HÜRRİYET / Şükrü KÜÇÜKŞAHİN
Mesut Yılmaz ile Erbakan arasındaki koalisyon görüşmeleri hayli ilerlemişti. Ancak RP’nin bazı talepleri için Yılmaz, 'Bunlar bazı çevreleri rahatsız eder' uyarısında bulundu. Erbakan’ın yanıtı, şaşırtıcıydı: 'Askeri kastediyorsanız, Melih Gökçek’in apartmanında oturan albay vasıtasıyla kontrol ediyoruz; onlar bizi destekliyor.'

TÜRKİYE, 1996 yılına Refah Partisi’nin bir ay önce yapılmış seçimde yakaladığı başarının şaşkınlığı ile girmişti. En büyük şok da, sert bir seçim yarışına girişmiş olan merkez sağdaki ANAP ile DYP’de yaşanıyordu. Her iki parti de yüzde 19.5 oy oranı ile RP’nin gerisinde kalmıştı.

ANAP Lideri Mesut Yılmaz, bu sonuç çıkmasın diye merkez sağ blok oluşturmayı hedeflemişti. Bu amaçla Korkut Özal, Abdülkadir Aksu, Ali Coşkun, Sadi Somuncuoğlu, Agah Oktay Güner gibi milliyetçi muhafazakár isimleri partisine kattı; DYP’nin önemli isimleri Yaşar Topçu, Sümer Oral’ı listesine koydu. Bunlarla yetinmeyip MHP, BBP ve Yeni Demokrasi Hareketi’ne ittifak önerisi götürdü. MHP ve YDH’nin aşırı talepleri, geriye sadece BBP’yi bıraktı. BBP ittifakı ise ANAP’a, özellikle Batı illerinde büyük zarar verdi. Sonuçta ANAP, DYP’den daha çok oy alsa da, TBMM’de üçüncü oldu.

DYP ise seçimde ANAP’ı, RP çizgisine gelmekle suçlarken, Genel Başkanı Tansu Çiller de defalarca Yılmaz’ı RP ile koalisyon yapmama konusunda taahhütte bulunmaya davet etti. Ancak, sonuç iki partinin birlikte hükümet kurması için dahi yeterli olamadı.

Seçimden sonra ilk adımı Yılmaz attı; ne düşündüğünü öğrenmek için Çiller’i ziyarete gitti. Çiller, sonuca çok üzülmüştü; fevkalade bedbin, aşırı teessür içinde bir görünüm verdi.

ÇİLLER’İN GETİRDİĞİ İSTİHBARAT: ECEVİT’İN 2 AYLIK ÖMRÜ KALDI
Çiller, geçmişi bir yana bırakıp işbirliğine açık olduğu söyledi. Yılmaz, her iki partinin kuracağı bir hükümetin oy ve sandalye gücü bakımından yeterli olamayacağını belirterek, 'DSP’yi de almamız gerek' dedi. Çiller’in yanıtı, 'Ecevit ile bu iş yürümez' oldu. Daha da ileri giderek, şu özel bilgisini Yılmaz’la paylaştı: 'Aldığım özel istihbarata göre Ecevit ağır hasta ve birkaç aylık ömrü var.'

Birkaç gün sonra da Çiller, Yılmaz’ı ziyaret etti. Yılmaz, 'İkimiz de hükümete girmeyelim, anlaşacağımız biri başbakan olsun. Sizden birine de razıyım' dedi. Çiller ise, kendisinin başbakanlığında ısrarlıydı. Görüşmelerde satır arasında Yılmaz’a, 2000 yılında Türkiye’nin cumhurbaşkanını seçeceğini ifade etti. Yani kendisi Başbakan olursa, Yılmaz için de bu seçenek açık olabilirdi. Yılmaz, duymazlıktan gelerek, Çiller’i ikna etmek için sağ kolu Necmettin Cevheri’ye de razı olabileceğini ima etti. Ancak, Çiller’den sert bir olumsuz yanıt aldı. Yılmaz, Çiller’in tutumunu şöyle değerlendirdi: 'Herhalde, ’Mesut Bey beni böyle yıkmak istiyor’, diye düşünmüş olabilir; ama kesinlikle böyle bir düşüncem yoktu, ülkenin uğrayacağı zararı azaltmak peşindeydim.'

