Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı'dan tarihi açıklama: '2003 sonu ya da 2004 yılı başıydı... Bir mektup aldım. Ayışığı ve Sarıkız hareketini anlatıyordu. Uçuk adamın biri, bir şeyler yazmış dedim; bir şey yapmadım'

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, AKŞAM'a çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ergenekon davasına ilişkin bugüne kadar kimsenin bilmediği, çok önemli tarihi bir ayrıntıyı açıklayan Yazıcı, sorularımızı Başbakanlık Merkez Binası'ndaki makamında yanıtladı.

VAKİT'İN TARZI YANLIŞ

- Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'a bir tepkiniz oldu. Türkan Saylan'ın evindeki arama ve ertesi gün Vakit Gazetesi'nde yer alan yorumlar doğru muydu?

Vakit Gazetesi'nin üslubu, tarzı yanlış. İnsanları, o şekilde bir değerlendirme içine almak, karşı saldırıya geçmek anlamına gelir. Etik değil, yakışık almaz. Savcılığın yaptığı işi söylüyorsanız, Ergenekon ismiyle yürütülen soruşturma çok önemli. Türkiye yıllarca faili meçhulleri konuştu. 'Derin devlet' dendi, şu dendi bu dendi. Bu soruşturmayla görüldü ki Türkiye'de hukukun, devletin etkili organlarının dışında birtakım insanlar bir araya gelmişler kendilerine göre vatan kurtarmaya, kurtarmaya kalkmışlar, racon kesmişler. Kimi eylemleri icra etmişler, kimi eylemleri icra etmek konusunda önemli hazırlıklar gerçekleştirmişler.

Darbe mi demek istiyorsunuz?

Darbe hazırlıklarıymış. Yanılmıyorsam, 2003 yılı sonu ya da 2004 yılı başıydı. Küçük puntolarla yazılmış, 2.5 -3 sayfalık bir mektup aldım. Genel Merkez'de parti yönetimindeydim. Dikkatlice okudum. Aynen anlatıyordu. 'Bir hazırlık var; ismi Ayışığı, diğeri Sarıkız. Askerin içinde sivillere destek verenler var. Ben de bu işin içinde bulundum. Sonradan vicdan muhasebesi yaptım. Bu işin çok haksız ve yanlış olduğunu gördüm. Çünkü hükümetiniz iyi işler yapıyor' diyordu. Okuyunca 'Uçuk adamın biri, bir şeyler yazmış' dedim. Ama yırtmadım kenara koydum. Daha sonra Nokta Dergisi'nde günlükler yayınlanınca hatırladım.

Bir şey yapmadınız mı?

Yapmadım. Sonra araştırdım aynı mektup, sadece bana değil birkaç arkadaşa daha gelmiş. Bir yerde hala duruyor.

Ben 6 yıl hakimlik yaptım. Bu insanlar hukuka, adalete odaklanır. Bir şey varsa onu tüm unsurlarıyla ortaya çıkarmak isterler. Keyfi de budur zaten. O insanlar da bu işe odaklanmışlar cesurca gidiyorlar. Mesela Tuncay Güney'ın ifadesi, 2001'de alınmış bir tarafa atılmış. Ama bombalar bulununca, bütün parçaları birleştirince, bakıyorsun ortada bir şey var. Böyle olunca da üzerine gidiyorsun. Hukuk devletinde, kanıtların toplanma zamanı tarif edilmemiş. En uygun zamanda toplanır.

TUZU KURU DARBE YAPAR

Son operasyonun ardından kamuoyunda, 'Bir tarafta darbeciler, bir tarafta da muhalifler, çağdaş yaşamı destekleyenlere operasyon var' yorumları yapıldı...

Tarihimize bakın. İşler öyle gelişmiştir ki bakarsınız bir iktidara karşı gruplar, çok değişik saiklerle hareket ediyor olabilirler. Herkesin farklı sebebi vardır. Ama o karşı olanlar bazen paralel yürürler. Gerçekten bilmiyorum, belki öyledir. Ama bir savcı, hakim hiçbir sebep yokken, bir vatandaşın evini aratmaz. Hele hele bu kadar büyük bir dosyanın soruşturmasını yürüten, büyük bir yükü omuzlamış insanların keyfi bir işlem yapmaları mümkün değil. Kaldı ki arama, yakalama, gözetim altına alma, Emniyet'e götürme bütün işlemleri hakim karara bağlıyor. Hakim karar vermiş, girmiş. 'Şu kişinin evi niye arandı?' denmesini ben yadırgıyorum.

Eğitime çok hizmet etti deniyor. Hukuk devletinde profesör de zengin de fakir de işsiz de işçi de hepsi eşittir. Zaten hukuk devletinin anlamı budur. Ergenekon soruşturması kapsamında bu kişilerin evlerinin aranmasını gerekli kılan kanıtlar varsa, bu kişilerin kim olduğuna bakılmaz. 'Bu profesördür, bu işadamıdır, evi aranmamalı' denmez. Zaten darbeyi işçiler değil, tuzu kurular yapar.

Rütbeli emekli olsa da hesap sorulur

'Ergenekon soruşturması en çok şu işe yaradı' diyeceğiniz şey nedir?

Davayla ilgili çok konuşmak doğru değil. Ama bence şudur: Oluşumların başında emekli de olsa rütbeli birisi varsa, ona ilgi duyan vatandaş rütbeli kişinin başta olmasını 'kendisine dokunulmama' konusunda güvence olarak görüyordu. Şimdi görüyor ki en güçlü hukuktur. Kim hukuku ihlal etmişse, emekli de olsa hesap verecektir. Hukuk devleti de budur. Bu algı son derece önemli. Hiç kimse hukuktan güçlü değildir. Birine uygulayacaksın, diğerine uygulamayacaksın, orada hukuk olmaz, keyfi davranış olur.

KİMSE CESARET EDEMEZ

'Darbe artık Türkiye'nin gündeminden tamamen çıktı' denilebilir mi?

O, en büyük sonuç doğuran kısmıdır. Bundan böyle kimse, kolay kolay bu tür şeylere cesaret edemeyecek. Ama bunun sonunun gelmesi lazım. Türkiye'nin buna sahip çıkması gerekiyor. Ama bütün bu soruşturmalar yapılırken birine işkence ediliyorsa, insanlık dışı işlemlere tabi tutuluyorsa ona da hepimiz karşı çıkarız. Öyle şey olmaz. Öte yandan, çıkanların hepsi 'bize iyi davrandılar' diyor.

HERKES RAHATSIZ

Dinleme işlerinden, Başbakan bile rahatsızlığını ifade etti. Toplumda da bir panik havası yaşanıyor.

Dinleme çok yaygın yapılıyor gibi bir kanaat var. Bundan herkes rahatsız oluyor, doğru. Ama bu dinlemeler keyfi dinleme değil. Kanunun tarif ettiği usul ve esaslara uygun, hakim kararına bağlanan dinlemeler. Buna takılanlar oluyor. Belli ki bunları ayıklamıyorlar. O kadar yoğun, torbalarca dolu metinleri ayıklayamadıkları için olduğu gibi gönderiyorlar. Bana da öyle bir şey oldu. Ayıklayamamış koymuş. Soruşturma çerçevesinde mahkeme birini dinlerken o dinlenen telefona takılmış. Belki de orijinal metin bozulmasın diye koymuş. (Vatan)
Editör: HABER MERKEZİ