Abdullah Gül, 1991 yılında fiilen politikaya girdi. O günden itibaren Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar parlamentoda bulundu. Peki, Abdullah Gül'ün 1991 öncesi bir siyasi kimliği var mıydı? Bir iddiaya göre bu sorunun cevabı 'evet' 

Abdullah Gül yakından tanıdığımız kadarıyla iyi Müslümandır. Son derece samimi ve hak taraftarı bir kimsedir. Bir zamanlar Millî Görüş camiasında bulunduğu ve Refah Partisi'nde görev aldığı hâlde, Adil Düzen projesinin savunucusu olmamış ve ilgilenmemiştir, bu projeyi bilmemektedir; kişi bilmediğinin düşmanı olur.

Bunun böyle olduğunu keşfedenler, Abdullah Gül'ün -son olarak cumhurbaşkanlığı dahil- bulunduğu makamlarda olmasını yıllar yılıdır desteklemektedirler. Temenni ederiz ki; bu destekleme Firavun'un Hazreti Musa'yı desteklemesi gibi olsun. Bunda Gül'ün iyi

insan olmadığı gibi bir kusuru elbette yoktur.

Dün Fehmi Koru'dan özellikle bahsettim. Sebebi var. Fehmi Koru ile birlikte 1976'da hazırlayıp yayımladığımız Süleyman Karagülle'nin İslâmiyet ve Günümüzün Meseleleri başlıklı kitabı, 1969 seçimlerinde Aydın ilinden Bağımsız Aday iken yaptığı konuşmalardan oluşmaktadır. Abdullah Gül bu seçim çalışmalarına kısmen katılmıştır ve bu kitabı da bilmektedir. Lâikliği ve diğer meseleleri buradan öğrenmiştir. Abdullah Gül gerçekten lâik ve demokratik bir yapıya sahiptir. Bazı değerlerden uzak kalmasının sebebi budur. Sömürü sermayesi bunu çok iyi biliyor ama buna rağmen Gül'e karşı tüm devlet bürokrasisine tavır aldırtıyor.

Askerler yemin törenine katılmamıştır... Halk Partisi seçime katılmamıştır... YÖK Başkanı törene gelmemiştir... Yargı ve bazı odalar karşı tavır takınmıştır... Kimileri hiç kutlamamıştır... Gül, Hareket Partisi sayesinde başkan olmuştur, çünkü o eski bir Hareket Partilidir. Bu olanlar ne demektir? Bu işler sömürü sermayesinin tam tezgahıdır. Sermaye Gül'e ne diyor? -Bak, ben seni buralara kadar getirdim. Benim her dediğimi yaparsan orada oturursun. Ama eğer benim dediğimi yapmazsan, medyaya bir işaret çakarım; orduyu, yargıyı, üniversiteleri, sendikaları ve daha başka yerleri harekete geçirir ve sana yapacağımı yaparım!..

Biz bu oyunları bildiğimizden; çok yakın dostlarımızın evladı ve yakını olarak ona başkan olmamasını tavsiye ettik. Ben inanıyorum ki, en yakınları da bizim dediklerimizi ona tavsiye etmişlerdir... Ama;

Abdullah Gül artık başkan seçilmiştir; cumhurbaşkanımızdır. Şimdi yapacağımız iş, herkesin yapacağı iş, onu kayıtsız şartsız desteklemektir. Abdullah Gül'ü sevsek de sevmesek de desteklemek zorundayız. Çünkü biz desteklemezsek o başkanlık yapamaz, bu da devletimizi yıkar ve yok eder. Zamanında ihtilâl yapan askerleri bile milletimiz destekledi. Neden destekledi? Onları sevdikleri için değil, devletimiz zarar görmesin diye destekledi. Her seferinde ve her operasyonun sonunda da halkımız hep muzaffer çıktı. Askerler çok yanlış yapmıştır; hâlen de bu yanlışı sürdürmektedirler. Askerler Abdullah Gül'ün arkasında olmalıdır. Artık, millete rağmen sürdürülen başörtüsünü meselesi de kıyafet sorunu olmaktan çıkarılmalıdır. Gül'ü desteklemesinden dolayı sermaye bin pişman olmalıdır.

Abdullah Gül'ün orada başkan olarak yapabileceği pek bir şey yoktur. Ya parlamentoyu dinleyecek, ya da Amerikan sömürü sermayesini dinleyecek. Buna karar verecek olan da odur. Ona itaat etmesi gerekenler alenen verdiği kararlara itaat ederlerse; o zaman Gül millî iradeye itaat eder ve millî hakimiyet devam eder. Yok; kimileri farklı hareket edip Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan benzeri davranırlarsa, o zaman Abdullah Gül'e iki şeyden birini yapmak düşer; ya sömürü sermayesine itaat etmek ve ABD'nin oyuncağı olmak, ya da oradan kaçabilmektir. Ancak bunların hiçbirisi çözüm değildir.

Askerler dahil herkes Abdullah Gül'e itaat etmelidir. İktidar yani hükümet de, artık YÖK gibi muhalifleri derhal bertaraf etmelidir. Atayan görevden alabilir kaidesini onlar koydular. Cumhurbaşkanı bunları derhal görevden almalıdır. YÖK başkanı derhal görevden alınmalı, anayasa dışı zulme derhal son verilmelidir. Çünkü; -Başörtüsü yasağı anayasaya aykırıdır. -Başörtüsü yasağı insan haklarına aykırıdır. -Başörtüsü yasağı millî hakimiyetin yok edildiği bir uygulamadır. -Nihayet, başörtüsü yasağı devletimizi yıkacak kadar vahim bir dinamittir. YÖK Başkanı Teziç'in azledilmesi ile sorun kendiliğinden kökünden çözülmüş olacaktır. Başka türlü bu işlerin sonu gelmez. Aksine, Allah korusun ama devletimizin sonunu getirir.

Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ü, Fehmi Koru röportajı ile anlatmaya başladım, yine o röportajdan bir soru-cevap ile bitiriyorum.

Soru: Nasıldır Abdullah Gül'ün karakteri? Fehmi Koru'nun cevabı: Kanaate ulaşma sürecini biliyorum, sağduyulu olduğunu biliyorum. Herkesi dinliyor, herkesin görüşüne itibar ediyor, saygı gösteriyor, ama değişik görüşler arasında birini seçti mi, kanaati oluştu mu, gerçekleşmesi için sonuna kadar çalışır. Gül kafası karışık Bunu şöyle mi yapsam, böyle mi yapsam? diyen bir insan değildir. Ayrıca güçlü bir kişiliği vardır, sağdan soldan gelecek tarizlere fazla aldırmaz. O selâm vermiş, o vermemiş bunları fazla önemsemez, eğer doğru olduğuna inanıyorsa fikrini sonuna kadar savunur. Türkiye'nin tarihî dönemecinde cumhurbaşkanlığında Gül gibi birinin oturması şanstır...

Allah milletimizin ve milletimizin hizmetinde olanların yâr ve yardımcısı olsun...

cafesiyaset

Editör: HABER MERKEZİ