Sonuç çözümsüzlük oldu. Bunda iki liderin geçmişten gelen güven sorunu ciddi faktördü. Yılmaz’ın, Çiller’e güvenini yitirmesinin öyküsü ise, bu görüşmelerinden 5 yıl önceye kadar gidiyor. Yılmaz, Çiller’le ilk kez, Dışişleri Bakanı olarak katıldığı Taksim Toplantıları’nın birinde karşılaştı. Karşılaşma, dönemin bu ünlü profesörünün yanına gelerek, 'Ben Tansu Çiller' demesi üzerine oldu. Yılmaz, güveni yok eden sonraki karşılaşmasını şöyle anlattı: 1991’de Demirel hükümeti kuralı bir hafta olmuş. Tansu Hanım, ekonomiden sorumlu bakan. ATO’nun ödül törenindeyiz. Demirel beni yanına oturttu. Tansu Hanım’ı da benim yanıma. Demirel’in öbür yanında Cavit Çağlar var. Tansu Hanım’la daha önce hiç sohbetimiz yok. Bir ara bana doğru eğilip Cavit Çağlar’la ilgili o kadar ağır ithamlarda bulundu ki, kulaklarıma inanamadım. Tansu Hanım’la ilgili olarak bana anlatılan hiçbir şey, beni bizzat yaşadığım bu olay kadar olumsuz etkilemedi. Kendi kendime dedim ki, kader birliği yaptığı bir arkadaşına bunu söylüyorsa, kendisine hiç güven olmaz.'

Yılmaz, sonra diğer liderleri de ziyaret etti. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Çiller ile kendisinin anlaşamadığını belirterek, 'İkinizin arasında bu sorunu giderecek üçüncü bir kişi başbakan olsun' önerisi getirdi. Yılmaz, seçimden en az milletvekili sayısı ile çıkan parti lideri olmasına karşın Baykal’ın Başbakanlığı istediği mesajını alarak ayrıldı bu buluşmadan.

Yılmaz bu temasları yaparken, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’a görev verdi. Erbakan, önce Çiller’e gitti, ikinci ziyaretini Yılmaz’a yaptı. 'Biz bir ağacın iki dalıyız; rahmetli Özal’ı çok severdik, bizim arkadaşımızdı' dedi. Vefatından önce Özal’ın, Yılmaz’a, 'Partiye al' diye vasiyet ettiği Korkut Özal ve arkadaşları da RP ile koalisyonu istiyordu. Buna rağmen Yılmaz’dan 'Evet' yanıtı alamayan Erbakan, diğer partilerden de aynı karşılığı gördü.

YILMAZ’DAN ERBAKAN’A: HAYROLA HOCAM BİRİ Mİ ÖLDÜ
Tam bu süreçte müteahhit Hasan Kalyoncu devreye girerek, Yılmaz’ı bir öğlen sonrası, kiracısı ANAP Milletvekili Abdülkadir Aksu’nun evinde Erbakan’la yeniden buluşturdu. 'Bu mutlu işi yapın, sorun çıkarsa ben devreye girer Hoca’yı ikna ederim' demeyi de unutmadı.

Yılmaz’ın, gizli kalması için kimseye haber vermeden tek başına gittiği buluşmada Erbakan’ın ilk sözleri, 'Mesut Bey, önce bir Fatiha okuyalım' oldu. Yılmaz, 'Hayırdır Sayın Erbakan, birisi mi öldü?' dedi, şaşkınlıkla. 'Yok, görüşmemiz hayırlı olsun, diye' yanıtı veren Erbakan hiç beklemedi, elleri açıp Fatiha okudu. Yılmaz’ın şaşkınlığı dua biterken geçti, ancak 'Amin' diyebildi.

KOMŞU ALBAY SÖYLEDİ ASKERİN İTİRAZI YOKMUŞ
Bu ilk görüşme çok olumlu geçti. Erbakan, ANAP’ı yakın gördüklerini, çok güzel bir hükümet kurabileceklerini anlattı. Görüşme iki parti kurmaylarının protokol hazırlığı için çalışması kararı ile sonuçlandı. Komisyon çalışıyor, anlaşamazlık konularını liderlere taşıyordu. Zaman geçtikçe liderlere düşen iş de artıyordu. RP’nin, başta eğitim olmak üzere, bazı taleplerdeki ısrarı büyüktü. Yılmaz, bir görüşmede Erbakan’a, 'Bu talepler Türkiye’de bazı çevreleri rahatsız eder; iyi düşündünüz mü?' diye sordu. Erbakan, 'Eğer askerleri kast ediyorsanız, askerler bizi tutuyor' dedi. Yılmaz dikkat kesildi, sözün devamı nereye varacaktı?

