey mi? Bunu mu savunuyorsun? diyecekseniz hiç yorulmayın. Bunu da savunmuyorum..

Benim savunduğum şey yeni bir oluşum, yeni bi mantalite..

Yerli teşvik sistemi'nin (14 yabancı kuralının gerçek ismi budur.) Dönemin Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim tarafından ilk tanıtıldığı hali neyse onu savunuyorum. Yerli oynatanlara pastadan daha fazla pay; belli sayıdan fazla yabancı oynatanlara/kadrosunda bulunduranlara maddi yaptırım uygulandığı bir sistemi savunuyorum. Takımların altyapısından futbolcu yetiştirip kendi kadrosunda oynattığı yada başka takıma satıp profesyonel futbola kazandırdığı her futbolcu için, oynadığı lig ve aldığı süreler dikkate alınarak havuzdan gelir elde edebileceği bir sistemi savunuyorum. Kısacası yabancının yasaklanmasını değil yerlinin teşvik edilmesini istiyorum. 

Böyle yapılırsa ne mi olur?

1) Altyapılar formalite icabı açık tutulmaz. Üzerlerine düşülür. Gerçekten yetenekli oyuncular taranıp bulunur. Futbola kazandırılmaya çalışılır. Torpilleri sayesinde altyapıda oynayan topçulara nazikçe kapı gösterilir. Bu sayede orada da gerçek bir rekabet oluşur ve altyapı kulüpler için yük olarak görülmekten çıkarak gelir kapısı olur.

2) Gelirlerin daha adaletli dağıtılması sonucu ligde kalmak için yada Şampiyonlar Ligine gitmek için korku transferleri yapılmaz. Takımlar yerli oynatarak da gelir elde edebileceğini düşündüğü için yerli oyuncuya daha fazla şans verir. Böylece ligimiz yabancı topçu çöplüğü olmaktan çıkar. Sadece gerektiği kadar yabancı futbolcu alınır. Bu da takımın seviyesini yukarıya çıkarır.

Kısacası Türk futbolunda birşeyler değişsin isteniyorsa bunun yolu tepeden değil tabandan geçiyor. Türk futbolu altyapıya gerçekten önem verirse Liglerimiz de, Milli takımımız da seviye atlar. Ama bunun teşvik edilmesi gerekiyor. 

Futbolun kaderi, kendi reklamı için başkanlık kovalayanlara, ne kopartırsam kardır diye düşünen yöneticilere, atanmış federasyonlara bırakılırsa vay halimize.. Daha çok patinaj yapar bu araba.. Eğer bir kriz varsa bunun yolu; adına kulüpler yasası mı dersiniz yoksa şirketleşme mi dersiniz bilemem ama kulüp yöneticilerinin döneminde yaptığı harcamalardan sorumlu tutulacağı bir düzene geçilmesi ve altyapıların artık futbolcu yetiştirmeye başlamasından geçiyor. İşin temeli budur!

Binanın temeli sağlam olmadıktan sonra ne kadar gösterişli olursa olsun çökmeye mahkumdur. Biz temelimizi sağlam tutalım gerisi zaten gelir..

Kalın sağlıcakla..