Ülkemizde ki partiler ve onun liderlerinin birbirlerine hakaret ederek ve aşağılayarak yaptıkları siyaset, memleketin nasıl bir noktada olduğunu gösteren an acıklı tablolardandır…

Hafta sonu CHP’nin yeni Genel Başkanının seçildiği kongreyi tv’den izledim. Aynı anda TOBB genel kurulunda da Başbakan konuşuyordu. Her iki liderde bugüne kadar tespit ettiğim ve şüphe götürmez bir şekilde fikirden çok, birbirlerinin açığını nasıl yakalarım da muhatabımı alt ederim mantığıyla konuşmalar yapıyorlardı!

Buradan CHP ve onun yeni genel başkanıyla ilgili ilk izlenimlerimi kısa da olsa ifade etmek istiyorum.

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması her partinin söylemleriyle aşağı yukarı aynıydı. Ben şahsen daha farklı bir çıkış bekliyordum kendisinden. Belki CHP’li vatandaşlarımızın yüreğine su serpmiştir, solun birleşme umutlarını yeşertmiştir ama sadece o kadar işte! İşsizlik, yoksulluk, adalet, hakça paylaşım, bütün bu söylemler güzel elbette ama Sayın Kılıçdaroğlu’nun talihsiz bir söylemi var ki ifade etmeden geçemeyeceğim.

Ne diyor Kılıçdaroğlu; binaların altında ki atölyelerde uygunsuz koşullarda, sigortasız çalışan başörtülü kızlarımızın da hakkını biz vereceğiz!

Şimdi ne var bunda diyebilirsiniz. Ben diyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu, o binaların altında sadece başı bağlı kızlarımız çalışmıyor, siz bu söyleminizle CHP zihniyetinin devamını sağlamaktan başka bir gaye gütmediniz. Asıl söylemeniz gereken üniversite kapılarından geriye dönen başörtülü kızlarımız için ne düşündüğünüzdür! Hafızam beni yanıltmıyorsa, mecliste 410 milletvekilinin oy vererek geçirdiği başörtüsüyle ilgili düzenlemenin Anayasa Mahkemesine iptal başvurusunu sizin önderliğinizle CHP vermişti!

Bazılarının sandığı gibi, Kılıçdaroğlu Genel Başkanlığında ki CHP iktidara yürümeyecektir kanısındayım. Belki bu rüzgâr ilk seçimlerde CHP oyunu biraz yükseltebilir ama uzun vade de, iktidar yorgunu olan AKP’nın oyu MHP’sine doğru akar diye düşünmekteyim…

Halkın ümit bağladığı siyasi partiler ve onun liderleri maalesef bir fikri olmayan, kalabalıkları coşturmak ve onların heyecanlarını galeyana getiren futbol kulüplerinin başkanlarına ne kadarda benziyorlardı söylemlerinde!

Siyasi parti kavgalarının peşine takılan milletimiz iki arada bir derede kalmış vaziyette ne yapacağını kime oy vereceğinin kafa karışıklığını yaşıyorlar şu sıralarda. Hatta hafta sonu CHP Genel Başkanlığına seçilen Kemal Kılıçdaroğlu ile Tayyip Erdoğan arasında bundan sonra 12 Eylülden önce ki, AP-CHP kavgasına benzer bir husumetin, siyasi hayatımızda ki yeni ve derin bir kutuplaşmanın ortamını korkarım ki bundan sonra yaşayacağız…

Fikirden çok didişmenin hâkim olduğu bugün ki siyasi ortamda, parti liderleri, bu ülkenin çözülemeyen meselelerinin mesuliyetini kendilerin de aramalıdırlar.

Bunları söylerken elbette bu durumun yan aktörlerini de unutmamamız lazım gelir…

Ülkemizde ki medya organları bu sıradanlığa taraf olmakta ya da işlerine öyle gelmektedir!

İş âlemi, kapalı kapılar arkasında başka kamuoyunun önün de daha başka tavır takınmakta ve doğal olarak iktidarlara şirin gözükmek uğruna yapması gereken eleştirileri yapamamaktadırlar…

Ülkemizde aydın geçinen yazar-çizerlerimiz, slogandan öteye gitmeyen düşünceleriyle halkımızın parti taraftarlığını biraz daha derinleştirmekten öteye gidememektedir…

Sivil toplum örgütlerinin halı daha da içler acısıdır bu ülkede. Çünkü onlar mutlaka siyasi bir partiye,  bir cemaate ya da uzak diyarların köhnemiş dünya görüşlerine hizmetle ömürlerini sürdürürler. Üstelik bas bas bağımsızlık vurgusu yaparak halkın yanın da olduklarından dem vurarak bu görevlerini ifa ederler!

Sevgili okuyucular maalesef ortak paydalarımızı kaybettik ya da kaybetmek üzereyiz! Birimizin inandığına ötekimiz hayır diyoruz. Ve aramızda derin uçurumlar oluşuyor. Meselelerimizi konuşarak değil kavga ederek halletmeye çalışıyoruz. Kendi çevremden biliyor ve yaşıyorum bu durumu. Bu gidişe dur demezsek sonuç çok daha da vahım olacak. Birbirimizden ve doğal olarak fikirlerimizden kaçacak, en yakınımızda olan dost-arkadaş hatta akrabalarımızla bile mesafeli duracağız!

Sonuç olarak, bu ülkenin insanı kendine dönmeli, baş tacı ettiği siyasetçinin “slogandan” öteye geçmeyen söylemlerine bakmamalı ve onlara rağmen kendilerine dayatılanları kabul etmemelidir…

Görüşmek üzere, Allaha emanet olunuz…