Erbakan, 'Ankara Belediye Başkanımız Melih Gökçek’in apartmanında oturan bir albay var; onun vasıtasıyla askerleri takip ediyoruz, kontrol ediyoruz. Onlar bizi çok seviyor, destekliyor' dedi. Yılmaz, bu ’kontrol işini’ garip bulsa da, 'Benim anladığım kadarıyla, söyledikleriniz olursa çok ciddi huzursuzluklar çıkabilir' uyarısını yineledi. Zorluklara rağmen Anarefah’ın kurulacağı yönünde kamuoyunda güçlü izlenimler oluştu.

Kemal Sunal arayıp sakın yapmayın dedi
MESUT Yılmaz, RP yönetimiyle yeni bir buluşma için evinden ayrılmak üzereydi. Eşi Berna Hanım, çok sürpriz bir uyarı yaptı. RP ile koalisyon istemeyen; ama o güne kadar susan Berna Hanım’ın ağzından, 'Mesut, bu koalisyon olursa ben boşanırım' sözü çıktı. Yılmaz, bir şey demedi. Yılmaz, şimdi Berna Hanım’ın bu sözlerini anımsamadı, 'Şaka, bana bunu söyler mi canım' dedi.

KADINLARIN ’BOŞA BERNA’ PANKARTI
Ama Berna Hanım gülerek, 'Bu sözlerini Ertuğrul Özkök’e de sen söyledin. O da yazdı. Bunun üzerine DYP’li bir grup kadın evimizin önünde, ’Boşa Berna’ diye pankart açtı' anımsatması yapınca kabullendi. Berna Hanım bu sözleri neden söylediğini de şöyle açıkladı: 'Bu koalisyon olacaksa demek ki onca yıldır tanıdığım Mesut bu değilmiş, başka biriymiş, diye düşündüm.'

LÜTFEN REFAH PARTİSİ İLE KOALİSYON KURMAYIN
Yılmaz, eşinin bu açıklamasını, 'Bunlar beni etkileyemezdi ki; çünkü, ben zaten daha başından bu koalisyonun kurulmayacağını biliyordum' sözleriyle karşıladı. Ama bu vesileyle olumlu görüşmelerin sürdüğü o günlerdeki bir olayı anımsadı. Konuttaki sekreter, 'Efendim Kemal Sunal arıyor' dedi. Yılmaz, Kemal Sunal ile hiç tanışmamıştı. Aslında, ’Acaba bizim arkadaşlardan biri şaka mı yapıyor diye düşünmedi de değil. Telefonu bağlattı. Arayan kişi, 'Ben Kemal Sunal' dedi. Yılmaz, 'Buyurun Kemal Bey, nasılsınız' diye yanıtladı. Sunal, 'Biliyorum çok meşgulsünüz, rahatsız ediyorum; ama sadece bir vatandaş olarak bir arzumu aktarmak için aradım. Bazen bir işi yapmamak, yapmaktan daha hayırlıdır. Rica ediyorum, RP ile koalisyon yapmayın' dedi.

MERAK ETMEYİN HERHALDE OLMAYACAK KEMAL BEY
Yılmaz’ın, siyasetle bu kadar yakından ilgili olabileceğini hiç düşünmediği Sunal, çok da ciddi konuşuyordu. Yılmaz’ın karşısında filmlerdeki tiplemesine çok ters düşen bir Kemal Sunal vardı. Bundan etkilendi, ilk açığını o gün verdi. Ağzından, 'Merak etmeyin herhalde olmayacak zaten Kemal Bey' lafı çıktı.

BAŞLANGIÇ İÇİN NOT...
Mesut Yılmaz, 28 Şubat sürecinin sonunda Başbakanlık koltuğuna oturan bir siyasetçi. Uzun yıllardır, gazeteci olarak izlediğim Yılmaz ile bir ay kadar önce sohbet ediyorduk. 28 Şubat öncesi ve sonrasının biraz irdelenmesi gerektiğini söyledi. Dönemin başbakanının söyleyeceklerinin önemli olduğunu düşünerek hemen, bunları konuşmaya hazır olduğumu söyledim. Mutabakata vardık; ama araya Yılmaz’ın diş ameliyatı girince zaman sıkıntısı yaşadık. Sonuçta, kısa bir gecikme olsa da, Yılmaz’ın ağzından, onun anlatımına sadık kalınarak, 28 Şubat sürecinin arka odalarındaki bazı gelişmeleri gün yüzüne çıkarmanın yolu açıldı. Okuyacağınız dizide Yılmaz’ın görüşleri olacak. Ancak bir iki noktada eşi Berna Yılmaz ile Özel Kalem Müdürü Sema Erdem’in anlatımlarına da ihtiyaç doğdu. Dizide adı geçen birçok siyasetçinin
farklı değerlendirmesi de olabileceğini düşünüyorum. Onları da saygı ile karşılayacağız.
Editör: HABER MERKEZİ