'Sevgili Hıncal Uluç, 'AKP'nin hakkından CHP değil, MHP gelir' diyerek adres göstermişti.
Hıncal Abimiz bugünkü duruma ne diyor çok merak ediyorum' diyordu Fatih Altaylı, geçen hafta kendi sitesinde yazdığı bir MHP eleştirisinin sonunda..
Nihayet cevap verebilecek duruma geldik..
Sevgili Fatih yazılarımı devamlı ve dikkatli okusa, hiç de merak etmezdi.
Çünkü ben, Ecevit hükümetinin son günlerinden başlayarak bugüne dek, Devlet Bahçeli'den ne köy, ne de kasaba olmayacağını hep yazdım. Dümen suyundan çıkmadığı Bülent Ecevit'in kendisini koalisyon dışı bırakıp, yerine Tansu Çiller'i alacakları paniğine kapılıp erken seçim isteyen oydu.
'Yapmayın, etmeyin.. Bir dizi ekonomik önlem aldınız. Bu önlemler şu anda milleti büyük sıkıntıya sokuyor. Zaten 2000 yılı krizinin yoğun baskısı da hâlâ sürüyor. Seçime giderseniz hezimete uğrar, iktidarı kendi elinizle AKP'ye devredersiniz. Sizin aldığınız önlemlerin meyvelerini de onlar toplamaya başlayınca 'Bak, AKP geldi, işler düzeldi' havası doğar, daha da ileri giderler' dedim..

 


Dediklerimi sadece Mesut Yılmaz anladı. Son anda erken seçimi önlemek için çırpındı ama başaramadı.
Amerika'dan 'Sanki' özel görevle gelmiş Kemal Derviş de hem DSP'yi, hem de büyük umutlarla kurulan Yeni Türkiye Partisi'ni bitirince, iktidar AKP'ye altın tepsi içinde sunuldu.
Koalisyonun aldığı başlangıçta halkı ezen önlemler sonuç vermeye ve rahatlık yaratmaya başlayınca, AKP nerdeyse efsane oldu.
1999 seçimlerinden 2 numaralı parti olarak çıkan ve 1 numaraya aday olduğu izlenimleri yaratan MHP ise kendi istediği erken seçimde hezimete uğrayıp, barajı bile aşamadı. Bu hezimeti yaratan Devlet Bahçeli yalancıktan istifa etti.
2007 seçimlerine giderken gene bu Devlet Bahçeli baştaydı ve ben bunları bile bile ve de bir yandan yaza yaza, gene de, her şeye rağmen MHP'ye oy verilmesini istedim. 'Ben MHP'ye vereceğim' dedim, verdim de..
Neden?.
Çünkü CHP'den hiçbir şey olmayacağını, seçimi kazanmasının söz konusu bulunmadığını anketler ortaya çıkarmıştı. Kifayetsiz muhteris
Deniz Baykal yüzünden, en geleneksel CHP'liler bile artık bu partiye oy vermeyeceklerini söylüyorlardı. CHP gene muhalefet olarak kalacaktı. Baykal da buna razıydı zaten. Küçük olsun, ama kendisinin olsun. Ana muhalefet liderliği ona ömür boyu yeter de artardı bile..
CHP'de umut yoktu.
DYP-ANAP birleşmesi haberleri büyük bir heyecan ve sinerji yaratmıştı. İki parti de kendi oylarını katlayacak gibi görünüyorlardı.. Ama seçime çok az bir süre kala, Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu, kamuoyuna bugün bile tatmin edici bir açıklama yapmadan, ani kopmaya yol açan olayları sıralamadan, arkalarında yığınla dedikodu bırakarak işi bitirdiler. İkisinin de barajı aşması ihtimali kalmadı.
Anketlerde barajı zorlayan tek parti MHP idi. Zurnanın zırt dediği yer de burasıydı işte.
Ülkemizdeki seçim sistemine göre, barajı iki parti aşarsa, AKP, 400'ün üzerinde milletvekili ile gelecek ve Recep Tayyip Erdoğan Anayasayı bile tek başına istediği gibi değiştirebilecek bir güce erişecekti.
Oysa üçüncü bir parti barajı aşarsa, o zaman AKP'nin Anayasa değiştirme oy sayısına ulaşması mümkün olmayacaktı. Uzlaşma arama zorunda kalacaklardı. Bu yüzden üçüncü olmaya tek aday MHP'nin barajı aşması şarttı.
Baykal yüzünden CHP'den ümidi kesenler ve oy vermekten vazgeçenler, DYP-ANAP hezimetinden sonra partisiz kalan sağ oylar, MHP'ye yönlenmeliydi.
Bunu anlattım. Yazdım. Teşvik ettim.
MHP barajı aştı. AKP tek başına Anayasa yapacak, tek başına Cumhurbaşkanı seçecek güce ulaşamadı. Recep Tayyip Erdoğan seçim gecesi harika bir konuşma yaparak 'Uzlaşacağız' dedi.
O ana kadar düşündüğüm ve anlattığım her şey olmuştu.
Terslikler ondan sonra başladı.
İkinci sınıf politikacı, asla lider vasıfları olmayan Devlet Bahçeli, tıpkı 2002'de yaptığı gibi durup dururken ortaya çıktı ve Recep Tayyip Erdoğan'a adeta 'Uzlaşmana falan gerek yok' dedi. 'Ben milletvekillerimle arkandayım. Kimi istersen Cumhurbaşkanı seç.'
Bir aday listesi hazırlayıp parti parti dolaşmayı ve bir isim üzerinde uzlaşmayı planlayan Erdoğan da bu desteği alır almaz, el uzatmaktan, uzlaşmaktan, anlaşmaktan anında vazgeçti. Önce Abdullah Gül'ü tek başına Cumhurbaşkanlığına atadı. Ardından her gün artan bir üslupla ülkenin tek adamı, tek şefi olmaya başladı.
Daha o gün, yani Bahçeli'nin, Recep Tayyip Erdoğan'ın peşine takıldığı tarihte 'Ellerim kırılsaydı da MHP'ye vermeseydim' diye yazdım, ama boş..
İş işten geçmiş, AKP'nin oylarını bölecek diye oy alan MHP, 'Örtülü AKP' olarak Meclis'e girmişti bile..
Bahçeli şimdi de Sıkmabaş konusunda AKP'nin dümen suyunda gidiyor.. Yarın Anayasanın tümden değişmesi söz konusu olduğunda da, ayni parti ile ortak oy kullanacakları belli.
'MHP girerse, AKP 400'ün üstünde milletvekili çıkaramaz' dedik. Öyle oldu. Ama MHP'nin muhalefette değil, AKP'nin yanında yer alacağını, ona destek olacağını ve en kritik, onları en uzlaşmaya zorlayacak konularda oy eksiklerini kapayacağını hiç ama hiç düşünemeyince hayatımızın en büyük politik yanılgısına imza attık.
Şimdi, Recep Tayyip Erdoğan, siyasal teşekkür babında MHP'ye bir iki bakanlık, Devlet Bahçeli'ye de başbakan yardımcılığı vermeli..

 

 

Editör: HABER MERKEZİ