“Sen nasıl hükümetsin ki besmelesiz kesilen hayvanları ithal edip benim müslüman vatandaşıma yedirirsin?”

Bu cümle kime ait diye sorsam belki bir anda isim veremezsiniz ama cümlenin içinden eleştiri yapılan yer açısından bir muhalefet partisine ait olduğunu söyleyebilirsiniz. Yok, yok... Saadet veya BBP değil bunu söyleyen. Ak Parti de hükümet olduğuna göre.

Bu cümleyi birkaç defadır söyleyen sayın Kemal Kılıçdaroğlu.

Şimdi, açılışlarda sürekli besmeleyle başlayan, tekbir getiren sayın Tayyip Erdoğan’a böyle yükleniyor Kılıçdaroğlu.

İroni; ülkemiz siyasetinin vazgeçilmez geçim kaynağıdır, yapacak bir şey yok.

"Ey Kılıçdaroğlu! Sen önce bir toplantıda veya bir açılışta besmele ile başla da samimiyetini görelim" cevabını duyar gibi oluyorum ama henüz duymadım.

Aslında bir süredir CHP de dini kavramlar üzerinden siyaset dili oluşturmaya çalışıyor. Antikapitalist Müslüman geziciler ve Bekaroğlu gibi transfer milli görüşçüler, CHP’nin siyaset dilini etkiliyorlar. FETÖ’nün Erdoğanla mücadelesinde yürüttüğü algıdan, söylem dili olarak CHP’nin de etkilendiğini görüyoruz.

Fakat arz ettiğimiz gibi, bunun sahici olmadığı ortada. Kurucu Genel Başkanı Mustafa Kemal’in olduğu bir partinin, onun yaptığı meclisin açılışından önce Hacıbayram'da dualar etmesi ve kurbanların kesilmesi gibi önemli bir hadiseyi gelenekselleştirememiş olması şaşırtıcıdır.

Yoksa CHP, Atatürk’ten uzağa mı düşmüştür? Bir ara rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün CHP'ye bunu katabileceğini düşünmüştüm.

Bir önceki yazımın başlığını kullanmaktan başka çaremiz yok anlaşılan.

Nasip! Olmayınca olmuyor.

Önümüzdeki haftaya kadar sayın Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısına besmele ile başlamasını bekleyeceğiz.

Belki de bu siyasi tarihimizde başka bir ilke sebep olur. CHP’nin laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı olması nedeniyle soruşturulmasına yol açar. Ne dersiniz?

İyi Parti kuruldu ve il başkanlarını da tayin etmeye başladı. Akşener, Anadolu'daki çalışmalarına Bitlis Ahlat’tan başlamış. Değişik bir dil kullanıyor. Özellikle sayın Cumhurbaşkanı ile ilgili açıklamalarında çok sakin, makul, yapıcı değerlendirmeler yapıyor. Stratejik bir yöntem olarak benimsediğine inandığım bu tarz, sayın Cumhurbaşkanı'nın alışkın olmadığı bir muhalefet tarzı. Topa girmeyecek bir sağduyuyla oynamak istiyor. Akıllıca aslında. Bir diğer yandan İyi Parti, MHP üzerinden sertleşecek fakat bundan da geri duruyor. Sayın Bahçeli’nin sert açıklamalarına aynı tarzda karşılık vermiyor. Bununla, milliyetçi duygunun dışındakileri de kapsadığını göstermeye çalışıyor diye düşünüyorum. Kurucularda bulunan Ersönmez Yarbay, Mukadder Başeğemez vb. öncesinde milli görüşçü olan, sonrasındaysa Ak Parti'yle devam etmiş kişiler var. Bence bu çeşitlilik İyi Parti'ye beklenen avantajı sağlamaz. Ama Ak Parti'nin bu tür kaymaları daha çok dikkate alması gerekiyor. Aslında bu, o kişilerin İyi Parti'ye aidiyet duygusundan değil; sayın Erdoğan'a ve Ak Parti hiyerarşisine karşı duran tepkileri olarak görülmelidir. Genel merkez ve kurucular bazında daha çok milliyetçi algı olsa da, il bazındaki teşkilatlanmalarda kızgın, küskün ve beklentisi gerçekleşmeyen Ak Partililer üzerine çalışılmakta. Örneğin; Ak Parti 'Rize' siyasetinde bulunmuş, Maksut Karaca il başkanı olarak atanmıştır ve birkaç ilde bu şekilde tespitler vardır. Ak Parti'den istifa eden siyasiler veya öncesinde tepkileri olanların İyi Parti'ye yakın durdukları, en azından durumu kolaylaştırdıklarını da gözlemleyebiliyoruz.

Doğrusu İyi Parti, sayın Akşener’in varlığının ve o varlığın sayın Erdoğan’a en çok kaybettirecek kişi olarak görülmesinin siyasi organizasyona dönüşmüş halidir' demek yanlış olmaz. Ortada %50 gibi bir baraj olması ve %48,6 gibi bir 'hayır' bloğunun hala azalmadan duruyor olması da İyi Parti'nin kurulma fikrini somutlaştırmıştır. Doğrusu Akşener, seçmenin büyük çoğunluğu tarafından antipatik bulunmuyor. Fakat lider iradesi ve karizması sorununa bakılacak olursa, karşısında sayın Erdoğan gibi aşılması zor bir rakibin durmakta oluşu bir handikap oluşturuyor. Bu biricik avantajı daha önce bir röportajda söylemiştik. En zora talip olanla, en büyüğe diklenene bu millet pirim verebilir.

Nihai fikrim İyi Parti, Tayyip Erdoğan'ın başarısızlığı üzerinden varolmaya çalışacak, kendi başarısını gerçekleştirme üzerinden varolmayacaktır.

BBP kongresini daha yeni yaptı ve izlemeye çalıştım. Görebildiğim kadarıyla yeni adaptasyonlar ile varlığını korumaya ve kendini etkinleştirmeye çalışma gibi bir stratejinin peşinde olacak.

Ak Parti'ye gelmeden önce Saadet Partisi'ne uğramak gerek tabii. Saadet Partisi'nin Oğuzhan Asıltürk başta olmak üzere bir yaşlılar sorunu var ve devam etmekte. Aslında hayra yarayacak bu grup, görevini bir türlü yapmıyor. Dar bir çerçevede ve ruhsat anlayışında, düşünsel bir bocalama yaşamaktalar. Sayın Erbakan’ın vefatından sonra bu hal giderilemedi ve halen devam ediyor.
Şimdi Ak Parti'ye gelince “metal yorgunluğu” kavramının da başka bir yorgunluğa sebep olduğu zamanları yaşıyor. Bu kadar büyük bir organizasyonun, ondan daha etkin, karizmatik ve güçlü bir liderin yaşamakta olduğu bir durağanlık sorununu aşmak elbette zorlukları beraberinde getirmektedir. Bu nedenle sorunların rahatlıkla aşılmasında kavramsal çerçeve “dava” üzerinden kurtarılmaya çalışılıyor. Bence “dava” kavramı sorunun çözümündeki bir unsur olarak kullanılmamalı, bizzat tüm sorunların çözüm merkezi olmalı.

Davanın seçeneklerden biri olması, bizzat davanın işe yarar olmasını da engellemek olur. Aslında bugün yaşandığı gözlemlenen sorunun temel nedeni, dava ruhunun karşılaşılan engeller veya nedenlerden ötürü atiye terk edilmesidir. Ne kadar güçlü olursa olsun ülkece yaşadığımız şeyler bir partinin değil, güçlü bir devletin ve milletin altından kalkabileceği sorunlardır. Milletten yaklaşık 20 yıldır en üst düzeyde destek gören bir lider, ne yapması gerektiğini en iyi şekilde bilir elbette.

İdari ve siyasi olarak yapılan ve istifalar olarak somutlaşan inisiyatiflerle ilgili değerlendirmelerimizi yapmıştık. Kanaatimce ilkesel ve düşünsel yorgunlukların ve aykırılıkların da gündeme alınması gerekmektedir. Kendi yeri ve menfaati için yüceltmeler peşinde olanların da millet nezdinde rahatsızlık verdiği açıktır. Bir beşer ve başarılı lider olma anlamında kendisini ispat etmiş birine yeni makamlar bahşetmek, niyet kirliliğinden ve gelecek kaygısından kaynaklanmaktadır.

Yurt dışındaki gelişmeler, terörle mücadele ve ekonomik rahatlamalar sayın Erdoğan açısından zor olacağı söylenen 2019'un halledilmesini sağlamaya yeterli olacaktır elbette. Fakat bu tazelenme ve silkinme döneminin sadece mecbur olunan konular üzerinden değil de gerekli tüm konular üzerinden yapılması düşünülmelidir. Yeni sistemin siyasi partileri nasıl dönüştüreceği dikkate alınmalı ve uyum yasalarının en azından belli başlı olanları halledilmelidir.